Koskoca bir imparatorluktu, cihan imparatorluğuydu.
Yönetenlerini dünya takdir ediyor, onlara Fatih, Kanuni hatta Muhteşem diyordu.
Anadolu merkezliydi.
Topraklarını öyle süratle kaybetti ki bir anda küçücük bir alana sıkıştı kaldı.
Anadolu’nun orta yerine.
Anadolu’nun da orta yerinde de Ankara.
İşgal edilmemişti güya!
İngilizler vardı örneğin, Direksiyon Binası’nda. Kumandanları Yüzbaşı Vitol. Hep fotoğraf çeken Forbus da yanında. Ajan.
Fransızlar da vardı. Başlarında Yüzbaşı Buazo. Tarihe 23 Nisan’ı bayram yazdıracak binada. Çevresinde, çadırlarda Afrika’daki sömürgelerden gelen askerler.
Unutmadan! İskoçyalı bir bölük de Cebeci Demirlibahçe’de…
27 Aralık
Gelen Anafartalar Kahramanı’ydı. Ankaralılar ona Kongre Paşası dediler.
Varsın rütbesiz olsundu, o her zaman Angaralıların Mustafa Kemal Paşa’sıydı.
Arkadaşları, Temsil Heyeti Üyeleriyle, dolma tekerlekli, karpit lambalı, Anadolu’nun doğru düzgün yolu olmayan, çamurlu, buzlu patikalarından bata çıka gelebilen 3 otomobille.
Ankaralılar;
Kınacızade Şakir, Attarbaşızade Rasim, Toygarzade Ahmet, Ademzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütükçüzade Ali, Hanifzade Mehmet, Bulgurzade Tevfik ve seğmenler.
Zamanın Efeler kahvesi, Sarı Ahmet’in kahvesiydi, kahvede heyecan doruktaydı. Haydi, birkaç isim de seğmenlerden analım!
Hacettepeli Seymen Başı Kasap Yaşar Efe, Elmadağlı Rıza Yağcıoğlu, Yağcıoğlu Fehmi Efe, Zir seğmenlerinin başında Ahmet, Kalecik seğmenlerinin başında Sülük, Yozgat’tan Yeni Şeyhli Rıza, seğmenleriyle kopmuş gelmişlerdi.
Akşamdan sin sin ateşleri yakmışlardı, sabah erkenden yollara düzülmeye başladılar. Civardan o kadar çok atlı geldi ki Ankara, o güne dek görülmemiş sayıda atlıyla doldu.
Coşku, günün adını tarihe Kızılca Gün olarak yazdı.
Dikmen’e dönüşte Heykeltıraş Metin Yurdanur’un 27 Aralık Anıtı var. Seğmenli, bacıerenli.
Heykeltıraş Ragıp Çiçen’in 44 figürlü anıtı da Dikmen Sırtları’nda. Çoluklu, çocuklu, üstelik atlı, kağnılı, otomobilli.
Bir de TBMM kavşağında Kızılca Gün Anıtı. Heykeltıraş Aslan Başpınar’ın eseri. Yine aynı kalabalık bu kez döner kavşakta yani dar alanda ve dairesel formda.
Uzatılan güzergâh
Ankaralılar o gün Mustafa Kemal Paşa’yı Valilik binasına doğrudan götürmediler.
Önce Direksiyon, sonra 23 Nisan’ı tarihe bayram yazdıracak yapının önünden geçirdiler.
İşgalcilere bir söz vermişlerdi çünkü.
“Ev sahibini göstereceğiz size,” diye.
Tarih, bu tanıştırmanın karşılığını kısa sürede gördü. Anadolu’dan bin bir güçlükle, nice şehitler vererek çıkardığımız işgalciler, Ankara’dan nasıl kaçtıklarını bilemediler.
İşte o Fransız Yüzbaşı Buazo’nun karargâh olarak zapt ettiği yapı Meclis’in mekânı oldu.
Meclis’in açıldığı gün bayram oldu.
O bayram, bir milletin çocuklarına armağan ettiği ilk bayram oldu.
Yüce Atatürk! Gençleri de unutmadı. Ankara’da bir kış günü sonlandırdığı yolculuğa başladığı bahar günü de, dünyada kaç millete nasip olmuştur bilmem ama, 19 Mayısı da gençlere armağan etti.
101 Yıl Önceye Zaman Yolculuğu
İşte size o günleri yaşamak için iki rota.
Pandemi! Sorun değil, rotalar açık havada.
İlki, “Anıttan, anıta”
Yazıda andığımız anıtların birinden diğerine.
Alın sanatın günü karşınıza, bırakın kendinizi Kızılca Gün’ün heyecanına.
Yukarıda biraz söz etmiştik, azcık daha değinelim.
Yurdanur’un 27 Aralık Anıtı
Çiçen’in 27 Aralık Anıtı
Başpınar’ın Kızılca Gün Anıtı
Üç anıt, üçü de memleketin yaşayan değerli heykeltıraşlarının eserleri.
Üçünde de seğmen var, bacı eren var, çocuk var. Ankaralı böyle karşılamış, bağrına basmıştır çünkü.
Heykellerin arasında bir fesli var. Vali Vekili Yahya Galip Kargı o. Anadolu’nun ilk tepkisidir. Çok önemlidir. Ankara, padişaha rağmen kendi seçtiği kişiyi vali yapar. Tarihçiler bu olayı, Ankara’nın Ahilik geleneğiyle gelen sivil örgütlenme gücünün bir sonucu olarak değerlendirirler.
Heykellerin arasında bir de sarıklı göreceksiniz. Rıfat Börekçi. O da Ankara’nın farklılığını koyan başka önemli kişidir. Ankara müftüsüdür. Devrin en büyük din adamı, şeyhülislamın Mustafa Kemal ve arkadaşları için çıkardığı ölüm fermanını yazar. Rıfat Hoca karşı koyar. Alır Anadolu imamlarını arkasına, karşı ferman çıkarır.
İkincisi, “Direksiyon’dan İlk Meclis Binasına”
Anadolu’dan neredeyse silinip atılacakken o günlerin ne kadar zorlu olduğunu anlamak için.
Biz “hasta adam” olarak en güçsüz zamanlarımızı yaşarken, sömürgeciliğin iki devinin askerlerinin karargâh tuttuğu yapıların önünden geçin. Artık ev sahibi sizsiniz. İki yapı da pek güzeldir, karşılarından bakın. Bugünleri borçlu olduklarımızı anın.
İki yapı arasında önemli mekânlar var, anmamak olmaz.
İstasyon
Bir Türk mimarın, Şekip Akalın’ın eseri. İnternette İngilizce, “Art deco üslubu” araması yapın, en güzel örneklerinden biri olarak karşınıza çıkacak. Yeni, devasa garı tam arkasına yaptık! Yurt dışında, örneğin gelişmiş diye tanımlanan bir ülkede olsa, 100 metreden yakına yaptırılmazdı, eminim.
Gençlik Parkı
Cumhuriyet’in ilk parkı. Havuzunda kayıkları, sanırım Ankara’nın suyla hasretini gidermede önemli rol oynuyordu. Havuz kenarındaki evlendirme dairesi, pek çoğumuzun ailesinden en az bir kişinin evlendiği mekândı. Dondurma denildiğinde Şişman’ı, en ünlülerin çekirdek çitleyerek izlendiği gazinoları, parkın içinde dönüp duran ama mutlaka kuyrukla binilen mini treni, yerine yenisi yapılan ampullerden Atatürk’ü, havuz kenarındaki yerlerine tekrar gelmesini umduğum iki güzel heykel. Acis ile Galatea.
Ankara Palas
Cumhuriyet’in başkentine, yerli yabancı konukları için yaptığı ilk oteli, balo salonu, lokantası. Duvarlarında konuklarının anıldığı tarihi fotoğraflar vardı. Şimdilerde onarımda. Müze olması olası.
İkinci Meclis
Cumhuriyet’in 3 meclisi var. İlk ikisinin arasında bir bina var. Sayıştay. İkincisi bu yapı. Nutuk okuyan Atatürk ve onu dinleyen milletvekilleri balmumu heykellerle canlandırılıyordu, eskidiler diye kaldırıldılar. Son zamanlarda “Locada Atatürk” canlandırması var. İyi bir teselli oldu.
Sayıştay
Yapı, ünlü mimarımız Arif Hikmet Koyunoğlu’nun eseriyken, Ernst Egli tarafından bugünkü şekline kavuşmuş. Rotada Türk mimarlık tarihinin izlerini sürme adına, andığımız diğer yapılarla birlikte güzel başka bir örnek.
Birinci Meclis
23 Nisan’ın tarihe yazıldığı mekân.
Tek katta, 40 metrelik koridor.
Koridor boyunca odalar ve tablolar.
Küçücük odalarına tarihin kocaman sayfaları sığmış. Odasına da tüm milletvekilleri… Bugünkü meclis genel kurul salonuna bakınca, insan “nerden nereye?” diye sormadan edemiyor.
Bu mekânda 4 yıl çalışılmış. Milli Mücadele’nin savaşları da, anlaşmaları da, devrimlerin bir kısmı da burada görüşülmüş, tartışılmış veya kararlaştırılmış.
Bir not – Koridorun sonundaki biri üçleme olan iki tablo artık burada değil, keşke kalsalardı.
23 Nisan
27 Aralık’tan 23 Nisan’a, azını anlatabildim aslında bi’ dünya anlamlı!
Fırsat yaratıp, o günlerden mekânları adım adım, kahramanları isim isim anmalı.
Bugünlerin kıymetini iyi anlamalı.
Kapak görseli: Sayıştay Binası, Yavuz İşcen Blog