|
Getting your Trinity Audio player ready...
|
Kimi hikaye büyürken üzerimize siner kimi hikaye bastırdıkça içimizde büyür. Metamorfoz, tam da bu bastırılmışlığın, konuşulamayanın, unutulmaya yüz tutmuş çocukluğun sahnede yankı bulduğu bir oyun. Yazar ve oyuncu Enes, kendi içsel dönüşümünden yola çıkarak kaleme aldığı oyunla hem kendi geçmişiyle hem de izleyicinin kendi çocukluğuyla yüzleşmesine alan açıyor. Dekorsuz, sade, samimi bir sahne ama bir o kadar da derin bir hikaye. 19 Kasım’da Kült Kavaklıdere’de Ankara seyircisiyle buluşacak Metamorfoz öncesinde, Enes Turan’la oyunun çıkış noktasını, kendi dönüşümünü ve unutulmaya mahkum edilen çocukları konuştuk.
Metamorfoz’u yazarken ve sahneye taşırken seni harekete geçiren ilk dürtü neydi? Kafka’nın metninden mi yola çıktın yoksa tamamen kendi hikayenden mi filizlendi?
Aslında Kafka’nın metniyle isim benzerliği dışında hiçbir bağlantısı olmayan bir metin Metamorfoz. Oyunu yazarken, Metamorfoz kelimesinin anlamının oyunla doğrudan bağlantılı olabileceğini hissettiğim için bu ismi seçtim. Çünkü oyundaki çocuk karakteri de ruhsal olarak bir dönüşüm yaşıyor. Bu metni yazarken beni ilk harekete geçiren ise aslında kimseye anlatılamayan, bir yerlerde unutulmuş bir hikayeyi sahneye taşıma ve insanlara anlatma dürtüsüydü. Yaşadığım baskıları, yasakları ben de yıllarca kimseye anlatamadım ve yetişkin hayatımda aslında bunun izlerini hala taşımak zorunda olduğumu fark ettim. Amacım aslında kendi suskunluğumu, kendi bastırılmışlığımı insanlara açabilmekti. İlk olarak bitirme projesi olarak çıktı. Sonrasında önce metin olarak geliştirdik, tabii bu süreçte hikaye kişisel bir hikayeden daha toplumsal bir yapıya da dönüştü. Kendi çocukluğumdan yola çıkılarak oluştu fakat sonrasında toplumsal olanın da anlatıldığı bir yapı haline geldi.
Sen kendi dönüşümünü bu oyunda yaşadın mı?
Kesinlikle evet. Aslında kendi çocukluğunuza tanık olduğunuz bir hikaye diyebilirim Metamorfoz için. Hepimizin içinde çocukluğumuzda yaşadığımız, unutmak zorunda kaldığımız, bastırdığımız birçok duygu var. Dolayısıyla her oyun, aslında ben de kendi geçmişimle yüzleşiyorum. Benzer durumlarda kalan izleyiciyle karşılaştığımda, anlatılan hikayenin bir yerlerde yankı bulduğunu görmek, her izleyenin kendinden bir parça bulduğu anları görmek de beni çok etkiliyor ve yaptığımız işin ne kadar değerli olduğunu tekrar tekrar hatırlıyorum.
Metamorfoz ne anlatıyor? Kısaca oyundan bahseder misin?
Küçük yaşta bir tarikat tarafından ailesinden alıkonularak baskılarla yetiştirilen bir çocuğun annesini ve kendi kimliğini arama serüvenine şahit oluyoruz. Annesini arama serüveninde başına gelen olaylara, yaşadığı sosyal zorluklara ve iki keskin taraf arasında arafta kalmasına tanık olduğumuz bir arayış serüveni diyebilirim. Oyun, sadece bir inanç sistemini değil, baskının insanda bıraktığı izleri anlatıyor. Herkesin içinde konuşamayan bir “çocuk” vardır ya, o çocuğun sesi aslında.
“Unutulmaya mahkum edilen çocuk” fikri çok güçlü. Bu çocuğu bugünün toplumunda kimler temsil ediyor?
Bir yerlerde susmak zorunda kalan, duygularını bastırmak zorunda kalan her çocuk aslında. Evde, okulda, sokakta belki her gün gördüğümüz çocuklar. Belki kendi çocukluğumuz. Aslında kendi kimliğini bastırmak zorunda kalan, çocukluğunu yaşama fırsatı verilmeyen herkes. Toplum olarak çok çabuk unutuyoruz, görmezden geliyoruz fakat gerek oyundaki hikayeye benzer şeyler yaşayan gerek farklı noktalardan baskılanmak zorunda kalan insanları, çocukları yansıttığını düşünüyorum.
“Karşılık bulamamasından korkuyordum ilk zamanlar”
Son yıllarda popüler olan tek kişilik oyunlardan biri Metamorfoz. Bir endişen ya da ön yargın var mıydı sahneye koymadan önce?
Evet, vardı. Mezun olur olmaz yaptığım bir iş Metamorfoz. İlk profesyonel işimde tek başıma sahneye çıkmak oldukça endişe vericiydi. Okul zamanımda da kendi metinlerimi sahnelediğim çok olmuştu ama ilk defa dışarıya açılmak beni her oyun öncesi hala daha endişelendiriyor. Metamorfoz benim çok özdeşleştiğim, içinde kendimden birçok parça bulunan bir oyun olduğu için bu endişeyi her oyun öncesi yaşıyorum. Karşılık bulamamasından korkuyordum ilk zamanlar. Aynı zamanda benimle birlikte sürekli gelişen, benimle birlikte büyüyen bir oyun. Bu yüzden her oyun farklı şeyler denemeye çalışıyorum.
Sahnede anlatıcı oyuncu olarak görüyoruz. Bu tek kişilik deneyim sana ne kattı? Bütün ağırlığı tek başına taşımak nasıl bir his?
Oldukça zor ve bir o kadar da keyifli bir şey aslında. Oyunumuzda hiç dekor yok. Oyundaki rol arkadaşım, kullandığım bez parçası. Metni yazarken de çalışırken de samimi ve sadece oyuncunun sahnede olduğu bir alan yaratmak istedim. Aynı zamanda oyunda olabildiğince çocuk olmaya çalışıyorum. Bir çocuk hiçbir endişesi olmadan oyun oynayabilir ve ben de özgürce oyun oynama motivasyonuyla, çocukça bir yerden sahneye çıkıyorum. Her oyunun farklı bir getirisi oluyor benim için, seyirciden aldığım reaksiyon, o günkü Enes’in ruh hali, hepsi etkiliyor aslında. En önemlisi rahat olabilmeyi öğrendim. Oyun esnasında her şeye açık olmaya çalışıyorum. Bazen teknik bir aksaklık oluyor, bunu olabildiğince sorun etmemeye çalışıyorum, o aksaklığı o gün oynanan oyunun bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Bu da her seferinde yeni bir şey öğretiyor aslında bana. Bu risk alma durumunu da seviyorum.

Oyuna hazırlayıp sahneye koymakla iş bitmiyor aslında. Bağımsız ekiplerin yaşadığı sorunların başında sahne bulmak da geliyor. Sen ne gibi zorluklar yaşıyorsun?
Ben hala sahne, alan bulmakta zorlanıyorum açıkçası. Seyirciye ulaşmak, görünür olmak bağımsız ekipler için önemli bir nokta. Büyük reklam bütçelerimiz, yapımcılarımız yok. Alternatif tiyatro yapıyorsanız her şeyi öğrenmek zorunda kalıyorsunuz. Ben bu süreçte, animasyon çizmeyi, kurgu yapmayı, tasarım yapmayı öğrendim. Bazen, grafik tasarım işi yapabilirim diye düşünmüyor değilim. Bunların hepsini aslında hikayemizi anlatmak için yapıyoruz. Oyun bittikten sonra eve giderken tasarım yaptığım anlar oluyor. Tabii yüksek bütçelerimiz olmadığı için seyirciye ulaşmak bizim için zor oluyor. Sanırım en büyük zorluğu da bu noktalarda yaşıyorum.
“Hepimiz bir şekilde özümüzü unutmak zorunda kalıyoruz ve oyun bir hatırlama noktası oluyor”
Bu oyunu izleyen biri sahneden çıkarken ne hissetsin, neyle yüzleşsin istersiniz?
Öncelikle kendi çocukluklarını görmelerini, kendi geçmişleriyle yüzleşmelerini isterim. Sahnede bir çocuk olarak varım ve tüm oyun bir çocuğun gözünden anlatılıyor. Seyirciyi de çocukluğunu unutmak zorunda kalan diğer yetişkinler olarak görüyorum ve onlara öyle yaklaşıyorum. Bu yüzden izleyicinin de yaşadığı geçmişini, unutmak zorunda kaldığı çocukluğunu hatırlaması, onunla yüzleşmesini istiyorum. Aynı zamanda yaşanmak zorunda kalan baskıları, belki çocukluğumuzda yaşadığımız baskılarla bir yüzleşme yaşamalarını isterim. En önemlisi, içindeki çocuklara her zaman iyi bakmaları gerektiğini, onu unutmamaları gerektiğini hatırlamalarını isterim.
Oyundan sonra nasıl dönüşler geliyor sana?
Genelde dönüşler, seyircinin kendi çocukluğunu hatırlaması yönünde oluyor. Oyunlardan sonra mesaj atanlar oluyor ve bu mesajları genelde birkaç gün sonra atıyorlar. Bu süreçte kendi çocukluklarını hatırladıklarına, o anları düşündüklerine dair çok fazla geri bildirim alıyorum, bu da beni çok mutlu ediyor. Orada hepimiz bir yüzleşme içinde oluyoruz. Benzer durumları yaşasın ya da yaşamasın izleyenlerin kendinden bir parça bulduklarına dair çok fazla dönüş alıyorum. Hepimiz bir şekilde özümüzü unutmak zorunda kalıyoruz ve oyun bir hatırlama noktası oluyor hem benim hem de seyirci için. Gelecek seyircilerin de kendi çocukluklarını yeniden hatırlayarak belki tekrar ona sarılarak ayrılmasını istiyorum.
19 Kasım’da Kült Kavaklıdere’de seyirciyle buluşacaksın. Ankara seyircisi neden bu oyuna gelsin?
Aslında İstanbul dışındaki şehirlere zor şartlarda gidiyoruz ve çok sık farklı şehirlerde oynayamıyoruz. Ben Ankara’da bir defa oynadım ve çok güzel duygularla ayrıldım. Fırsatımız oldukça farklı şehirlere hikayemizi taşımak da istiyorum. Hem hikayemizi dinlemeleri için hem hep birlikte yeniden çocuk olabilmek, birlikte oyun oynayıp dans edebilmek için 19 Kasım’da bekliyor olacağım .
Son olarak oyundan çıkan izleyiciye tek bir cümle bırakma şansın olsa, o cümle ne olurdu?
Bunu çocuğun dilinden cevaplayacağım: Hep birlikte kaplanlarımızın sırtına binip çok uzaklara gidelim haa, orada da hep dans edelim.
Fotoğraflar: Elif Mümin



















