Sinema

Sinemanın Caz Hali ‘La La Land’

2016’nın en çok konuşulan filmlerinden biri olan Damien Chazelle’nin yönettiği La La Land, müzik ve sinemanın  mükemmel bir birleşimi olarak beyaz perdede karşımıza çıkıyor. Film izleyiciyi, parlak renklerin var olduğu ve herkesin mutlu bir şekilde dans ettiği bir dünyaya sürüklüyor. Bu dünyada  sizin de kendinizden bir parça bulmamanız işten bile değil. Çünkü film her insanın içinde bulunan o küçük umut ışığına ve hayallerine dokunuyor. Film bittikten sonra biraz durup düşünmeye ve hayalini kurduğunuz yaşamın neresinde olduğunuzu sorgulamaya başlıyorsunuz. Bir de buna ek olarak film size harika bir caz dinleme imkanını bonus olarak veriyor.

Karakterler, giydikleri ayakkabıdan tuttun da olaylar karşısında verdikleri tepkilerine kadar her şeyiyle caz müziğin vücut bulmuş haline dönüşüyor. Kamyonetin arkasından çıkan bir müzik grubuyla ya da ayakkabıdan çıkan seslerle bir anda kendinizi cazın içinde buluyorsunuz. Bir yandan filmi izlerken bir yandan da elinizle ya da ayağınızla ritm tutmaya başlıyorsunuz. Buna ek olarak yıllardır özlemini duyduğumuz müzikal film türüne yakışan danslar da ekranda belirmeye başlayınca, filmi yüzünüzde bir gülümsemeyle hayran bir biçimde izliyorsunuz.

Film tıpkı caz müziği gibi klasiklerden beslenerek hareket eden bir yapıya sahip. Nasıl ki caz, klasik Amerikan blues’undan etkilenerek tamamiyle Amerika’ya ait bir müzik türü olarak ortaya çıkmışsa, film de Hollywood film endüstrisinin ortaya çıkardığı birçok film klişelerini bir arada bulunduruyor, bu durum bazen rüzgarla uçan bir fötr şapkayla, bazen eski müzikal filmlerdeki dansların varlığıyla kendini gösteriyor.

Tabi ki film, cazı sadece klasik bir müzik türü olarak içinde barındırmıyor. Caz müziğinin içinden gelen farklı enstrümanların ahenkli yapısı filmde tamamıyla iki farklı karakterin ahenkli ilişkisinde de kendini gösteriyor. Birbirinden farklı iki karakter, farklı sanat dallarından, farklı bakış açılarıyla tıpkı cazda olduğu gibi bir araya geliyor. İkisi birlikte tıpkı caz gibi zorlu fakat mutlu bir sonsuzluk içinde ilerliyorlar. Cazı dinleyen insanların mutluluğu gibi onları izleyen insanların mutluluğu da kaçınılmaz oluyor.

Caz müziğinin filme olan etkisi yalnızca filmin senaryosuna has bir şey olmayarak yönetmenin görüntülerle konuştuğu teknik bölümde de varlığını koruyor. Filmde renk olarak caz müziğinin olmazsa olmazı mavi ve kırmızı her daim izleyiciye aktarılıyor. Kurulan atmosferde genellikle caz müziğinin yapıldığı o sıcak ve samimi ortamlar başarılı bir şekilde aktarılıyor. Buna ek olarak filmin kurgusu, tıpkı caz müziğinde olduğu gibi bazen parça içinde solo atılan bir yer gibi sakinken, bazen de tüm enstrümanların coşkulu bir şekilde çaldığı gibi hareketli bir yapıya sahip.

Klasik Hollywood filmlerinde müzik, yer yer ön plana çıkan bir unsur gibi var olurken, Damien Chazelle filmotografisinde sanırım sıkça görmeye alışık olacağımız bir başrol olarak karşımıza çıkacak. Yönetmen ilk filmi  Whiplash’de tamamen davul enstrümanını  ön plana çıkartırken, La La Land’da ise konuyu caz müziğinin olmazsa olmazı piyano üzerinden anlatmayı tercih ediyor. Gelecek filminde  hangi enstrümanı hangi müzik tarzıyla vereceğini görmek güç olsa da, filmlerinin temel derdi olan müzik kültürünün korunmasını ve insanın müziğe olan bağlılığını göstereceğini tahmin edebiliriz. Nitekim yönetmen La La Land ‘ta geçen bir diyalogda bunu açıkça dile getirmektedir.

“İnsanlara cazın ne olduğunu anlatmak ve onu sevdirmek istiyorum”

Eğer hayallerinizden uzakta bir yerdeyseniz ve yaptığınız işi çok da sevmiyorsanız; buna ek olarak müziksiz ve özellikle de cazsız yapamam diyorsanız bu filme bir göz atmalısınız. Hakkında yapılan iyi ya da kötü bütün her şeyi bırakarak düşünüldüğünde gerçekten insanın içini ısıtan ve kulağınızın pasını temizleyen bir görsel şölen olarak karşınızda duruyor La La Land.

Yazar: Oğuzhan Öztürk

Bir Cevap Yazın