Bugün kim bilir kaçımız Tunalı’da bir yürüyüş yapmak hayaliyle uyandı, havalar güzelleşince gitmeyi planladığı yerleri erteledi, en özlediği restoranların boşluğu burnunun direğini sızlatıyor. Koronavirüsü kabullenmeye başlamamızla beraber şehrimizde nasıl yaşayacağımıza dair yeni yeni planlar yapmaya başladık. Aklımda ertelenmiş hayaller, başka baharlara kalmış planlarla merak ediyorum artık o dip dibe oturulan Kıtır günleri, Kuğulu’da Ata Abinin şarkılarıyla eğlenen çocukları yakından izlemeler, Kızılay’da kendini kalabalığa salmalar olmayacak mı? Tüm bunlar yerini yeni Ankara yürüyüşü sırasında birbirlerinden uzak durmak için gergin gergin çabalayan insanlara mı bıraktı?
Ankara şu günlerde olağanüstü sıcaklar yaşıyor. Zaten baharı kısa olan bu şehrin olan baharını da evlerde kaçırdık, peki ya şimdi ne olacak? Ankara’ya taşındığımda hiç sevmediğim, birkaç yıl boyunca memleketime geri dönmek için kovaladığım bu şehrin güzelliklerini yeni fark etmeye başlamışken geriye ne kalacak?
Ben mesela Kapı Ankara’da son bir Alaçatı kahvaltısı daha yapmak isterdim, mis gibi bir bahçenin ortasında pişi kokusuyla… Bilkent’te bu mevsimlerde açan pembe renk sakuraların dallarının altında kalabalık içinde kahvemi içmek isterdim. Ulus’tan Tunalı’ya kadar başkaları kalabalıktan ve hafif dikleşen yoldan şikayetlenirken varacağım yerin güzelliğini düşünerek dertsiz tasasız yürümek isterdim. Bir günümü Ümitköy’e ayırıp, tüm butik kafelere biraz biraz uğrayıp aralarındaki yeşil ağaçlı yolda birkaç tur atmak isterdim. Atatürk Orman Çiftliği’nde temiz bir soluk almak, Bahçelievleri’nde boylu boyuna aklımda hiç salgın ihtimali olmadan salınmak isterdim. Cermodern’de dans gösterilerini, Ankara Devlet Tiyatrolarında tiyatro oyunlarını, konser mekanlarında konserleri dip dibe izlemek isterdim. Bir hafta sonu Eymir’e gidip insanlarla beraber yürümek, bisiklete binmek, gün batımını izlemek isterdim. Simidimi, böreğimi alıp Seğmenler’de yayıla yayıla kahvaltı yapmak isterdim. Ben bunları kaçıracağım bir günüm dahi olmasın isterdim.
Şimdi yeni Ankara kalabalığında; yine her yer dolu, yine herkes güzel havanın tadında ve az çok dışarıda. Ama biraz tedirgin, bıkkın ve yorgun. Ne zaman biteceğinin, dışarı çıkabilme özgürlüğünün peşinde; sevdiklerine zarar gelmemesinin derdinde. Ve yeni Ankara yine klasik; hep telaşının, aşının, ekmeğinin peşinde. Bir saniye durmadan hızla akmakta. Herkes içinden usul usul diliyor verdiği zararı onarmayı, belki daha iyi bir insan olmayı; biraz evde kalmanın sakinleştirişini de sevmeye başlıyor. Ve hayalini kuruyor; dışarıda özgürce tasasız bir yürüyüşün, bir kafenin, bir anın, bir koşturuşun…