Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Arşivde Kaybolduk | Üzümü yiyip bağını sormak

Ankara üzüm bağı
XPzone Infinia
Okuma Modu
Ankara üzüm bağı-Damla Sandal
Damla Sandal, “Üzüm bağında bir aile”, 2022, fotoğraf üzeri nakış. *Özgün fotoğraf: VEKAM Arşivi, 1938, Envanter No: 2681.

Deliliğinden kurtulmak isteyen ve dünyayı dolaşmaya karar veren şarap tanrısı Dionysos, Frigya’ya gittiğinde iyileşir.[1] O halde şarap tanrısının bu iyileştirici yolundan ilerleyerek Ankara topraklarında üzümden, şaraptan, bağdan bahçeden yeni bağlamları beraberce oluşturalım. Bunu yaparken de Ankara’nın şarapla olan geçmişini bir yerli (Ermeniler) bir de yabancı (Macarlar) kanattan deneyimleyerek yol arkadaşlarımızı tanıyalım.

Osmanlı’nın yerli Hristiyanları olan Rumların ve Ermenilerin özellikle bağcılıkta, şarapçılıkta ve meyhanecilikte etkin oldukları aşikar. E haliyle üzümden üretilen bu neticeyi eğlenceye dönüştürmeleri de son derece olağan. Özellikle şarapçıların semti olarak tanınan Samatya gibi yerlerde; Eyüp’ten kaymak, Yedikule’den koyun, kuzu başı [2] getirterek masayı donatma kültüründen ve yegane sohbetin şarap ve bağ üzerine olduğu Kartal’dan [3] da söz ederek İstanbul’dan Ankara’mıza geri dönelim.

Özellikle Ankara’nın kent merkezinde Katolik Ermeniler çoğunlukla Hisarönü’nde; Apostolik Ermeniler ise kırsal alanlarda, büyük oranda İstanoz’da yaşarlardı. Aslında kent-kır ayrımı yapmadan pek çok Ankaralının bağ evi olduğuna ve buralarda sazlı sözlü eğlenceler düzenleyerek hayatın getirdiği mayhoş tadı sarhoş olarak bir an da olsa unuttuklarına değinerek asıl konumuza başlayabiliriz. İşte bu yerlerden iki tanesi hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde pek çok Ermeni’nin yaşadığı Keçiören’in [4] mahallelerine isim verecek kadar gündelik yaşamın hayhuyundan arınacak yerlerdi. “Aşağı Eğlence” ve “Yukarı Eğlence” [5] semt isimleri şehrin güzel vakit geçirmeyi bilen kişilerinden yadigar kalarak Ankara ayazında kulağa hoş gelen çağrışımları beraberlerinde getiriyordu.

Şarap tanrısı Dionysos ile açtığımız yolda tanrılara sakilik yapma görevi verilen Ganimedes’ten esinle şehrin saklı ganimetlerini biraz daha dökelim. Öteden beri şarap daha çok yerli Hristiyan ahalinin tercih ettiği, rakı ise Müslim-gayrimüslim demeden herkesin meylenmekten hoşlandığı bir içki olarak pek çok şehir gibi Ankara’da da karşımıza çıkıyordu. İçkili alemleri, hımdımları, özetle bu eğlenceleri tertipleyenlerin göçüp gittiği yani Ermenilerin “azalmasıyla” boşalan bu geleneği, yabancı diyarlardan gelenler gayriihtiyari doldurarak yeni bir soluk kazandıracaktı. Bağcılık gibi yapı ustalığı da yerli Hristiyanların eksikliğinin hissedildiği alanlardan biriydi. Bunun için, İmparatorluk sonrası yeni ve genç başkent Ankara’nın imarı dolayısıyla Orta ve Güney Avrupa ile Balkanlardan pek çok işçi getirilecekti. Evet, konumuzda yine İstanbul’dan söz edebiliriz; bilhassa şehre gelen Macar Kızları Orkestrası’ndan. Ama Ankara’yı bu defa “aşağı-yukarı” demeden daha eğlenceli kılacak bir hikayeyle yola devam etmenin sırası geldi.

Cumhuriyet, İstanbul’daki Bankalar Caddesi gibi Ankara’da bankalarla dolu bir alan yapmayı ister ve ilk etapta devlet bankalarının başkent şubeleriyle kollar sıvanır. Ancak yerli yapı ustası bulma sıkıntısıyla karşı karşıya kalınır; biraz önce paylaştığımız gibi bu sorunu yabancı ustalarla çözme yoluna gidilir. Bu ustalardan biri Ziraat Bankası’nın inşaatında kalıpçı olarak çalışan Macar Balaj Usta’dır. Balaj’ı diğer çıraklardan, kalfalardan, ustalardan farklı kılan bir özellik vardır. Macar ustanın bu farkını yakalayan ise, Ankara’daki önde gelen banka yapılarının Almanya menşeli Holzman firmasından sorumlu olan Herr Zaggerber’dir. Alman firma sorumlusu konuyu şöyle açıklığa kavuşturur:

Zaggerber önce Macar ve İtalyan ustaların üç ayda bir memleketlerine tatile gitmelerinin nedenini araştırarak işe koyulur. Sonra ustaların bildikleri, tanıdıkları yere özlem duymaktan çok, şarap isteklerini halletmek için Ankara’dan ayrıldıklarını tespit eder. Şarap satan yerli Hristiyan nüfusun özellikle 1916 büyük Ankara yangınının [6] ardından yersiz yurtsuz bırakılmasıyla böyle bir boşluk oluşmuştur. Zaggerber bu ihtiyacı İstanbul’dan şarap getirterek çözümlemek ister. Ancak bu çare de işlemez. Çünkü bu uzun yolda ya şaraplar kırılır ya da Müslüman işçilerce şişelerin altı delinir. Dolayısıyla şaraplar doğru düzgün Ankara’ya gelemez. Zaggerber’in aklına tam da bu sırada var olan eksikliği şarap üreterek tamamlama düşüncesi belirir. Macar ustalar arasında şarap yapmasını bilen kişinin bulunup bulunmadığını araştırırken Balaj Usta’yı bulur. Kalıpçı olan bu usta, şaraptan anlamadığını, ancak çok iyi şarap fıçısı ustası olduğunu söyler. Zaggerber de bu bilgi doğrultusunda Balaj Usta’yı üç aylığına Almanya’ya göndererek şarap yapma işini öğrenmesine ön ayak olur.

İlk iş, Ziraat Bankası’nın kasa dairesini oluşturan bölümlerde şarap üretimine geçmek olur. Zaggerber bu girişimiyle bir taşla iki kuş vurur. Hem Macar ve İtalyan ustalar artık şarap bahanesiyle memleketlerine eskisi gibi sık gitmez ve böylelikle firmadaki işini rahatlatmış olur hem de şarapçılıktan ekstra para kazanma şansını elde eder. Zaggerber şarap üretimini iki yıl boyunca Ziraat Bankası’nın kasa dairesinde devam ettirir. Ardından işlerini biraz daha büyüterek dönemin Amerikan büyükelçisinin konutu olarak kayıtlı bulunan bugünkü Kuğulu Park’a paralel Yazanlar Sokak’taki bir bağ evinde şarap üretir.” [7]

kavaklıdere şarapları
Kaynak: Hürriyet

Zaggerber ve Balaj Usta’nın şarap konusundaki ortaklıkları daha sonra başka bir tanınmış ailede filiz verecektir: Atatürk’ün bugünkü Sheraton Otel ve Karum Çarşısı [8] taraflarını geliştirmesini istediği Tunalı Hilmi Bey’in ailesinde. Balaj Usta’nın, Macaristan’daki köyünden bildiği ilkel şarap üretme yöntemlerini Almanya’da modernize etmesi, tarihler 1929’u gösterdiğinde Kavaklıdere Şarapları’nın ortaya çıkmasında önemli bir itici güç olacaktır.[9] Atatürk’ün Yerli Malı Sergisi’nde basın mensuplarına dönerek Kavaklıdere Şarapları’nı çok sevdiğini söylemesiyle[10] de Türk halkının yakın olduğu rakı yerine bu defa mesafeli olduğu şaraba yönelme serüveni başlamış olur.

Fotoğraftan ve fotoğraf üzerine Damla Sandal’ın nakış müdahalesinden beslenerek yola çıktığımızda kullandığımız nevalelerimizi değerlendirdiğimiz bu rotada, Ermenilerden Macarlara gelerek Ankara’nın şarap kültürüne değinmiş olduk. Daha da açımlarsak 1917 Ekim Devrimi sonrasında Anadolu’ya sığınan Beyaz Rusların da genç Cumhuriyetin başkentinin oluşumunda Karpiç [11] -ki kendisi, gerçek ismiyle Kevork Keçeciyan/Georges Karpotovitch aslen Harputlu bir Ermenidir- ve Sergey/Serj -Atatürk’ün isteğiyle ismi “Süreyya” olmuştur- gibi kişilerin birinci sınıf lokantalarıyla yeme-içme kültürünün çağdaşlaşmasına katkı sunduklarını anımsayabiliriz.

Karpiç’in ve Sergey’in lokantadaki girişimlerini ise, Yenişehir’de Aşkenaz bir kemancının işlettiği Bomonti Gazinosu, Bankalar Caddesi’nde bir Levanten’in eşiyle birlikte hizmet verdiği Fresko Bar ve elbette varyeteleriyle öne çıkan Gar Gazinosu gibi mekanlarla eğlence ortamına çeşitlilik kazandırdıklarına dair hafıza yoklamasıyla daha da genişletebiliriz.

O halde son söz olarak, eşinin “Sakın Geç Kalma Erken Gel” diye kapıdan söylediği tembihleri mısralara döken, sonraları bu mısraları Tatyos Efendi tarafından bestelenen yazar Ahmet Rasim’in bir şiiriyle birlikte yazıyı noktalayalım.

Pek revadır sevdiğim ettiklerin;
Aşığı günlerce beklettiklerin,
Gelmeyip ağyar ile gittiklerin,
Gez, görüş, eğlen, sıkılma, zevke bak,
Bir gelir insan cihana, durma çak!…


*Sanatçı Damla Sandal’a ait görseller telif hakkına tabidir.

Notlar ve kaynaklar

[1] Cömert, B. (2010). Mitoloji ve İkonografi. Ankara: De Ki Yayınları. (s. 71).
[2] Morgül, T. (2013). Samatya. Rakı Ansiklopedisi. İstanbul: Overteam Yayınları. (s. 480).
[3] Baronyan, H. (2018). İstanbul Mahallerinde Bir Gezinti (P. H. Teller Babek, Çev.). İstanbul: Can Yayınları. (s. 126).
[4] Hrant Dink Yayınları tarafından 2013’te basılan, Ferda Balancar’ın derlediği Sessizliğin Sesi III Ankaralı Ermeniler Konuşuyor başlıklı kitabın farklı bölümlerinde (s. 20,73,75,83,115) pek çok Ankaralı Ermeni’nin Keçiören’de bir dönem yaşadıklarından ve ilçedeki bağevlerinin yerlerinden söz etmektedirler.
[5] Şenol Cantek, F. (2013). Ankara. Rakı Ansiklopedisi. İstanbul: Overteam Yayınları. (s. 44).
[6]  Bu konuyla ilgili detaylı bilgi için bkz. Esin, T. ve Etöz, Z. (2015). 1916 Ankara Yangını. İstanbul: İletişim Yayınları.
[7] Ankara’da ilk şarap üretimi nasıl başladı? (11 Haziran 2020). Erişim: 25.01.2023, https://ayrancim.org.tr/?p=7508 Detaylı bilgi için bkz. Bağlum, K. (1992). Beşbin Yılda Nereden Nereye Ankara. Ankara: Sahra Kitabevi.
[8] Eski Ankaralı Kurthan Fişek 2012’de Phoenix Yayınevi’nden çıkan Burası Ankara adlı kitabında Kavaklıdere’nin değişimini şöyle yorumlar. “Kimya mühendisi olmaya özendiğim yıllarda yaz dönemi stajlarımdan birini, Kavaklıdere Şarap Fabrikası’nın o bölgedeki bağlarında yapmıştım. O güzelim bağların yıkıldığını, yerlerine süper lüks otellerin yükseldiğini görünce, canım sıkıldıydı, uğramaz olduydum.” (s. 129).
[9] Gürses, U. (03 Ocak 2021). Tunalı Hilmi, Şarapçılık ve Balaj Usta. Erişim: 25.01.2023, T24 Ağ Sitesi: https://t24.com.tr/haber/ugur-gurses-den-bir-ankara-baglari-hikayesi-tunali-hilmi-sarapcilik-ve-balaj-usta,924321
[10] Ribeiro, J. D., Cihanger Ribeiro, D. ve Duarte J. S. (2020). A Legacy of Grape: A Socio-Cultural and Spatial Analysis of Ankara’s Wine Production History. Jorunal of Ankara Studies, 8 (2), p. 238.
[11] Karpiç için belki de en iyi tanımlamayı Nurullah Ataç şöyle yapmıştır: “Hakçası, bize yemek yemeyi öğreten insandır.”


Damla Sandal

Araştırma alanları arasında kent hafızası, insan hakları, geçmişle yüzleşme ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular yer almaktadır. Kadın ve gençlik hakları alanında uzun yıllardır sivil alanda faaliyet yürütmektedir. 2016’dan bu yana projeler yürüttüğü Karakutu Derneği’nde yönetim kurulu eş başkanı olarak görev almaktadır. Marmara Üniversitesinde hafıza çalışmaları üzerine yüksek lisansını sürdürüyor ve fotoğraf üzerine yaptığı nakış kolajlarıyla çeşitli hafıza projelerinde yer almaya devam ediyor.

Paylaş:

İlginizi Çekebilir