|
Getting your Trinity Audio player ready...
|
Her yıl Dünya Çocuk Hakları Günü’nde yani 20 Kasım’da başlayan Atta Festival, yalnızca bir sanat etkinliği olarak değil, çocukların kültür ve sanata eşit erişim hakkını savunan bir platform. Bu yıl odağı Kuzey ve Baltık ülkelerine çevirdi. Bebeklerden 12 yaşa kadar tüm çocuklar için sanatsal niteliğe sahip gösteriler, atölyeler ve uluslararası buluşmalarla kapsamlı bir program vadediyor. Ben de festivalin bu yılki temalarını, programını ve çocuklara yönelik sanat üretimini festivalin direktörü Hakan Silahsızoğlu’yla konuştum.
Festival her yıl Dünya Çocuk Hakları Günü’nde başlıyor. Bu yıl 20 Kasım’da, tam gününde. Çocuk haklarıyla bağlantılı hangi mesajı öne çıkarmak istiyorsunuz?
Atta Festival’in çıkış noktası, çocukların sanat ve kültüre eşit erişim hakkı. Bu yıl özellikle şunu vurguluyoruz: Sanat bir ayrıcalık değil, her çocuğun hakkıdır. Bebeklerden 12 yaşa kadar tüm çocuklar için yüksek sanatsal niteliğe sahip içerik üretmek ve bunu erişilebilir kılmak, bizim için sadece bir programlama tercihi değil; bir hak temelli yaklaşım. Tam da bu nedenle 20 Kasım’da “Kuzey ve Baltık Ülkelerinde Çocukların Sanat ve Kültür Hakları” panelini gerçekleştirip sanatçı, eğitmen ve kültür-sanat profesyonelleriyle iyi örnekleri paylaşacak ve tartışacağız.
9. edisyonuyla seyirciyle buluşacak festivalde bizi neler bekliyor?
Festivalin bu yılki odağı Kuzey ve Baltık ülkeleri. Eğitimdeki başarılarıyla bilinen bu ülkeler, çocuklara yönelik nitelikli performanslarda da öne çıkıyor. Bu yıl; tiyatro, dans, sirk ve kukla gösterilerinin yer aldığı çok zengin bir program hazırladık. 0–2 yaş için bebeklere özel duyusal performanslardan, okul öncesi yaş grubu için etkileşimli işlere, 5–12 yaş için çağdaş sahne sanatlarının güçlü örneklerine kadar geniş bir seçki sunuyoruz. Ayrıca İsveçli yazar Astrid Lindgren’in yarattığı Pippi Uzunçorap’ın 80. yılı kapsamında Arter ve Paribu Art fuaye alanlarında çocukları çeşitli Pippi sürprizleri bekliyor.
“Birçok çocuk hala nitelikli sanatsal içeriklere erişemiyor”
Atta Festival yalnızca bir sanat etkinliği değil, aynı zamanda bir farkındalık projesi. Türkiye’de çocukların sanata erişim hakkı konusunda nerede duruyoruz?
Büyük şehirlerde kaliteli içeriklere ulaşmak göreceli olarak daha mümkün fakat Türkiye genelinde durum eşit değil. Birçok çocuk hala nitelikli sanatsal içeriklere erişemiyor. Atta Festival olarak bunun değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle yalnızca İstanbul’da uluslararası işleri görünür kılmıyor, yıl boyunca Türkiye’de farklı şehirlere turneler düzenliyor, özel gereksinimli çocuklara yönelik performanslar ve atölyeler gerçekleştiriyor, depremden etkilenen illere özel programlar yürütüyoruz. Türkiye’de hak temelli bir çocuk kültür-sanat politikasına ihtiyaç olduğunu görüyor ve dünyadaki iyi örnekleri ülkemize uyarlayarak bir model oluşturmaya çalışıyoruz.
Bu yılki programda öne çıkan gösterilerden veya disiplinlerden bahseder misiniz?
Atta Festival her yıl olduğu gibi bu yıl da farklı disiplinlere yer veriyor. İlk kez sirk disiplininde, biri Fransa diğeri İrlanda’dan iki etkileyici gösteriyi ağırlıyoruz. Bunun yanı sıra tiyatro ve dans alanındaki güçlü uluslararası yapımlar da programda yer alıyor. 9. edisyondan öne çıkan gösteriler şöyle:
Finlandiya’dan Atlas; çağdaş sirk sanatları, hava akrobasi, animasyon ve mimarinin benzersiz birleşimiyle izleyiciyi büyüleyen, projeksiyon teknolojisiyle zenginleşen sürükleyici bir gösteri.
İrlanda’dan hayal gücünü uçuran dans tiyatrosu Fall and Float, çocukluğu, macerayı, hayal gücünü ve dostluğu keşfetmek üzere büyülü bir dünya kuruyor.
Fransa’dan mizah dolu sirk By Trial and Error, siyah bir perdenin ardından sahneye çıkan iki akrobatın gösteri sırasında tökezleyip doğaçlamaya yönelmesiyle sürprizlerle dolu bir oyuna dönüşüyor.

Uluslararası ekiplerin katılımı her yıl artıyor. 2025’te hangi ülkelerden topluluklar yer alıyor ve bu çeşitlilik programa nasıl bir renk katıyor?
Atta Festival’in uluslararası bağlantıları çok güçlü. Çocuklara yönelik nitelikli performanslar üreten sanatçıları yerinde izliyor, titiz bir seçki süreci yürütüyoruz. Bu yıl Danimarka, Finlandiya, Norveç, Litvanya, Estonya, Letonya, Polonya, İzlanda, İsveç, İrlanda, Fransa ve Türkiye’den sanatçı ve topluluklar yer alıyor. Bu kültürel çeşitlilik çocuklara farklı ülkelerin estetik dünyalarını, hikaye anlatım biçimlerini ve sanat yaklaşımlarını sunarken; Türkiye’deki sanatçılar için de uluslararası ilham, değişim ve işbirliği fırsatları yaratıyor.
Atta Festival bugün Avrupa’daki benzer festivallerle de ağ kurmuş durumda. Bu ilişkiler Türkiye’deki sanat üretimini nasıl etkiliyor?
Her yıl Avrupa’da ve dünyada ortalama 10 festivali veya showcase etkinliğini takip ediyor, birçok festivalle sürekli fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bu ilişkiler sayesinde Türkiye’deki sanatçılar uluslararası estetik ve üretim süreçleriyle temas kuruyor, karşılıklı değişim fırsatları doğuyor. Geçen yıl ilk kez düzenlediğimiz Türkiye Çocuk Tiyatroları Showcase programıyla dünyanın önde gelen festival yöneticilerini İstanbul’da ağırladık. Atta Festival’in ürettiği performanslar artık yurtdışında da sahneleniyor. Son örnek, İKSV’nin Gülriz Sururi Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü ile ürettiğimiz Kabuk’un Polonya’daki SPLOT Festivali’nde sahnelenmesi oldu. Bu tür işbirlikleri Türkiye’de çocuklara yönelik sanat üretiminin hem niteliğini hem görünürlüğünü güçlendiriyor.
“Çocukların tepkileri çok samimi ve çok doğrudan”
Atta Festival’in çocuk izleyiciler üzerinde bıraktığı etkiyi nasıl gözlemliyorsunuz?
Çocukların tepkileri çok samimi ve çok doğrudan. Bir performansın onların hayal gücünü nasıl ateşlediğini beden dillerinden, katılımlarından, oyun sonrası hikayelerinden hemen görebiliyorsunuz. Festivalin sadık bir izleyici kitlesi var; mekanlar arası mesafeye rağmen birçok aile hem festivali hem de yıl boyunca sahnelediğimiz oyunları takip ediyor. Özellikle çocuk-ebeveyn ilişkisi açısından oyun sonrası yapılan paylaşımlar çok kıymetli: Çocukların dekoru evde yeniden çizdiği, karakterlerle ilgili yeni hikayeler kurdukları geri dönüşler alıyoruz. Atta’nın amacı tam olarak bu, bir çocuğun sanatla olan bağını ömür boyu sürecek şekilde kurmak.
Tiyatro seyircisinin azaldığı bir dönemde çocuklara festival yapmanın da zorlukları vardır. Siz en çok hangi alanlarda zorlandınız?
En büyük zorluk ülkenin ekonomik koşulları ve bunun bilet fiyatlarına yansıması. Biletleri herkesin erişebileceği seviyede tutmak istiyoruz ancak kültür-sanat alanındaki kamusal destek yetersiz olduğu için büyük bir finansal risk alıyoruz. Bir diğer zorluk, özellikle bebeklere ve özel gereksinimli çocuklara yönelik performanslarda mekan ve kapasite konusu. Bu işler doğası gereği sınırlı seyirciye oynanmalı fakat birçok kültür merkezi yüksek kapasiteyi tercih ettiği için bu izleyici grupları göz ardı edilebiliyor. Oysa bu çocuklar da tıpkı diğer çocuklar gibi nitelikli sanat deneyimlerine erişme hakkına sahip.
Bize festivalden bir seçki yapar mısınız? Neleri mutlaka görmeliyiz?
Festivalde mutlaka izlenilmesi gereken performansları şöyle sıralayabiliriz:
Finlandiya’dan Atlas
• 22 Kasım Cumartesi – 13.00, 16.00, Paribu Art
• 23 Kasım Pazar – 13.00, 16.00, Hisar Okulları Kültür Merkezi
Norveç’ten Sans
• 23 Kasım Pazar – 12.30, 15.00, Arter
İrlanda’dan Fall and Float
• 29 Kasım Cumartesi – 13.00, 16.00, Arter
• 30 Kasım Pazar – 13.00, 16.00, Hisar Okulları Kültür Merkezi
Fransa’dan By Trial and Error
• 29-30 Kasım – 12.00, 15.30, Arter
Türkiye ve Hollanda’dan Bully Bully
• 22 Kasım Cumartesi – 12.30, 15.00, Arter
• 23 Kasım Pazar – 13.00, Paribu Art
• 29 Kasım Cumartesi – 13.00, 15.00, Barış Manço Kültür Merkezi
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Atta Festival’in asıl amacı, çocuklara yalnızca iyi bir gösteri izletmek değil, onların dünyayı algılama biçimine, soru sorma cesaretine ve kendilerini ifade etme haklarına alan açmak. Çocuklar sanatla buluştuğunda merakları derinleşiyor, hayal güçleri büyüyor, duygu dünyaları zenginleşiyor. Bu nedenle çocukların sanatla ilişkisini bir etkinlik olarak değil, yaşamlarının temel bir parçası olarak görüyoruz. Dileğimiz, Türkiye’de kültür-sanatın çocuklar için “olsa da olur” kategorisinden çıkıp, eğitimin, toplumsal gelişimin ve çocuk haklarının ayrılmaz bir boyutu haline gelmesi. Nitelikli sanat deneyiminin bir ayrıcalık değil, kamusal bir hak olduğuna inanıyoruz.
Atta’nın attığı her adım, çocukların gelecekte daha özgür, daha yaratıcı ve kültürle iç içe bir hayat kurabilmesi için.




















