“Boş zaman, endişeliler için ölümcüldür. Çok şükür endişelerim de boş zamanım da yok!”
Jon Stewart
Boş zaman…
Kimi boş zaman bulamamaktan yakınırken kimi dolduramamaktan. Derken pandemi çıktı, alışkanlıklar ister istemez değişiverdi.
Maske, hijyen veya sosyal mesafe türlü zorluklarla artık hayatımızda öncelikli hale geliverdi! Ve her şeye rağmen umutsuzluğa kapılmamak, çalışmak, üretmek…
Pandemide Üretkenlik Meselesi yazı dizisi iki ressam ile sürüyor. Pek çok şey değişse de boş zaman endişesi hiç yaşamayan, hep çalışan ve harika eserler üreten iki sanatçıyla: Nur Sağlamer ve Birsen Küpeli Kara.
Nur Sağlamer-Ressam
Bir türlü bitmeyen, ne zaman biteceği kestirilemeyen pandemi öncesinde ne yapıyordunuz?
Heyecanla Mustafa Ayaz Müzesi ve Kültür Merkezi’nde açacağım kişisel sergime hazırlanıyordum. 2021 Şubat diye planlanmıştı ama şu an tarih belirleyemiyoruz. (Son bilgiyi paylaşalım, sergi tarihi 30 Kasım-11 Aralık 2022 olarak belli oldu.)
Pandeminin ilk zamanlarında ne hissettiniz, çalışmalarınıza etkisi nasıl oldu?
Geleceği görememek, plan, program yapamamak, belirsizlik beni her zaman olumsuz etkiler. Yine resim yapıyorum, çalışıyorum kendimi daha ileri taşımak için uğraşıyorum ama kafamın bir yerinde bitmek bilmeyen gelecekle ilgili sorular uzun süreli yoğunlaşmamı engelliyor.
Pandeminin ilk günlerinden bugüne, yaptıklarınızda bir değişiklik oldu mu?
Bu dönemde yine de birçok konuda kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü Antalya’da bir köyde, geniş bir bahçesi olan evimde yaşıyorum. Uzun zamandır aklımda olan bir konuya ağırlık verebildim. Ekoprint (Botanik baskı) çalışmaları yapıyorum. Doğanın içinde yaşayınca, doğayla ortak çalışmak beni çok rahatlatıyor. Ekoprint ile tablolar yapmaya başladım. Doğa sürprizlerle dolu. Her bitki size yeni ve farklı bir renk, bir figür hediye ediyor. Örneğin, okaliptüs yapraklarından martılar, gazanya yapraklarından, eğrelti otlarından orman yaratabiliyorsunuz. Müthiş güzel bir duygu bu. Bütün bunları suluboya kâğıtlarına yapabildiğim gibi ipek kumaş üzerine, keçeye hatta deriye yapabiliyorum. Bu ürünleri işlevsel hale getirmek de mümkün oluyor. Ben resmin sadece duvarda asılı olmasını değil her yerde olmasını, taşınabilmesini seviniyorum.
Salgın, sizin yaşama bakış açınızda moral değerler açısından ne gibi etkiler yarattı?
İlk başında doğal olarak bir şok yaşadım. Gözüm, kulağım TV’de uzmanların yapacağı açıklamalardaydı. Bir panik dönemi yaşadım ancak bir başıma değiştiremeyeceğim durumları kabullenmek ve buna göre tavır almak, hayatımı yönlendirmek zorunda olduğumu düşündüm. Ancak ailemi, sevdiklerimi kaybetme korkusunu ise üzerimden atmak mümkün olamıyor. Ülkemin durumunu düşündükçe üzgün ve kızgınım. Zaten var olan ekonomik krizin üzerine pandeminin yarattıkları ve iyi yönetilememek hatta yanlışlıklarda ısrar etmek ise çileden çıkartıyor beni.
“Şu pandemi bir bitse, şunu yapacağım!” dediğiniz planlarınız neler?
İlk yapacağım, sevdiklerimi görmek, sımsıkı sarılmak için seyahate çıkmak ve şehir, şehir dağ tepe demeden ülkemi gezmek. Moral depoladıktan sonra sergim için sıkı bir çalışma için atölyeme kapanmak.
Pandemi dönemi ve sosyal medya bağlantısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu dönemde sosyal medyayı daha fazla takip etmek ve kullanmak mümkün oldu hatta bir gereklilik oluştu. Birçok ressam gibi ben de eserlerimi sosyal medyada paylaştım ve paylaşıyorum. Bir sergi açtığınızda o şehrin insanlarına yönelik oluyor, oysa sosyal medyada dünyanın dört bir yanından takip ediliyorsunuz ve takip ediyorsunuz. Hiç karşı karşıya gelmediğiniz bir sanatçı resimleriniz hakkında yorum yapabiliyor, iletişim halinde olabiliyorsunuz. Ayrıca bazı duayen sanatçılarımızın söyleşi videoları yayınlandı ve zevkle izledim. Bu sanatçılarımızın söyleşilerinin kayıt altına alınmış olması da gelecek nesiller için çok anlamlı ve faydalı oldu, oluyor. Keşke bu kayıtlar çok önceki sanatçılarla da olsaydı da biz de izleyebilme şansına erişmiş olsaydık. Pandemi bu gidişle ne zaman biter biter bilemiyorum ama bittiğinde de bu söyleşiler devam etmeli ve herkes o üstatların düşüncelerini kendi sesinden, nefesinden dinleyebilmeli. Bu kayıtlar tarihe not düşmektir diye düşünüyorum.
Birsen Küpeli Kara-Ressam
Bir türlü bitmeyen, ne zaman biteceği kestirilemeyen pandemi öncesinde ne yapıyordunuz?
Aklımızdaki ve hayatımızdaki her şeyin alt üst olduğu, bir bilim kurgu filmi niteliğindeki pandemi öncesi günler, şimdi bana ulaşılmaz bir hayal gibi geliyor. Tabii ki bu zorlu süreç öncesi yaşantımızla, şimdiki yaşantımız arasında oldukça farklı ve olağanüstü bir evre var.
Salgından önce yaşadığımız normal hayatımızda ailemizle ve sevdiklerimizle kalabalık sofralarda buluşurduk. Marketten aldığım ürünleri dezenfekte etmiyordum, ellerimi defalarca yıkamıyordum. Apartmanın kapısını tişörtümle açmıyordum, insan görünce kaçmıyordum. Yüzlerce kişiyle birlikte sergi ve fuar salonlarında buluşurduk. Pandemiden önce uçağa, trene, dolmuşa binerdim. Yurt dışında ve yurt içinde sanat etkinliklerine katılırdım. Atölyeme sık sık giderdim. Tiyatro, sinema, konser gibi etkinliklere katılırdım. Yüz yüze eğitimler alırdık, eğitimler verirdik. Oysa şimdi her şey online oldu. Salgının başlamasıyla birlikte birçok alanda özgürlüklerimiz kısıtlandı.
Pandeminin ilk zamanlarında ne hissettiniz, çalışmalarınıza etkisi nasıl oldu?
İnsan, yaşamın zorunlu yasaklarına bağımlı olduğunda çoğu kez bundan ürker. Aslında korktuğu şey yasaklar sonucu oluşan boşluk ve yasaklar sonucu oluşacak yeni hayattır. Bu sefer ister istemez bir denge arayışına girer. Ben de kendime göre yeni dengeler oluşturdum.
Pandeminin ilk zamanlarında aslında tehlikenin çok da farkında değildik. En fazla 2 ay içerisinde biteceğini düşünüyordum. Tüm süreci değerlendirdiğimizde söylenecek çok şey var. COVID-19 pandemisini önemli ve öncelikli yapan özelliği, hakkındaki bilinmezliklerin fazla olmasıydı. Pandeminin başında virüsün tanı ve tedavisi hakkında bildiklerimize yeni bilgiler eklenirken bazıları da geçerliliğini yitirdi. Her gün yeni savlarla karşımıza çıkan bilim insanları sayesinde öğrenme sürecinin devam edeceğini de söyleyebiliriz.
Zorunlu karantina döneminin ilk zamanlarında herkes gibi ben de tedirgin oldum. Bilinmeyen bir hastalık ve her an değişen fikirler, sosyal medyadaki bilgi kirliliği vs. Baktım ki sonu yok, bu durumu lehime çevirmeye karar verdim.
Evde kalmak, hem de mecburiyetten… Kimseyle görüşmek zorunda olmamak, kendimle baş başa olmak harika bir şeydi. Böyle düşününce bir nebze olsun rahatladım. Bu hayatımda ilk defa yaşadığım ve benim için hayatımın en ilginç kesitiydi. Bunun kıymetini bilmem gerekiyordu. Günlük koşuşturmalar, devamlı bir yerlere yetişmek zorunda olmak, ziyaretler vs. oldukça yormuştu son günlerde. (Şubat sonlarında Fransa’dan gelmiştim ve hemen akabinde de ArtAnkara Fuarı’na katılmıştım, ayrıca yüksek lisans derslerim vardı)
Zaten sanatla uğraşan, üretim yapan kişiler için izolasyon bir lüks değil, ihtiyaçtır. Çalışmalarıma yansıması tam da bu yönde oldu. İlk günler çok coşkulu bir şekilde hiç durmaksızın çalıştım. Soyut Galeri’de CoronaArt adı altında bir sergimiz oldu.
Birçok online sergiye katıldım. Maskeler boyadım. Kendime göre kişileştirdiğim virüsler yaptım. ‘’Pandemik Çizimler, Korona Etkisi, Benim Cici Virüsler’’ isimli kâğıt işler ürettim, ayrıca küçük mıknatıs tuvaller üzerine yaptıklarım da mevcut.

Coronavirus (COVID-19) salgınıyla birlikte Türk Hava Yolları ve bazı havayolu firmaları uçuşlarını durdururken; birçok ülke sınırlarını kapattı, uçuşlarını askıya aldı. Dünya çapında ülke ülke uygulanan coronavirus seyahat yasakları ve diğer yasaklar tuvalimde birer fragman olarak yerini aldı.
Resimlerim bu dönemde genellikle uçuş yasakları ile ilgili oldu. Bu çalışmalarım; uçak seyahatlerim sırasında gözlemlediğim, dünyayı kendime göre yeniden yorumladığım ve kurguladığım, gözle görünenin dışına çıkarak bilinçaltımda oluşan renkler ve şekillerden oluştu. Yasaklı Uçuşlar İçin Fragmanlar isimli online kişisel resim sergisi açtım. Ayrıca Gözler Yasaklı, Uçuşlar İptal ve Gördün mü? Bak Düşmedik gibi isimlerle sekizer adet resimden oluşan sergilerim oldu.
Pandemi sürecini üretimle (resim, okuma-yazma, film, dizi vs.) geçirmek için elimden geleni yapmaya çalıştım. Fakat zorlu bir süreç ve bu süreçte devamlılığı, üretimi sağlamak her gün kolay ya da mümkün olmuyor.
Pandeminin ilk günlerinden bugüne, yaptıklarınızda bir değişiklik oldu mu?
Pandeminin ilk günlerinden bugüne, yaptıklarımızda elbette değişiklikler oldu. Hepimiz bireysel olarak bir takım sorgulamalar içinde bulduk kendimizi. Bütün yaşam şeklimizi pandemiye göre düzenledik. Eski alışkanlıklar bir kenara bırakıldı. Koronavirüs salgını sosyal mesafe ile birlikte birçok alanda yeni önlemleri beraberinde getirdi. Covid-19’un popüler hale getirdiği uygulamalardan biri de Zoom oldu. Sevdiklerimizle bu şekilde görüştük. İş toplantılarımız, eğitimlerimiz bir takım sosyal medya platformlarında gerçekleşti.
Pandeminin uzaması her geçen gün artan bir sıkılma ve bunalma dönemini de beraberinde getirdi. Ancak hepimiz için bazı önlemlerle hayata devam etme vakti de geldi. Bu anlamda biraz daha yeni normal hayata adapte olmak amacıyla, küçük gruplar halinde buluşmalara başladık. Fiziki olarak katılacağımız sergilerimiz başladı.
Salgının ilk döneminde marketlere bile girmiyordum. Sadece parklarda yürüyüşler yaptım. Bugüne kadar mahallemizde ve semtimizde hiç bilmediğim parklar keşfettim. Açık alanın ve doğanın önemini kavradım. Eve kimseyi almadım ve kapalı alanlardan elimden geldiğince uzak durdum. Giyim tarzımız bile bu değişikliklerden nasibini aldı. Genellikle eşofman türü kıyafetler giydim. Bu değişiklikler gerek maddi, gerek manevi olarak toplum üzerinde olumsuz etkiler gösterdi.
Haliyle çalışmalarımız da bu değişiklerden nasibini aldı. Kendi adıma beni çok mutlu eden yeni bir gelişme de bisiklet kursu oldu. Bisiklete binmeyi öğrendim. Yaşasın Hayat!
Salgın, sizin yaşama bakış açınızda moral değerler açısından ne gibi etkiler yarattı?
Salgın, yeni davranış biçimleri ve bakış açılarını da beraberinde getirdi. Yavaşladığımı hissettim. Bütün dünya halklarının eşitlendiği bir düzenek içinde sağa sola savrulduk resmen. Doğanın önemini bir kez daha gördük. Bundan hareketle “Şeylerin İzi” adı altında Cyanotype baskılar yaptım.

Güneşin çıktığı günlerde sabahtan öğlene kadar balkonumda birçok şeyi deneme şansım oldu. Bir çeşit fotosentez faaliyetleri de diyebiliriz. Yeşil bitkilerle birlikte inorganik (metaller, plastikler, kumaşlar vs) malzemeleri kullanarak, yaşadığımız pandemi sürecinin de etkisiyle, bu çalışmalarımda insanların doğaya verdiği zararlara parmak basmak istedim. Dünya, çevresel anlamda tam bir kriz noktasında. Kuraklık, eriyen buzullar, seller… Bütün bunlar atıkların verdiği zararı daha da önemli hale getiriyor. Dünyanın ekolojik dengesinde büyük bir tahribata sebep oluyor.
Seçimlerimizin ve ilgi alanlarımızın değiştiği, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı bu zorlu dönemde; eğitim, kültür, ekonomi gibi önemli alanlarda köklü değişikliklere gidildi. Küresel anlamda tüm dünyada moral olarak çöküntüler başladı. Psikolojik rahatsızlıklar arttı. İlginçtir ki artık televizyon dizileri de hep bu konuyu işliyor. Sevdiklerimizi görememe, kucaklayamama, dokunamama gerçekten zordu.
“Şu pandemi bir bitse, şunu yapacağım!” dediğiniz planlarınız neler?
Sağlık ve özgürlük en büyük değerler olarak yeni hayatımdaki hazinelerim. Bu yüzden daha temiz bir dünya için elimden geleni yapacağım. Dünya temizlenirse bizler de sağlıklı ve özgür bireyler olarak yaşantımıza devam edebiliriz. Şartlar değiştikçe insanın algıları, ihtiyaçları ve beklentileri de değişiyor. Önümüzde güzel günler var. Öyle ümit ediyor ve diliyorum.
Şu pandemi bitse de hemen Fransa’ya gitsem. Çocuklarımı çok özledim. Onlara doya doya sarılsam ne güzel olur. Çoktandır görmek istediğim yerlere bol bol seyahat etmek istiyorum. Ayrıca en çok özlediklerim arasında sinema geliyor. Sinema salonlarında film seyretmek sanki bir düş gibi.
Daha özgür mekânlarda dilediğimce resim yapmak ve sanat dostlarımla buluşmak, konuşmak, fikir alış verişinde bulunmak istiyorum. Barselona’da kişisel bir sergi açmak gibi projem var. Onu gerçekleştirmek isterim.
Yani kısacası doğaya saygılı, sanat ve sevgi dolu günlerde rahat ve özgürce yaşamak istiyorum.
Pandeminin bir sanat akımı olduğunu varsayalım. Pandemi sizce hangi kategoride yer almalıdır?
“Gerçeküstücülük ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkartmak için başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın, rüyada olduğu gibi, her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır.” – Andre Breton
Pandemi, bana göre kesinlikle gerçeküstücülük akımında yerini alır. Bilinçaltını toplum, din, yasa, ahlak gibi zorunluluk gerektiren ögeler oluşturmaktadır. Bilinçaltının oluşması ile birlikte çeşitli şekillerde ifşalar gerçekleşmektedir. Sürrealizm fikirlerin dışında kullanılan dil ve üslup ile de farklı eserlerin ortaya konulmasını sağlamıştır. Pandemi de farklı eserler ortaya koydu ve toplum, yasa, ahlak gibi ögelerle bizi resmen yönlendirdi. Sürrealist sanatçılar eserlerinde kapalı bir anlatımı tercih etmişler ve herkes tarafından anlaşılır bir şekilde yazmayı ve resmetmeyi reddetmişlerdir. Bizim sevgili pandemimiz de kapalı bir anlatımı tercih etmiş, bilim insanlarını bile terse köşe eden, kimsenin anlamadığı eylemler gerçekleştirmiştir. Sürrealizm insanların bilinçaltında bulunan karanlık ve karmaşık duyguların gün yüzüne çıkarılmasını kendine hedef edinmiştir. Gerçeküstücü sanatçıları tüm kurallara, ahlaki değerlere ve törelere, aklın eserlerde ön planda olmasına karşı çıkmışlardır. Bütün bunlar size tanıdık geldi mi? Pandeminin de tam olarak yaptığı bu işte.
Bu akımı savunanlar akılcılığa karşı çıkmaktadır ve içlerinden nasıl geliyorsa eserlerini öyle üretmektedirler. Bu şekilde akıl egemenliği koymadan sınırların dışında dilediği gibi bulaşabilmektedir pandemi.
Evet, o halde ne diyoruz?
Pandemi; Salvador Dali’yi bile kıskandıracak kadar sürrealist bir akıma mensuptur.
Serinin bir önceki yazısı: Pandemide Üretkenlik Meselesi VII: Şükran Pekmezci ve Nermin Berkmen