Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Esirler ve sırlar: Birinci Dünya Savaşı’nda Yahşihan

XPzone Infinia
Okuma Modu

İngiliz savaş esirleri Ankara’ya Çanakkale Savaşı’ndan itibaren sevk edilmeye başlar. Şehirde Ekim 1915’te 120, 1916 başında ise 350 İngiliz esir bulunur. Aralarında Hint Müslümanları da vardır.

Mart 1916’da esir İngiliz subaylarına karargah bulmakla görevlendirilen Binbaşı İrfan Bey, Konya ve Eskişehir’den sonra Ankara’ya da uğrar. Ancak Vali Reşit Bey yer tahsis talebini çok hoş karşılamaz. Gerekçesi mevcut hane stokunun çok sayıdaki Rumeli muhaciri ve Doğu Anadolu’dan sürülen Kürt aşiret reislerine bile yeterli olmamasıdır. Konya ve Eskişehir’deki evleri önerir.

Buna karşın Askeriye ısrar eder. Haziran 1916’da Güney Cephesi’nden gelen yaralı ve bakıma muhtaç asker ve mültecilerin iskanı için yeni düzenlemeler istenir: Konya’da bulunan Depo Alayı’nın Afyon veya Kütahya gibi uygun şehirlere ve İngiliz esir karargahının da Ankara’ya nakli planlanır. Böylece 1916’nın ikinci yarısında Ankara’ya başta Kutül-Amare olmak üzere birçok cepheden esir gelmeye başlar: Örneğin İskenderun’da 17 Ağustos 1916’da Fransız mayınına çarparak batan veya Alman denizaltılarınca batırılan Zaida mürettebatından hayatta kalanlardan dört İngiliz zabiti Ankara’ya gönderilir.  Bu katılımlara karşın Eylül 1918’de esir mevcudunun 300’de kalması, başka kamplara nakilleri, firar veya ölümleri akla getirir.

İngiliz esirler Ankara’da (İngiliz Dışişleri Arşivi, 1918)

Çanakkale esirlerinden birinin günlüğü, o dönemde hem esirlerin hem de Ankara’nın durumunu yansıtması açısından dikkat çekicidir: John Still Çanakkale’de esir düşer, 25 Ağustos 1915’te İstanbul’a getirilir. Eylül başında Ankara’ya gelmiş olmalıdır.

Etlik’teki Gülhane Hastanesi’nin yakınında olduğu sanılan Kızıl Manastır’a yerleştirilir. Çanakkale’de batan Fransız Mariotte denizaltısının mürettebatı dahil 150 astsubay, subay ve er burada kalır. Still, günlüğünün bir yerinde şehir merkezinden gelen silah seslerinden söz eder ama Ankara’daki Ermeni-Katolik Tehciri’ni görmemiştir. Kızıl Manastır o geldiği sırada boştur; keşişler sürülmüş veya ölmüş olmalıdır. Ekimden sonra Ankara’nın içine taşındığında, İstanbul’dan sürülen ve o zaman henüz tarafsız olan ABD’nin himayesindeki Rus uyruklu Ermeniler (yüz otuz civarında) ile sürgünden kurtulmuş Katolikleri (bin civarında) görür.

Kızıl Manastır, doğusu yamaç bir tepeye yaslanmıştır, Ankara’yı görür. Bir korunak ve çiftlik olarak tasarlanmıştır, arazisinde muhtemelen üzüm bağları bulunur. Araları taş avlulu bir dizi binadan biri, kapısı kilitli ve içi kitaplarla dolu bir kilisedir. Manastır binaları yeni olmakla beraber kilise çok eskidir. Avlularda Yunanca yazıtlar, evliya yatırları ve Roma döneminden kalma heykel kafaları bulunması, Manastır’ın kadim bir kült mevkii üzerinde kurulduğu izlenimini verir. Bu gözlem, Manastırın bir zamanlar Kibele veya Maya’ya adanmış bir tapınak olduğu savını destekler: Her ağustos ortası Ermeniler, Surp Asduadsadsin diğer adıyla Garmir Vank’a (Kızıl Manastır) gelir ve kutsal bağ bozumunu kutlardı.

Kızıl Manastır, 1905-15 (Sağ arkadaki bina, Facebook)

Manastırın doğusundaki mezarlıkta Roma veya Bizans harabelerinden devşirme mezar taşları ve birçok mezarda Ermenice kitabeler bulunur. Burada birkaç Flemenk, Fransız, İngiliz ve İskoç da gömülüdür. Mezarlardan en eskisi 1683’te ölen William Black adlı, belki de Doğu Hindistan Şirketi’nde çalışan bir İngiliz tüccara aittir. Taşların bir kısmı şimdiki Roma Hamamı’na taşınmış olmalıdır. Manastırın sırtındaki tepenin üzerinde sahiplerince terkedilmiş ve bir kısmı Osmanlı askerlerince kullanılan bağhaneler görülür.

Ekim ayında Vank Manastırı’ndan çıkarılan esirlerin bir kısmı Aşağıyüz’de bir Rum’un işlettiği otele yerleştirilir. Buraya Ziraat Mektebi’nde tutulan esirler de gelir. Kolordu Kumandanı Şükrü Bey (muhtemelen Miralay Mehmet Şükrü Sagun), Ekim 1915’te Berlin’e atanmadan önce esirlerle yakından ilgilenir. John Still 1916 başında Afyon’a nakledilir.

Diğerleri Still kadar şanslı değildir: Ailelerinin esirlerden haber alamaması, para ve elbise gönderilerinin adrese ulaşmaması, esirlerin çoğunun Ankara içinde olmadığı, uzak yerlere gönderildiği şüphesini doğurur. Şüpheler isabetlidir: Aslında esirlerin küçük bir kısmı, muhtemelen sadece yüksek rütbeliler, Ankara merkezde kalır. Çoğu Fransız, Rus ve İngiliz savaş esiri Ankara-Yahşihan demiryolu hattında çalıştırılır.

Still’in Afyon’da iken aldığı haberlere göre demiryolu inşaatıyla beraber koşullar az da olsa düzelmeye başlar. Mayıs 1917’de esirlerin çoğu demiryolu boyunca kurulan çadırlarda kalmaktadır. Yine de iskan koşulları sağlıksızdır; giyecek sıkıntısı vardır; tifüs kol gezer. İngiliz Hükümeti özellikle demiryolu inşaatında çalışan esirler adına Yozgat’ın sert ikliminden endişelenir. “Kışın ızdıraba maruz kalacaklarından… iklimi daha mutedil ve mülayim” olan bir yere nakillerini ister. Nitekim belki de hayatta kalabilmek için birçok esir firar etmeye çalışır; bir kısmı başarır.

Arşiv belgelerine göre esirlerin doktor ve dişçiye ihtiyacı vardır. Ölüm sayılarının artması üzerine, esir karargahlarının sağlığa uygun olmadığını ileri süren İtilaf ülkeleri adına tarafsız Hollanda Sefareti devreye girer ve Osmanlı Hükümeti’nden Ankara’ya bir İngiliz ve bir Rus tabibin gönderilmesini ister. Diğer taraftan 1918’de esir İngiliz subayları da Osmanlı Hükümeti’ne bizzat başvurarak, 1917 sonunda imzaladığı Bern Antlaşması’nın maddelerine uymasını talep eder. Antlaşma’nın 13. Madde, d fıkrası esirlerin “hıfzısıhhaya elverişli yerlerde meccanen iskan” edilmesini şart koşar.

Yahşihan-Ankara demiryolu inşaatında sadece savaş esirleri değil amele taburlarındaki Osmanlı uyruğu Rum ve Ermeniler de çalıştırılır. 1915’ten itibaren amelelerin bakımı için Elmadağ’da bir hastane tahsis edilir. Bir kaynağa göre Ankara-Erzurum hattı inşasında 14 amele taburu görevlendirilir (Tekeli, İlkin). Bunlardan 30. Amele Taburu Yahşihan’da yerleşiktir, muhtemelen inşaatta görevlidir. Tabur’un kadrosunda, aralarında Akdağ Maden kaza merkezinden yaşları 22-33 arasında değişen üç Rum veya İstavri de vardır. Zaten Yahşihan, belgelere göre bir İstavri mezrasıdır (İstavriler için bkz. Lavarla, 3.12.2022).

Ölüm sayıları, İngiliz Hükümeti ve subaylarının sağlık koşullarıyla ilgili taleplerini haklı çıkarır. Savaş sonrasında Aydın Mebusu Emanuel Efendi ve iki arkadaşının Mebusan Meclisi’ne verdiği takrirde, “işkence, açlık, bit, günde on sekiz saate varan çalışma” şartları nedeniyle halk arasında “ölüm taburları” olarak anılan amele taburlarında iki yüz elli bin kişinin öldüğü bildirilir. Meclis’in 27 Mart 1918 tarihli oturum kayıtlarına göre, sadece Yahşihan hattının inşasında çalıştırılan üç binden fazla gayrimüslim amele ve savaş esiri hayatını kaybetmiştir.

Yahşihan Köprüsü 1903’te planlanır. Dar hatlı Yahşihan hattının inşasına ise Askeri Demiryolları İdaresi tarafından 1915’te başlanır. İnşaat Mayıs 1917’de sürmektedir. İşletme için yedi lokomotif satın alınır. O dönemki demiryolu ağlarında dar ve geniş olmak üzere iki farklı dingil genişlik standardı vardır. Hicaz hattı dar, Bağdat ise geniştir. Esas amacı yük taşımacılığı olan dar hatların inşaat maliyeti daha düşüktür. Ankara-Yahşihan 1925’te geniş hatta dönüştürülür.

Peki bu hat neden Dünya Savaşı’nın sıkıntılı ve karanlık yıllarında, işgücü ve kaynaklar kısıtlı iken inşa edilmek istenir? Müderrisoğlu’na göre, hattın yapım amacı “Orta Anadolu buğdayının Almanya’ya ulaştırılması, Alman halkının ve… ordularının doyurulması”dır. Yazar iddiasının dayanaklarını açıklamaz.

Bu iddiayı doğrudan olumlamak mümkün değildir. Ancak ihracat-ithalat dengesi önemli bir ipucudur: İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan Dünya Savaşı’nda dış ticaret açığı verirken, Eldem’e göre öteden beri açık veren İmparatorluk ilk kez bu dönemde ihracat fazlası kaydeder. 1916’da Osmanlı tarımının üç ana hedefinden birinin “müttefiklerin fabrikaları için gereken hammaddenin yetiştirilmesi” olduğu belirtilir.1916’da Hükümet İstanbul’da bir ihracat heyeti kurar. Türkiye’nin Almanya’ya 1912-13’te yaptığı ihracatın yüzde 77’si tarım, 15’i mensucat, 5,5’i maden ürünüdür.

Müttefiklerce Savaş sırasında talep edilen emtia arasında da gıda maddeleri ön sıradadır. Gıda maddelerinin ülke dışına çıkması yasak iken, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı şirketler yasaktan muaftır. Bakanlar Kurulu, birçok kez ihracat yasağını delen kararlar alır. Örneğin, Ordu’nun şeker ve pekmeze “şiddetle” ihtiyacı varken ve kuru üzüm üretimi 1916’da 1913 seviyesinin yüzde 65’ine gerilemişken, bu şirketler Berlin’e 2,5 milyon kilo kuru üzüm ve 3,5 milyon kilo incir gönderir.

Yahşihan dekovil hattı Kırıkkale tahılını önce Ankara’ya indirmek, sonra İstanbul ve nihayet Almanya’ya göndermek için mi yapılmıştır? Öyleyse hattı kısa sürede bitirme çabası demiryolu işçilerinin hayatını tehlikeye atmakla kalmaz,  aynı zamanda cephe ve cephe gerisindekileri de açlığa mahkum etmek demektir. Mütareke’deki yaygın görüşe göre, Osmanlı asker ve sivillerini Dünya Savaşı’nda en çok yıpratan unsur açlıktır. Bunda gıda ihracının payı varsa, o zaman Yahşihan hattının ne amaçla kullanıldığı hayati önem kazanır. Osmanlı Savaşı’nın, mağlubiyetin ve en önemlisi can kayıplarının ardındaki en büyük sır belki de burada, yanı başımızdadır.


Kaynaklar

Alice Odian Kasparian, The History of the Armenians of Angora and Stanos, Lübnan: Doniguian Press, 1968.

Alptekin Müderrisoğlu, Yoksulların Zaferi, Eskişehir: Etam, [tarihsiz], 102-3.

İlhan Tekeli, Selim İlkin, “Cumhuriyetin Demiryolu Politikalarının Oluşumu ve Uygulaması”, Kebikeç 11 (2001): 125-63.

John Still (1880-1941), A Prisoner in Turkey, Londra: John Lane, [1920?].

Lives of the First World War web sitesi.

Mahmut Akkor, “1DS’nda Anadolu’daki İngiliz Esirleri ve Esir Kampları”, Doktora tezi, Sakarya Üniversitesi, 2013, 146-9.

Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 27.3.1918, 395.

Osmanlı Arşivi: Babıali Evrak Odası, Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumi 6. Şube, Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi, Hariciye Siyasi Kısım Belgeleri, Meclis-i Vükela Mazbataları.

Taylan Esin, Osmanlı Savaşının İktisadi Aktörleri, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2021.

Vedat Eldem, Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi, Ankara: TTK, 1994.

 

Kapak fotoğrafı: 17.4.1925 tarihli haber: “Anadolu’ya yeni hayat veren demir damar daima ilerliyor. Heyet-i Vekile Vagonu Yahşihan İstasyonu’nda” (SALT, FFT694006)

Paylaş:

İlginizi Çekebilir