Feridun Andaç paylaşmıştı bu adresi, sanırım bir buluşma günü için kendisine bırakmışsın. Şimdi ben tam da bu adresin tarif ettiği yerdeyim: Mete Apartmanı’nda. Yani oturduğun son evin önünde.
Sana güzel haberlerim var. Belediye ve mahalleli seni unutmamış. Apartmanın yakınında, belki de pencerenden bile görülebilecek bir yere senin adını taşıyan bir park yapmışlar. Parkın içine, herkesin Ah Kavaklar diye bildiği ama ismi Öndeyiş olan şiirine ithafen kavak ağacı dikmek istemişler; ancak kavak dikiminin yasak olması nedeniyle ona en yakın tür olan iki tane akçaağacı toprakla buluşturmuşlar. Komşuların, bir adım daha atarak apartmanın girişine “Şair Metin Altıok Bu Evde Yaşadı” yazan bir levha çakmışlar. Böylece Mete Apartmanı, bir betonarme yapının alabileceği en yüksek rütbeyi omzuna takmış.
Sen kuşkusuz Ankara’yı en çok ve en güzel özleyen kişiydin. Yine böyle özlemle dolduğun bir zaman, çıkıp gelsen anılardan, uzun yürüyüşler yapsan kestane ağaçlarının altında, rengarenk bir bahçe bulsan çoktan kapanmış Begül’ün yerine, küçük bir sahaf belki, kepenklerini indirmiş Toplum Kitabevi’nin yerine, Tavukçu Lokantası’nın yeni binasına gitsen mesela, göçüp gitmiş dostlarının yerine başkalarını bulsan, hızla değişen bu şehrin imlasını bize böyle böyle öğretsen, bir de artık hiç konuşulmayan anadilini hatırlatsan herkese, güzceyi ölü bir dil olmaktan kurtarsan.
Biliyorum. Ankara’ya duyduğun özlemin en büyük nedeni kızın Zeynep’e olan kavuşma isteğindi. İzmir ve Bingöl’den, Bestekar Sokak 51/5 Kavaklıdere adresine gönderdiğin mektuplardan nedense aklımda en çok şu satırlar kalmış:
“… Ama yine de bir yolunu bulup ödül töreninden sonra gelip seninle Kasım ortaları Ankara’da birlikte olmayı ölesiye istiyorum. Hatırlar mısın seninle bir vakitler ceplerimize sarı yapraklar doldurmuş, evde onları uhu ile birbirine yapıştırarak bakır tepsi için bir sonbahar örtüsü yapmıştık. Günlerce durmuştu tepsinin üstünde bozulmadan. Kısmetse yine diyelim.”
En çok şair olarak tanınmak hoşuna gidiyordu ancak ilk şiir kitabını yayımladığın 1978 yılına kadar herkesin gözünde sen yetenekli bir ressamdın. Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi ve Fransız Kültür Merkezi’nde kişisel sergiler bile açmıştın. Gizli gizli yazdığın şiirler, Gezgin ismiyle kitaplaşınca ressamlıktan şairliğe terfi ettin. Bundan sonra resimlerin, daha çok yazdığın mektuplarda kenar süsü olarak yer aldı. Dörtlükler ve Desenler isimli kitabında ise resimlerini ve şiirlerini aynı çatı altında buluşturdun.
Bir yazında, Ankara’yı şiirin gerçek başkenti olarak tanımlıyor ve yazıyı, öldüğünde Ankara’ya gömülmek istediğini belirterek bitiriyordun. 1993 senesinin 9 Temmuz günü, Sivas’tan helikopterle bilincin kapalı bir şekilde getirildiğin GATA Ağır Yanık Ünitesi’nde yaşama tutunamadın. Bir anlamda isteğin gerçekleşti, şehrinin toprağına emanet edildin. Gözümüze yaş düştün.
Geçen cumartesi Sivas’taydım Metin Ağabey, Madımak’ın önünde. Otel değildi artık, bilim ve kültür merkezi olarak işlev görüyordu. Aslında bir işlev görmüyor, sokağın üzerindeki diğer binalar gibi hissizleşmiş ve uyuşmuş bir halde öylece duruyordu. Cebimde, kendini çizdiğin o meşhur resmin vardı, hani Sivas’a yola çıkmadan evvel evindeki masanın üzerine bıraktığın ve eşin Nebahat Hanım’a dönerek “Yandığımın resmidir,” dediğin resim. Cebimden çıkartamadım onu çünkü karşımdaki bina, kalın bir kabukla örttüğü yarasının deşilmesini belli ki hiç istemiyordu. Deşmedim ben de, sadece mırıldandım:
Ömrümce kendimi hep sözde buldum
Söz cehennemdi yanıp kavruldum
Yeniden doğdum kendi külümden
Ben Anka’ydım konuşuldum
Kaynakça
[1] Akatlı, Z.A. (2013). Gölgesi Yıldız Dolu, İstanbul: Doğan Kitap.
[2] Altıok, M. (2015). Metin Altıok’tan Zeynep’e Mektuplar, İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.
[3] Altıok, M. (2013). Bir Acıya Kiracı, Kırmızı Kedi Yayınevi.
[4] http://www.leblebitozu.com/metin-altiokun-siirleri-ve-hayati/
[5] https://www.hurriyet.com.tr/amp/altiok-parki-na-can-verirken-21426268