Başlarken: Capra Angorensis
“Ankara keçisi” olarak bilinen, Latince adıyla Capra Angorensis’in kökleri çok gerilere uzanır. Nitekim, “Ankara keçisi, Türkler tarafından 13. yüzyılda Ankara ve civarına Hazar Denizi’nin doğu bölgesinden getirilmiş olup bu bölgedeki toprak ve iklim şartlarına iyi bir şekilde uyum sağlayarak mevcut yapı ve tiftik özelliklerini kazanmıştır. O tarihten günümüze, Ankara keçisi Anadolu’ya özgü tipik ve seçkin bir ırk olarak varlığını sürdürmektedir.”(Gülbay, 2018: s.10).
Her kim ki Ankara’dan geçer, bu şahane hayvana hayran kalır. Sadece ticari ve maddi açıdan -doğal olarak o muhteşem tiftiğidir söz konusu olan- kıymetli değildir; alımlıdır, dikkat çekicidir, güçlü boynuzlara sahiptir. Tiftik sözcüğüne baktığımızda onu belki de Avrupa’ya tanıtan bir İtalyan alimin ismini görürüz: Filippo Argenti ve 1533 yılında yayınlanan öncü eseri Regola Del Parlare Turcho. İtalyan bilgin Argenti şöyle yazar: “tiftich: pelle&pelo dello animale che si fanno li ciambellottij” yani “tiftik: kumaş yapımında kullanılan hayvanın (keçi) derisi ve tüyü” (Argenti, 2009: s. 248).
Postmodern bir Ankara keçisi: 1741’den günümüze
1741 yılına ait bu Ankara keçisi gravürü bizlere bu güzide hayvanın tüm alımlı yönlerini sergiler. Postmodern hale getirilmiş gravürde görüldüğü üzere tiftik, Ankara keçisinin cazibesinin sırrıdır. İnsanın içini ısıtan bir sıcaklığa sahip bu post, parlak, yumuşak ve lüleli bir tiftikten meydan gelir. Bu nedenledir ki, zariftir.
Ankara keçisinin zarafetini gözlemleyen önemli bir İtalyan seyyah ve bilgin ise Domenico Sestini’dir. Domenico Sestini, Ankara’ya doğru yolculuğa 31 Mayıs 1787 tarihinde, Pera’da yerleşik İngiliz tüccar John Humphrysile birlikte çıkar. Nihai hedef, daha önce tam anlamıyla inceleme ve kültürünü tanıma fırsatı bulamadığı Ankara’dır. Bu niyetle İstanbul’dan yola çıkar, Bursa ve Uludağ üzerinden ilerler. Sestini 30 Ağustos 1787 tarihli bir mektupta Ankara keçisini yörenin en önemli ticari metalarından biri olarak gördüğünü belirtirken, ayrıca da şunları kaleme alır:“[…]bu güzeller güzeli Angora keçisinden pek çok zenginlik elde edilir, keçi yününden Şallar ve Sof veyahut tiftik yününden kumaş.”(Sestini, 1794, 94), ardından da şöyle ekler: “[…] ince, seçkin, beyaz yünüyle özel bir keçi türüdür ve aynı zamanda yünü gümüş gibi parlak, uzun, lüle lüledir, ve Galatia’dan başka bir yerde de verimli olmaz.” (Sestini, 1794: s. 96)
Milano’da bir Ankara keçisi: 1891
Şüphesiz Türk-İtalyan ilişkileri Doğu-Batı arasındaki en önemli ilişkilerden birini teşkil eder. Kimi zaman dost kimi zaman düşman olan ancak her daim ortak bir zeminde mevcudiyet gösteren bu ilişkiler siyasetten sanata, ticaretten sosyal hayata, edebiyattan müziğe, denizcilikten diplomatik ilişkilere değin hayatın her alanında var olagelmiştir. Bu nedenledir ki, özel bir ticaret ürünü olarak Ankara keçisinin kıymetli yününün İtalyan ticaret gazetelerinde yer alması doğaldır. 1891 yılı Ocak ayında Milano’da yayımlanan L’agricoltura illustrata rassegna mensile’de Ankara keçisi üzerine detaylı bir bölüm yer alır. Aşağıdaki figürle birlikte Ankara keçisinin fiziki özellikleri, yün özellikleri, hatta deyim yerindeyse sevecenliği üzerinden insanlarla olan iletişimine dair bilgiler aktarılır: “Angora Keçisi (figür 313) uzun, yoğun, gür, en iyi kalitede yüne sahiptir, bu yün işlenmeye oldukça uygundur ki görünüm yönünden ipeğe benzer. Lüleler 75 cm’ye kadar uzar ve sırttan neredeyse yere değin dökülürler; […] Angora Keçisi oldukça sevecen ve tatlı bir hayvandır; soğuktan korkmaz […] ancak nemden son derece rahatsız olur. […] Her keçi iki kilo kadar en iyi kaliteden yün verir ve hayvan ne kadar gençse yün de o derece iyidir; bu yün için kilo başına fiyat 6 lirete kadar çıkar ve özellikle mobilyaları kaplamak için kullanılan Utrecht’te bu yüne çokça talep vardır.”[1] (1891: s. 229-230).
Tiftik zamanı: 1901-1905
Seyyahların bahsettiği parlak ve lüle tiftiğin elden ele dolaştığı bir fotoğraf. Görülüyor ki fotoğraf karesindeki kişiler Domenico Sestini’nin de sözünü ettiği o parıltılı tiftiklere değer biçmeye, Argenti’nin tanımladığı gibi Ankara keçisinin bu lüle lüle yünlerinden payına düşeni almaya çalışmakta. Bir yanda işleyenler, yüzyılların geleneğine yaslanarak Capra Angorensis’in en kıymetli kısmını ulaşılabilir hale getirenler, öte yanda tiftiği pazarlamaya, şehirden şehre, ülkeden ülkeye taşımayı amaç edinmiş tüccarlar.
Şehrin sokaklarında keçiler: 1920
Lüle lüle tüyleri, kimi zaman meraklı kimi zamansa aldırmaz bakışlarıyla keçiler de şehrin değişimine, dönüşümüne tanık olur. Seyyahların anlattığı gibi Ankara’nın geniş otlaklarından şehrin sokaklarına inmişlerdir. Bu sadece şehrin, otlakların veya keçilerin değişimi değildir. Söz konusu olan artık yaşamın tümden değişimidir: L’agricoltura illustrata rassegna mensile’de veya Hrand der Andresyan’da yer alan illüstrasyonlar yerini aşağıdaki gibi bir fotoğrafa bırakır: işte en net ve belki de en nostaljik haliyle Capra Angorensis veya Ankara keçisi.
Ernest Mamboury ve Ankara Gezi Rehberi: 1933
Henri Martin’in çekmiş olduğu bu fotoğraf karesi, Galatasaray Lisesinde öğretmenlik yapan Ernest Mamboury’nin hazırladığı ve 1933 yılında yayımlanan Ankara Gezi Rehberi isimli kitapta yer alır. Mamboury, Ankara keçisine dair bir yandan tarihi bilgiler verir; Pierre Belon’un, Baron Busbek’in ve Evliya Çelebi’nin yazdıklarından, Ankara keçisinin yeganeliğinden söz eder. Ancak varsayımsal jenealojinin son halkası olarak bu fotoğrafla kitaptaki asıl dikkat çekici olan şu cümlesidir: “Ankara keçisi, kasaplık hayvan sınıfına indi ve artık sıklıkla bu amaç doğrultusunda yetiştiriliyor.” (Mamboury, 2014:s. 53).
Görkemli bir tarihin değişken yapısı içerisinde bu muhteşem hayvanı ve belki de diğer tüm keçileri bir kez daha anımsamak adına İtalyan şair Umberto Saba’ya kulak vermek gerekir:
Keçi
Bir keçiyle konuştum.
Çayırın üstünde, bağlıydı, yapayalnızdı.
Ota doymuştu, ıslaktı yağmurdan,
meliyordu.
O meleyiş kardeşti acıma.
Ben de cevap verdim, önce
şakadan, sonra da acı ebedidir
tek bir sesi vardır, değişmez diye.
Bu sesi, bu ağlayışı duyuyordum işte
yapayalnız bir keçide.
Yüzünde kadim kültürlerin izlerini taşıyan
Bir keçide her kötülüğün, her hayatın
duyuyordum serzenişini. (Özkan, 2017: s. 457-457).
*Sanatçı Damla Sandal’a ait görseller telif hakkına tabidir.
Kaynakça
[1] Alıntı çevirisi yazara aittir.
- Adamovic, M. (2009). Floransalı Flippo Argenti’nin Notlarına Göre (1533) 16. Yüzyıl Türkçesi. Çev. Aziz Merhan. Ankara: TDK.
- Ankara keçileri. (1920). VEKAM Kütüphanesi ve Arşivi. Ankara Fotoğraf, Kartpostal ve Gravür Koleksiyonu. https://libdigitalcollections.ku.edu.tr/digital/collection/FKA/id/1005/rec/2 (Erişim: 06.09.2022)
- Damla Sandal, Ankara keçisi gravürü, 2022, fotoğraf üzeri nakış.* Özgün fotoğraf: VEKAM Arşivi, Envanter no: 2684. https://libdigitalcollections.ku.edu.tr/digital/collection/FKA/id/2161/rec/12 (Erişim: o6.09.2022)
- Mamboury, E. (2014). Ankara Gezi Rehberi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
- Özkan, N. (2017). Umberto Saba’daki Özyaşamöyküsel Öğeler. Batı Kültür Ve Edebiyatlarında Yüzyıl Dönümü. İçinde Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
- Sestini, D. (1794). Viaggio Da Costantinopoli A Bukoresti Fatto L’anno 1779. Con L’aggiunta Di Diverse Lettere Relative A Varie Produzioni, Ed Osservazioni Asiatiche. Roma.
- Tiftikleri işleyenler. (-). VEKAM Kütüphanesi ve Arşivi. Ankara Fotoğraf, Kartpostal ve Gravür Koleksiyonu. https://libdigitalcollections.ku.edu.tr/digital/collection/FKA/id/763/rec/1 (Erişim: 06.09.2022)
- Yayın Hazırlayan Gülbay, N. (2018). Ankara Keçisi, Tiftik Ve Sof. Ankara: Ankara Kalkınma Ajansı.
Araştırma alanları arasında kent hafızası, insan hakları, geçmişle yüzleşme ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular yer almaktadır. Kadın ve gençlik hakları alanında uzun yıllardır sivil alanda faaliyet yürütmektedir. 2016’dan bu yana projeler yürüttüğü Karakutu Derneği’nde yönetim kurulu eş başkanı olarak görev almaktadır. Marmara Üniversitesinde hafıza çalışmaları üzerine yüksek lisansını sürdürüyor ve fotoğraf üzerine yaptığı nakış kolajlarıyla çeşitli hafıza projelerinde yer almaya devam ediyor.