Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Göğü Delen Adam: Yaşantımıza Bakış

göğü delen adam papalagi
XPzone Infinia
Okuma Modu

Göğü Delen Adam, diğer deyişle Papalagi, Samoalı bir kabile lideri olan Tuivaii’nin Avrupa anakarasını gezerken aldığı notların derlemesi. Yazarı Erich Scheurmann’ın sözleriyle “Doğayla henüz iç içe bir insanın bizim kültürümüze hangi gözlerle baktığının öğretisi”. İçine doğduğum yaşamın varlığını hiç sorgulamadığım ögelerini düşündürdü bana Göğü Delen Adam, bir oturuşta okudum.

Papalagi’nin Etini Örtmesine Dair

Kitapta “beyaz adam” ın yaşantısına dair sorgulanan ilk şey kıyafetler. “Papalagi’nin işi gücü ha bire etini sıkıca örtmeye çalışmaktır.” diye başlıyor sözlerine Tuivaii. Sadece kafa ve ellerimizi açıkta bırakmamız, bunların dışında etini gösterene iyi gözle bakılmaması, ayaklarımıza geçirdiğimiz biri yumuşak diğeri sert iki kılıf, geceleri kıyafetlerden kurtulduğumuzda bile kuşun karın tüyleriyle doldurulmuş bir örtüyü üzerimize örtmemiz… Özellikle büyük kısmını evde geçirdiğim 2020 yılında, dolaplarımda üst üste yığılmış kıyafetlerin kaçını giydim belirsiz; ama bu kadar kıyafete ihtiyacım olup olmadığını uzun uzun sorguladım ve büyük kısmını elden çıkardım. Tuivaii gibi kıyafet kavramını irdeliyor değilim. Ancak beyaz adamın üzerine geçirdiği çeşit çeşit örtüleri satın almaya doyamaması, çılgınca tüketimi ve bunun çevreye verdiği zararlar sonumuzu getirecek gibi gözüküyor. Jeyan bununla ilgili güzel bir yazı kaleme almıştı.

Göğü delen adam ispanyolca
Kaynak: amazon.com / Göğü Delen Adam İspanyolca baskısının kapağı.

Taştan Kutular, Taş Yarıklar ve Bunların Arasında Kalanlara Dair

Beni en çok etkileyen bölüm hane, toplu konut ve kent kavramlarının sorgulandığı bölümdü. Papalagi’nin evleri bir midye kabuğu gibi taştan kutulara benzetiliyor. Bu taştan kutuların her bir tarafındaki diğer kutularda başka aileler yaşıyor:  çoğu zaman birbirlerinin adlarını bile bilmeyen, karşılaştıklarında zoraki selam veren ya da vermeyen aileler. Taştan kutularımıza varabilmek için bir sürü tahta kanadı itiyoruz. Her gün kutularımızdan çıkıp bir diğer kutuya giriyoruz, adı iş yeri olan. Taş kutular omuz omuza durur, aralarında bir ağaç bile yoktur. “Bütün bunların hepsi; yani kalabalık taş kutular, taş yarıklar, insanlar, gürültü, kargaşa; ağaçtan, gökyüzünün mavisinden, temiz havadan yoksun yerler Papalagi’nin kent adını verdiği şeydir”. Çarpık kentleşmiş, kapasitesinden fazla nüfusu barındıran şehirlerde yaşadığımız sıkışıklık daha güzel ifade edilebilir miydi? Sanmıyorum. Camdan dışarı bakınca gördüğüm manzara bu durumu kanıtlıyor zaten. 

göğü delen adam illüstrasyon
Kaynak: wilderutopia.com / 1975 yılında yayınlanan ilk İngilizce tercüme için hazırlanan illüstrasyon.

Ölümcül Düşünme Hastalığı

Cümlelerin güzelliği ve bakış açısının saflığı içinde kendimi kaybetmiş hâlde kitabın sonuna doğru gelirken, beyaz adamın ölümcül hastalığı olan düşünmeye geldi sıra. “Diyelim ki güneş pırıl pırıl parlıyor, güneş ne güzel parlıyor diye düşünmeye başlar o an. Ama bu yanlıştır işte. Akıllı bir Samoalı güneşin sıcak ışıkları altında kollarını, bacaklarını gevşetir ve hiçbir şey düşünmez.” Kafamın içindekilerle yalnız kalmaya çekindiğimden meditasyona oturamadığım, dinlemek istediğim bir podcast bölümü yoksa şarkılar hatıraları tetikliyor diye yürüyüşe çıkamadığım bu günlerde, bir nebze olsun düşüncelerimden arınmayı çok isterdim. 

Papalagi kelimesinin bire bir tercümesi ”göğü delen adam” evet; ama bu bir yana, doğaya verdiğimiz zararlarla da kitabın adını haklı çıkarmıyor muyuz?

“Bizler, adaların çocuklara, yıldızlara, ateşe taparken, Papalagi’nin şimdiki halinden daha kötü değildik. Çünkü, kötü olmamızın, karanlıkta olmamızın sebebi ışığı tanımıyor olmamızdı. Oysa Papalagi, ışığı tanımasına rağmen karanlıkta ve kötülük içinde yaşıyor.” 


Kaynak: Scheurmann, Erich. (1988). Göğü Delen Adam. çev. Levent Tayla. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Paylaş:

İlginizi Çekebilir