Kendi dönemlerindeki popülariteleri bir yana, Frida Kahlo son yıllarda dergilerin ve sosyal medyanın etkisiyle en sevilen popüler kültür ikonlarından biri oldu. Bunda gitgide hissizleştiren bir kültür ve çağda aşk arayışımızın da büyük etkisi olsa gerek. Birbirini çok seven yahut tek taraflı ama iki kişiye yetecek tutkuyla seven insanların aşklarına duyduğumuz magazinsel ilgide, aşkın doğasını anlama hatta kendimizi aşka daha yakın kılma ihtiyacı yatıyor olabilir. Belki karşılaştığımızda hissedemeyeceğimiz veya üstesinden gelemeyeceğimiz duygular, başkasının hayatında izlediğimizde büyülü, baş döndürücü, arzu edilen bir nesneye dönüşüyor. Milena’ya Mektuplar, Leylim Leylim, Çoluk Çocuk gibi kitapların çok sevilmesinin ardında, aşka inanma isteği olduğu kadar aşkı mümkün kılma, bir şeyler hissetmenin güzelliğini hatırlama isteğimiz de var belki.
Frida Kahlo, gerek aşkı özleyen kadınların, gerekse çok âşık olmuş ve her şeyini bir aşka adamış kadınların kız kardeşi. Sanatçı yönü ise, ruhundaki ve bedenindeki acıları bir kaba aktarmak, kederini ve çaresizliğini bir sanata dönüştürmek isteyenlerin örnek alabileceği bambaşka bir bakışı ve boyutu temsil ediyor. Frida Kahlo’nun hem duygu hem sanat hayatındaki en önemli figür olan Diego Rivera’yla ilişkisi ise büyük bir merak, hüzün ve yer yer hayranlık uyandıran bir konu. İkilinin, Diego Rivera’nın Escuela Nacional Preparatoria Okulu, Simon Bolivar Anfitiyatrosu duvarına La Creacion (Yaratılış) adlı mural çalışmayı yaptığı sırada 1922’de tanışmasından, Kahlo’nun 1954’teki ölümüne kadar fırtınalı bir ilişkileri olduğu biliniyor.
Kahlo’nun âşık bir kadın olarak portresi en azından bizim kültürümüzde, Picasso’nun ve Kandinsky’nin övgülerine mazhar olan, Paris, New York ve Meksika’daki sergileriyle ünlenen ve bir sanat okulunda öğretim üyeliği yapan bir sanatçı olmasının çok daha önüne geçmiş durumda. Rivera’ya yazdığı mektuplardan alıntılar, sosyal medyada çok paylaşılan aşk sözlerini oluşturuyor.
Her türlü ihanetten, zaaftan, hastalıklardan, hatta kötü muameleden bile sağ kurtulan bu aşkın sırrı neydi? Mahallemizdeki birilerinde görsek hastalıklı bir ilişki diyebileceğimiz bu ilişki bize neden hoş gelmeye başlamıştı? İnsanlar neden olmayacak kişilere tutulur kalırlardı?
İkilinin pek çok fotoğrafında Kahlo gülümsemediği için insan onun kaygılı, kızgın, dalgın gözüktüğünü düşünüyor oysa aslında çarpık dişlerinden utandığı için gülümsemiyormuş. Rivera ise bazı fotoğraflarda hafifçe gülümsüyor. Hikâyenin bir de anlatılmayan tarafı var, Rivera tarafı. Acıların, ihanetin ve metanetin kraliçesi kabul edilen Frida’nın yanında, büyük ressam, mural sanatçısı, öğretmen, ilham kaynağı ve çok ateşli bir dava adamı olan Diego Rivera da var. Diego’nun seyahatleri, eserleri, öğrencileri, sosyal hayatı çok daha ön planda. Kahlo ise hem sevdiği adama eşlik ederek onunla aynı idealler peşinde koşan, hem de hastalığına ve kırılganlığına rağmen kollarında huzur ve selamet vaat etmeye devam eden bir kadın olarak fotoğraflarda yanında duruyor. Tutkulu iki âşıktan ziyade belli konulara takıntısı olan ve çok çalışan iyi bir ekibe benziyorlar. Zamanında Diego’nun hayranlarının bugün Frida’nın hayranlarından daha fazla olduğunu da belirtelim.
Hayatı boyunca 30’un üzerinde ameliyat geçirmiş, omurgasındaki ve bacağındaki acılarla yaşamaya alışan olan Kahlo, aylarca yatağa bağlı kalmış, bir çocuğunu sağlık sorunları nedeniyle aldırmış ve iki düşük doğum yapmış. Diego ise evet o pek meşhur ihanetleriyle onu üzmüş, yaralamış, ihmal de etmiş. Lakin Kahlo’nun da boş durmadığını söylemeliyiz. Kendisinin de fotoğrafçı Nickolas Muray ve Troçki’yle sürdürdüğü gönül ilişkileri var. Ancak her seferinde bu iki insan, sanatın ve zekânın, birbirinin hayallerine ve ideallerine omuz vermenin limanında yeniden buluşmuş. Aşkın en güzel hali mi bilemeyiz ama onların tarafından baktığımızda, bitmeyen bir şeyin hikâyesi olduğu kesin. Frida’nın babasının düğün günü söylediklerini hatırlayalım: “Bugün filin teki, bir güvercinle evlendi.” “O güvercin o filde ne buldu?” sorusu çok soruldu. Peki ya fil güvercinde ne bulmuştu? Aslında pek çok çiftte de rastladığımız o çözülmez formül bu ilişkide de mevcut. Bu ikili, birbirlerine bizim ille de anlam vermemiz gerekmeyen bir tılsım vermiş olmalı. İkisinin de acılara ve yenilgilere rağmen hayata ve birbirlerine tutunmalarına yetecek kadar umut ve sevgi…
Ömürlerinin önemli bir kısmını sevişemeden ama hararetle konuşup tartışarak, birbirinin sanatına ve inancına inanarak geçiren bu ikili, aslında iki âşıktan ziyade dalgalardan sonra durulup birbirine yenilen ve teslim olan evli-yaşlı çiftlere benziyor. Diego’nun fotoğraflarda en çok vurgulanan tarafı iyi bir sanatçı ve kendini davasına adamış bir komünist olması. Frida’nın ölümünden üç yıl sonra atölyesinde hayata veda etmeden önce küllerinin Frida’nın külleriyle beraber defnedilmesini vasiyet ettiğini okuduğumuzda Frida’yı çok sevdiğini, hep sevdiğini ve hayat enerjisini ondan almış olabileceğini düşünüyoruz.