Bir kültür ürünü olarak giyim, insanların yaşam biçimi hakkında bilgi verebilen en önemli göstergelerdendir. Toplumun ya da ulusun coğrafi konumu ve tarihi ile sosyo-ekonomik koşulları giyimi doğrudan etkiler. Anadolu’nun birçok yöresinde geleneksel giysi kültürü çeşitlilik ve zenginlik gösterir. Her yörenin kendine has giysi kültürü bulunur. Süslenme gereksinimi de giysilerin özelliklerini belirleyen önemli bir etkendir (Salman ve Atmaca, 2010: s. 11).
Anadolu’da baş bağlama biçimlerinden bir kadının evli, nişanlı ya da bekar olduğu anlaşılabilir. Dolayısıyla toplumları ve bireyleri çeşitli yönleri ve boyutları ile tanımada ele alınması gereken önemli yapılardan biridir giysi kültürü. Çünkü bir toplumun giysi kültürü, o toplumun özgün çevre koşullarını, sosyo-ekonomik yapısı ve olanaklarını, estetik ve sanatsal özelliklerini, değer yargıları ve etik değerlerini yansıtır. Giyinmek, kendini göstermek ve hoşa gitmek insanların her zaman ilgisini çekmiştir. Kazı alanlarında ele geçen mezar buluntuları arasında toprak, metal, boncuk, kemik gibi malzemelerden üretilmiş takıların bulunması insanların her dönem süse önem verdiğinin göstergesi sayılabilir.
Anadolu’da el sanatları, konut tipi, yeme içme gibi yaşam biçimlerini ifade eden kültürel değerlerin tümünde olduğu gibi giyim kuşam kültüründe de yöreler arası farklılıklar görülür. Günümüzde birçok yörede sadece özel günlerde kullanılsa da Anadolu’da halen geleneksel giyim geleneğini sürdüren yerler mevcut.
Anadolu geleneksel kadın giyimini genel olarak başa giyilen, bedene giyilen ve ayağa giyilen şeklinde üç grupta sınıflandırmak mümkün. Birinci gruba giren başörtüsü, Anadolu ağızlarında bürünmek kökünden gelen bürgü, bürme, bürmek, bürüngeç, bürünçek gibi farklı söylemlere sahiptir. Başörtüsü, kadife, ipekli, kutnu gibi kumaşların üzerine altın ve gümüş paralar dikilerek hazırlanan bazı, yörelerde goşar olarak da adlandırılan aksesuarların üzerine çene altından dolanarak bağlanır. Başörtüleri genellikle pamuklu, kenarları oyalı, boncuklu ya da pullu tülbenttir. Çoğu yörede başörtüsüne yaşmak, yazma, yemeni ve çember gibi farklı adlar verilir. Yazma/yaşmak üzerine bağlanan, genellikle kırmızı, yeşil, pembe ve mavi renklerden oluşan uçları firkete oyasıyla yapılmış pul ve boncuk süslemelerine çeki denir. Çeki, alın kısmına gelecek biçimde yerleştirilip, başın arkasından bağlanır. Ayrıca tomaka gibi adlar verilen başın sağ ve sol yanından çene hizasına kadar sarkıtılan gümüş paralar takılı iki ayrı parçadan oluşan aksesuarlar, başörtüsüne çengelli iğne ile sabitlenir. Sözü edilen terimler yöreden yöreye farklılık gösterir ve bu durum Türkiye’nin kültürel çeşitliliğinin ne kadar fazla olduğunun önemli bir göstergesidir (Özdemir, 2014). Türkmen köylerinde alınlıkların yanı sıra püsküllü yanaklıklar da baş süslemelerinde kullanılır. Ayrıca Anadolu’da baş süslemelerinde fes kullanımı da yaygındır. Fes kullanılan yörelerde tülbent yaşmaklar fesin üzerinden geçirilerek bağlanır.
Başa giyilen giyim elemanları, çoğunlukla renkli ipliklerle ya da iğne oyalarıyla süslenir. Bu süslemeler ve oyalar, Anadolu kadınının duygu ve düşüncelerini yansıtan sessiz bir anlatım dilidir. Anadolu’da bir kadın kayınvalidesine küstüğünde kaynana dili oyalı yemenisini başına bağlar ve kayınvalidesine vermek istediği mesajı sessizce iletir. Oyalarda genellikle çiçek motifleri kullanılır. Çiçekler, her dönemde el sanatları ürünlerinde stilize edilerek kullanılan bitkisel bezemelerdir. Bazı yörelerde çiçekler, güzel görünmenin yanı sıra güzel kokmayı da sağlayarak bir nevi doğal parfüm rolünü üstlenir. Örneğin Muğla’nın güzel kokulu Çomakdağ kadınları baş süslemelerinde canlı çiçek kullanırlar.
Ankara ve çevresi iklimi ve coğrafi yapısı nedeniyle çok eski tarihlere kadar giden yerleşimlere ev sahipliği yapmıştır. Hitit, Frig, Lidya, Galat, Roma ve Bizans dönemine ait eserler, Türklerin Anadolu’ya gelmeden önceki sakinleri hakkında da bilgi verir. Bütün kültür ögeleri gibi giyim-kuşam ve süslenme geleneği gerek Anadolu’ya gelene dek gerekse Anadolu’da karşılaşılan kültürlerin etkisiyle yeniden biçimlenerek zenginleşmiştir.
Türklerin geleneksel giyimleri arkeolojik ve tarihi veriler ışığında incelendiğinde, temel olarak orta Asya bozkır kültürünün izleri görülür. Bu izler Hun Türklerinden başlayarak Göktürk, Uygur, Selçuklu ve Osmanlı’ya kadar küçük değişikliklerle devam etmiştir. Kadın ve erkek giyimi arasında çok fark olmamakla beraber kadın başlıkları daha süslüdür. Manihaizm’in etkisiyle başlıklara tepecikler ilave edilmiştir. Tepelik, yanaklık, alınlık, tomaka, ilmeçer, cıngıl, top, doluncak, saçipi, saç bağı ve sakandırık (sakalduruk) adlarını taşıyan gümüş ve altın baş takılarının yanında boncuk ve çiçeklerle yapılmış başlık süslemeleri de halen görülmektedir (Yılmaz, 2021).
Ankara iline özgü geleneksel / yöresel kadın giysileri; bindallı, oyalı yazma (yemeni), gümüş kemer, içlik göynek, nakışlı çoraplar ve mest pabuçtur. Sarıcan ve Begiç (2022), “Çamlıdere Geleneksel Kadın Giyimi ve Giysilerindeki Yöresel İfadeler Üzerine Bir Çalışma” başlıklı makalelerinde, Çamlıdere geleneksel kadın giyiminde tepelik ve çember kullanımından söz ederler. Kırmızı kalın çuha kumaş ve kalıp ile yapılan saçlar kapatılarak alın açık olacak şekilde kullanılan başlığa tepelik denildiğini, bazı tepeliklerin gümüş ile, bazı tepeliklerin ise alınlık adı verilen kısmına penez, boncuk ve altın gibi malzemeler ile süslendiğini ifade etmişlerdir. Tepeliğin arkasından ise ipek ya da floş ip sarkıtılarak kullanıldığını ve bu iplerin bazılarında elli altmış arası sayıda saç örgüsü yapıldığını, buna da “fes kozası” denildiğini belirtmişlerdir. Çamlıdere’de başa bağlanan ince yazma/yemeni baş örtüsüne çember denir. Bu çemberlerin genellikle beyaz renkli uç kenarlarının üç tarafı boncuk oyası ile süslenir ve günlük olarak da kullanılırlar.
“Çamlıdereli kızlar” fotoğrafı, dönemin zarafetini yansıtmasının yanı sıra modasını da gözler önüne serer. Küreselleşme sonucu yaşanan süreçler; geleneksel dokunun bozulmasına, sosyokültürel, ekonomik ve toplumsal yaşam üzerinde önemli değişikliklerin meydana gelmesine ve geleneklerin yok olmasına neden olmuştur. Endüstrileşme ve modern toplum yaşantısının yaygınlaşmasıyla giysi geleneği eski anlam ve önemini yitirmiştir. İnsanlar geleneksel giyimi sadece düğün gibi özel günlerde tercih etmeye yönelmiş/yönlendirilmiş ve bu durumda geleneklerini yozlaştırmışlardır.
Maddi kültür varlıklarından biri olan geleneksel kadın başlıkları, geleneksel giyim elemanı olarak bu durumdan nasibine düşeni almış, moda olgusu, değişiklik arama isteği, teknolojik gelişmeler, yaşam koşulları ve benzeri nedenlerle hızla yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.
İnsanlar binlerce yıldır kendilerini, yaşadıklarını ve gördüklerini ifade etmenin, geleceğe iz bırakmanın türlü yollarını aramışlardır. Yazıyı keşfettikten sonra yazılı belge, fotoğraf makinelerini keşfettikten sonra görsel belge bırakmışlardır. Geçmişe yönelik önemli belgeler olan fotoğraflar, dönemlere ait güzellikleri gözler önüne sermektedir. Tıpkı Çamlıdere kızlarına ait olan bu fotoğraf gibi… Fotoğraf, Çamlıdere’nin geleneksel kadın başlıkları hakkında bilgi vermekte, aynı zamanda da yörenin üç güzelini yaşadıkları dönemin özellikleri ile belgelemektedir.
Fotoğraf incelendiğinde ilk olarak üç güzel ve birbirinden güzel kadın başlıkları dikkat çeker. Üç güzeller ile ilgili Anadolu’da birden fazla efsane bulunur. En bilineni, günümüz toplumunda düzenlenen güzellik yarışmalarının da kökenini oluşturan hatta Troya Savaşı’nın başlamasına sebep olan efsanedir. Efsane kısaca şöyledir; Peleus ve Tanrıça Thetis’in Olympos’ta düzenlenen düğününe kötülük ve fesatlık tanrıçası Eris davet edilmemiştir. Eris elindeki altın elmayı düğünün ortasına atar, elmanın üzerinde en güzele yazıyordur. Elmayı gören ana tanrıça Hera, akıl ve zekâ tanrıçası Athena ve güzellik tanrıçası Aphrodite en güzelin kendileri olduğunu iddia ederler ve tartışarak bir sonuca varamayınca en güzeli seçmesi için baş tanrı Zeus’un yanına giderler. Zeus, eşi olan Hera’yı seçse diğer tanrılar taraf tuttuğunu iddia edebileceklerdir. Arada kalmak istemeyen Zeus, İda Dağları’nda çobanlık yapan yakışıklı Paris’i Olympos’a çıkarır ve ondan en güzeli seçmesini ister. Paris aynı zamanda Troya kenti kralının oğludur. En güzeli seçmesi için Olympos’a çıkan Paris’e tanrıçalar büyük vaatlerde bulunurlar. Ana tanrıça Hera zenginlik ve kuvvet, Athena sonsuz zekâ, Afrodit ise güzelliği dillerde dolaşan Helene’yi vaat eder. Paris Aphrodite’nin vaadini kabul eder ve en güzelin Aphrodite olduğunu söyler[1]…
Günümüzdeki güzellik yarışmalarının kökenini oluşturan bu efsane, binlerce yıl sonra bile konuşulmaya devam edecektir. Aynı Çamlıdere’nin kızları gibi ama tek bir farkla: Geçmişin sözlü mirası fotoğraf ile somut mirasa dönüşmüş ve günümüze ulaşmış, kadın başlıkları ve geleneksel giyim elemanları etnografya müzelerinde yerini almıştır. Bazıları ise sandıklarda saklanarak anneden kızına, kayınvalideden gelinine intikal etmiştir.
Toplumun kültürünü, gelenek ve göreneklerini, yaşam biçimini simgeleyen ve tanıtan kadın başlıklarının belgelenmesi, gelecek kuşaklara tanıtılması açısından önem taşımaktadır (Özdemir, 2009). Bu bağlamda somut ve somut olmayan kültürel mirasın birlikte düşünülerek incelenmesi ve genç nesillere aktarılması kültürel mirasın devamlılığı açısından önemlidir.
*Sanatçı Damla Sandal’a ait görseller telif hakkına tabidir.
Kaynakça
[1] Tarihli Sanat, Üç Güzeller Efsanesi (Erişim tarihi: 10.08.2022)
- Özdemir, M. (2009). Bolu İlinde Geleneksel Kadın Başlıkları. Art-e Sanat Dergisi, 2 (3), 1-15.
- Özdemir, M. (2014) Kozluören Köyü (Manisa İli Soma İlçesi) Tahtacı Kadın Giyimi. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi. 69: 167-180.
- Salman, F., Atmaca, Z. (2010). Erzurum’da Geleneksel Kadın Giysilerinin Özellikleri. Sanat Dergisi. (15): 11-17.
- Sarıcan, A., Begiç, H. N. (2022). Çamlıdere Geleneksel Kadın Giyimi ve Giysilerindeki Yöresel İfadeler Üzerine Bir Çalışma. Hars Akademi Uluslararası Hakemli Kültür Sanat Mimarlık Dergisi, Aydın Uğurlu ve Geleneksel Sanatlar Özel Sayısı, 211-235.
- Yılmaz, N. (2021). Etnolog Sabiha Tansuğ Hayatı, Türkmen Giyimi ve Başlıkları Konusundaki Araştırmaları ve Koleksiyonun İncelenmesi. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Anasanat Dalı Geleneksel Türk Sanatları Programı (yüksek lisans tezi), İstanbul.
Araştırma alanları arasında kent hafızası, insan hakları, geçmişle yüzleşme ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular yer almaktadır. Kadın ve gençlik hakları alanında uzun yıllardır sivil alanda faaliyet yürütmektedir. 2016’dan bu yana projeler yürüttüğü Karakutu Derneği’nde yönetim kurulu eş başkanı olarak görev almaktadır. Marmara Üniversitesinde hafıza çalışmaları üzerine yüksek lisansını sürdürüyor ve fotoğraf üzerine yaptığı nakış kolajlarıyla çeşitli hafıza projelerinde yer almaya devam ediyor.
Arşivde Kaybolduk Lavarla x VEKAM Projesi kapsamında “Çamlıdereli kızlar”a yazılmış bir önceki yazı için, buradan.