Belki de çoğumuz için günün en sevilen saatinin baş kahramanı, göz bebeğimiz, damak tadımız kahve. Bundan altı yüzyıl önce ne olduğundan bihaber olduğumuz ama bir kere girip hayatımızı, gündelik yaşam pratiklerimizi hatta başlı başına beslenme düzenimizi bile değiştiren ve etkileyen kahvenin serüveni hem coğrafyalar arası etkileşimin hem de bir mekân yaratma sürecinin en kaliteli ve en güzel kokan örneklerinden biri. En bilindik rivayetin kahramanı Etiyopyalı bir çobanın kahve çekirdeklerini keşfetmesinden, kahvenin Anadolu topraklarının şahı olmasına kadar geçen süre esasen sadece kahvenin değil, yarattığı kültür mekânlarının da öyküsü.[1]
Yaratılmış bir kültür mekânı olan kahvehanelerin Osmanlı topraklarındaki öyküsü 16’ncı yüzyıla uzanmaktadır. Halepli Hakem ve Şamlı Şems’in payitaht İstanbul’da Taht-ü’l Kale’de (Tahtakale) “Kivahan” adlı ilk kahvehaneyi açmaları bir dönüm noktası olmuş ve ardından neredeyse sayısı 70-80’lere ulaşacak olan bir kahvehane akımı doğmuştur.[2]
Elbette hiçbir yenilik cezasız kalmaz. Kahve her ne kadar benimsenip gündelik hayatın bir parçası olmuşsa da kahvehaneler bir o kadar şer yuvası olarak adlandırılmış, başta Kanuni Sultan Süleyman döneminde olmak üzere pek çok kez kapatmalara maruz kalmıştır. Burada önemli olan, bütün yasaklara hatta ölümle cezalandırılmasına rağmen insanların kahve içmekten vazgeçmediği, ne olursa olsun kahvenin ve kahvehanelerin gündelik hayat pratiklerine müthiş bir uyum sağladığıdır: Yani ferman padişahınsa kahvehaneler bizimdir!
İçkinin yasak olduğu Osmanlı topraklarında bir eğlence mekânı olarak karşımıza çıkan kahvehaneler, ilim irfan sahibi, döneminin feylesofları sayılacak insanlarla sohbet etme mekânı, yeri geldiğinde evsizler için bir çatı, sipahi ve yeniçerilerin iş bulmak için kapısını aşındırdığı; tavla, dama ve sair oyunla vakit öldürmenin mezarlığı, ilmiye ve kalemiye sınıflarından sahte sufilere Osmanlı erkeklerinin hayatlarının en önemli alanı haline gelmişti.[3]
“Kitap okumak ve gazel dinlemek amacıyla”[4] kahvehanelere gidenler, bu mekanlara kimlik kazandırma yolunda ilk adımlarını atmışlar, kahvenin girişinden yüzyıl sonra kahvehaneler burada vakit geçirenlerin nitelik ve niceliklerine göre isimlendirilmeye başlanmıştır. Bir kurum haline gelen kahvehaneler; okuma-yazma oranının müthiş düşük olduğu zamanlarda bir alim etrafında toplanılıp bilgi belge aktarımı sebebiyle kıraathaneler, esnaf kahvehaneleri, yeniçeri kahvehanesi, han kahvehanesi, lokanta kahvehaneleri, köy kahvehaneleri olarak birbirinden ayrı adlandırılıyor ve yine birbirinden farklı özellikler gösteriyordu.[5]
Gazel Okunan Kahvehanelerden Jazz Dinlenen Coffee Project’e
Gelelim bu yazının asıl vesilesi Coffee Project’e. Emek 8 ve İncek’te bulunan, gözlemlerime göre insanların kayıtsız kalamadığı, tasarımının usta bir elden çıktığının belli olduğu, iç ve dış mekânının ferahlığına ve beyazlığına hayran olabileceğiniz, içinde enfes hazzın saklı olduğu kahve paketlerinin üzerindeki kırmızı “Coffee Project” mühürlerinden duvarındaki “be simple” yazısına, her ayrıntısı incelik ve titizlikle düşünülmüş bir yeni nesil “kahvehane” projesi.
Osmanlı’da kahvehanelerin günümüzdeki bir izdüşümü olan üçüncü nesil butik kahve dükkânları artık her yerde. Coffee Project; kahveyi sadece kafein yoksunluğunu dindirenlerin değil, ondan keyif alıp, onu bir haz sürecine dönüştürenlerin mekanı olarak karşımıza çıkıyor. Yine tıpkı Osmanlı kahvehanelerinin kendi içerisinde çeşitlenmesi gibi, onu diğer butik kahvecilerden ayıran pek çok özelliği ve niteliği var. Öncelikle kahve çekirdekleri, kahveye verdikleri önem, bu projenin sahiplerinin özeni[6], enfes kahveleri ve itinayla bir araya getirilmiş çalma listeleri. Mekânın dokusuna ve kokusuna uygun olarak ağırladıkları sanatçılar, canlı performanslar ise cabası.
Aslında pek çok sıfatlandırma bakımından Osmanlı kahvehanelerinin bir izdüşümü olarak görebileceğimiz bu butik kahvehane, közde kahveden chemex’e geçişin en güzel örneklerinden biri.
Ezcümle, Coffee Project üçüncü dalga kahvecilerin günden güne artarak çoğalmalarının içinden sıyrılarak gerçek kahve deneyimine ev sahipliği yapıyor. Eğer yolunuz düşerse lütfen Tarih ve Tarif’in selamını söyleyip ardından her yerde bulamayacağınız ve bu müthiş dükkanın nitelikli kahve çekirdeklerinden biri olan Colombia-El Mirador’un tadına muhakkak bakın. Sıcak çikolata, mango ve yasemin çiçeği tatlarını aldığınız an, bu yazının yazarının hissiyatı tamamlanacaktır.
Kaynakça
[1] Kahvenin serüveni için bkz: Ortadoğu’nun Evrensel Kültüre Katkısı
[2] Aysun Tüzün, “Tüketicilerin Butik Kahve Dükkanlarını Tercih Etme Nedenleri: Ankara İlinde Bir Araştırma” Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2018.
[3] Kemalettin Kuzucu ve M. Sabri Koz, Türk Kahvesi, “Mekansal ve İşlevsel Açıdan Osmanlı Kahvehaneleri”, Yapı Kredi Yayınları, 2021. sf.138
[4] A.g.e. sf.139
[5] https://islamansiklopedisi.org.tr/kahvehane
[6] Bu özeni görmek için lütfen bkz: Coffee Project