Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Tiyatro Sahnelerinde Kasım Ayı

Filmekimi
Okuma Modu

Geçen sene  bu sayfalarda Sevgili Gülce’nin devam ettirdiği genel taslağı koruyarak, Kasım ayında izlediğim üç tiyatro oyunundan izlenimlerimi aktaracağım. Ankara Komedi Festivali’nden iğneleyici güldürü Alevli Günler’i, DT’nin bu sene sahnelenmeye başlayan Şempanzenler’ini ve Nihal Yalçın’ın eşsiz performansı ile yarayı tuzladığı Antabus’u konu ediniyorum.

Alevli Günler

3. Ankara Komedi Festivali’ni geride bıraktık. Bu program kapsamında Ankara seyircisiyle buluşturulan oyunlardan biri de İstanbul Halk Tiyatrosu’nun Alevli Günler’iydi. İki perde, doksan dakika olarak, MEB Şura Salonu’ndaydı. Yıldıray Şahinler’in yönettiği ve oyuncu kadrosu içerisinde yer aldığı Alevli Günler’in adlarını duyunca bile keyiflendiren ekibi: Cem Davran, Erkan Can, Bahtiyar Engin. Küçük bir rol içinde bir hanımefendi yer alıyordu: Selin Yeninci.

Metin, üç çocukluk arkadaşından Tarık’ın kansere yakalanması, şaman inancı gereğince öldükten sonra yakılmak için iki arkadaşıyla beraber bürokrasiyle cedelleşmesi etrafında gelişiyor. Güldürüyor güldürmesine ancak eli boş değil, ‘öteki’nin toplum içindeki yerini, resmi işlerde karşı karşıya kaldığı sorunları hatırlatmak, bilmeyene göstermek için, kafamızı kumdan çıkarmaya uğraşıyor. Aziz Nesin’e selam verildiği hemen akla gelecektir, hem konuyu ele alış tarzı hem üslup, onu hatırlatıyor.

Önceleri Levent Üzümcü’nün üstlendiği Mensur karakteri, şimdi Yıldıray Şahinler’in omuzlarında.

‘Öteki’yi işlemenin iyice güçleştiği bir zamanda Şamanizm üzerinden eğlenceli bir anlatı hoş ve zekice. Oyunculuklar üzerine konuşmaya hacet yok, yılların ustaları karşımızda. Yalnız Cem Davran ile Erkan Can’ın gülmekten sözleri unuttuklarını bir iki yer vardı, nazar boncuğu diyelim. Seyirciyle olan samimiyeti daha bir güçlendirdiği söylenebilir. Kullanlan müzik kulağınızı uzun bir süre tırmalayacak ve tiyatro çıkışında da zihninizde yankılanacak. Herkesin karşılıklı gülüp eğlendiği bir seyir var perdede, ancak organizasyon için söylenecek çok şey var. Hayatımda ilk defa oyunun başlaması için seyircinin keyfinin beklendiğini gördüm, perde arası da bu yüzden uzun tutuldu. Gecikmenin bir sebebinin bazı biletlerin ikişer defa satılmasından kaynaklandığı söylendi. Ses düzeninin iyi ayarlanmaması sonucu sadece sol taraftaki hoparlörden gelen ses, zaman zaman playback algısı uyandırıyor ve dikkat dağıtıyordu.  Seyir boyunca telefonlarını elden bırakmayan, fotoğraf çeken, hatta hemen yan koltukta oturan, oyun sırasında telefonla konuşma nezaketsizliğini gösteren hanımefendiye de tebrikler.

Şempanzenler

Ankara DT’de bu sezon prömiyeri yapılan oyunlardan. Olcay Kavuzlu ismi, kadronun içerisinde hemencecik göze çarpıyor. Şinasi Sahnesi’nden izlediğim oyun, iki perde, 110 dakika. Metin Simon Block’a ait, İlksen Başarır tarafından çevrilmiş, reji A. Sinan Pekinton’a emanet edilmiş.

Tek dekor üzerine kurulu oyunda temel alınan sorun, evliliğin zaman içerisinde dönüştüğü, ödün ve üstünlük yarışı. Kimin daha çok fedakarlık yaptığı ve emek verdiği, son sözü kimin söylediği, kimin daha tutarlı ve gerçekçi olduğu gibi konularda günümüz ilişkilerinin kırılganlığı gözler önüne seriliyor. Şahsen, gerçek bir bağın bu tür sorulara cevap verebilen değil, bu sorulara gerek duymayan bağlar olduğunu düşünüyorum. Ancak böylesi bir sevgi saygı birlikteliğinin de artık bizden pek uzak kaldığını sanıyorum.

Oyunun diğer hattı kapitalizm eleştirisi üzerinden ilerliyor. Genç çifti kendi sorunlarıyla yüzleşmelerini tetikleyen kişiler, evlerine gelip bedava bir denetim ile duvarların sağlam olmadığı, bu yüzden sattıkları inşaat malzemesini almaları gerektidiği sonucunu çıkaran pazarlamacılar. Kendileri de biliyor, böyle bir ihtiyaç olmadığının farkındalar, yine de avdan eli boş dönmek istemiyorlar, fazla ısrarcılar ve baş ağrısına sebep oluyorlar. Aktarılmak istenen hissin de bu olduğu söylenebilir. Günlerimiz, mesajlarla çağrılarla maillerle etrafımızı saran, gereksinimlerimizi icat eden ve ucuzluğuna yemin veren rahatsız edici girişimlerin taarruzu altında. Müşterinin galip çıktığı bir karşılaşma bilmiyorum. Pazarlamacıların da kendi iç muhasebelerinin olduğu bölümlere rastlıyoruz. Çark, hepimizin rağmına dönüyor.

Olcay Kavuzlu rolünün içine girememiş. Belki de benim beklentimin yüksek olmasından kaynaklanıyor bu hayal kırıklığı. Sahneye ve seyirciye hâkim olduğu performansına aşinayım çünkü, içime sinmiyor tutukluğu. Ses tonunda karaktere yabancılık buluyorum. Deniz Gökçe Kayhan harikulade bir iş ortaya koyuyor bir yandan, Esat Tanrıverdi ve Mehmet Demiralp rollerinde o kadar iyiler ki, birinden nefret ediyor, diğerine acıyorsunuz. Duyguyu bir ayna gibi yansıtıyorlar.

Antabus

Çankaya Belediyesi’nin Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü etkinlikleri kapsamında “Antabus” misafir edildi, seyir ücretsizdi. Nerede, ne zaman sahnelenirse sahnelensin gidip görmek gerek. Seray Şahiner üçüncü sayfa haberlerinde bir merak okuyup, yüzümüzü buruşturup, cık cık edip vicdani rahatlamamızı sağladıktan sonra unutuverdiğimiz binlerce hikâyeden biri için roman yazmış. Roman, İlham Yazar yönetmenliğinde oyunlaştırılmış.

Leyla Taşçı, bir kamyonetin arkasında geldiği İstanbul’da, taşrada veya kentte kadınların değişmeyen kaderini omuzluyor. Ağlamamak için dudağınızı ısıracak, Nihal Yalçın sahnede haykırdıkça, anlatıp anlatıp ‘elimden tutmadınız, siz de beş para etmezsiniz’ yüklü bakışlarını salonda gezdirdikçe, utanıp yüzünüzü eğeceksiniz. Çünkü başka bir dünyada gerçekleşmiyor olan biten, ne varsa gözümüzün önünde cereyan ediyor. Eşler arasında olur dediğimiz, aile meselesidir karışmayalım diye büyüklük (!) gösterdiğimiz, aman şahit yazmasınlar, karakolluk olmayalım diye görmezden duymazdan geldiğimiz hadiselerin sonu cana kıymakla, canından olmakla sonlanıyor. Hem öyle bir devran ki, kendi başlarından geçenleri kızım, kızlarım bari yaşamasın telaşına düşen kadınlar, bu uğurda heba oluyor ama hiçbir şeyi değiştiremiyor.

Nihal Yalçın, Afife’yi sonuna kadar hak ediyor. Onu farklı farklı rollerde seyretme imkânı bulanlar, Leyla’yı da fazlasıyla içselleştirdiğini, oynadığı çeşit çeşit karakter gibi Leyla’nın da hırkası içine girdiğini teslim edeceklerdir. Hikayenin ağırlığının, üstlendiğini sorumluluğun farkında olduğunu gözlerinden anlayabilirsiniz.

Artnova

Paylaş:

İlginizi Çekebilir