İkinci Dünya Savaşı’nda gerçekleşen istihbarat ve casusluk faaliyetlerinden biri de Ankara’da yaşanmıştır. Başkentin şahitlik ettiği bu olay tarihe “Çiçero Olayı” şeklinde geçmiştir. Dünya istihbarat tarihinde de yer edinmiş bu hadise her yönüyle ilgi çekicidir. Üstelik bir filme konu olmuştur: Five Fingers.
Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte şehir; Türkiye’de diplomasinin merkezi konumuna yükselmiştir. İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkeler Ankara’nın başkent oluşunu kabullenemeyerek büyükelçiliklerini taşımak istemese de 1920’lerin sonuna doğru bu problem çözülmüştür. Birçok sefaret binası sıfırdan inşa edilmiş ve kent sefaretlerle donanmıştır. Böylece Ankara diplomatların görevlerini yaptığı, çalışmalarını sürdürdüğü bir yer olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye; tarafsız kalarak sıcak çatışmanın dışında kalmaya yönelik bir politika izlemiştir. Mihver ve Müttefik Devletler bu tarafsızlığı kendi lehlerine çevirmeye çalışmış en azından bu tarafsızlığın korunması için çaba göstermişlerdir. Bunun için diplomatik kanallar elçiler vasıtasıyla zorlanmış ve önemli diplomasi trafikleri yaşanmıştır. Bu açıdan bakıldığında bu yoğun trafik bir anda Ankara’yı diplomasinin kalbi haline getirmiştir. Diplomasi trafiğinin yanında o dönemde, özellikle İstanbul’da, başta Alman ve Rus ajanlar olmak üzere binlerce ajan Türkiye’de espiyonaj faaliyetleri yürütmüştür.
Kısaca Elyasa Bazna ve Çiçero Olayı
Çiçero olayının baş aktörü Elyasa Bazna; Arnavut kökenli bir Türk vatandaştır. 1904 yılında bugün Kosava’nın başkenti olan Priştina’da doğmuştur. Sırpların bölgeyi işgalinden sonra 1918 yılında Türkiye’ye göç etmiştir. Parlak bir eğitim hayatı olmamıştır. Askerliğini Çankaya Köşkü’nde yapmıştır. Gençlik döneminde çeşitli ticari girişimlerde bulunmuş ancak başarısız olmuştur. Ardından çok ilginç bir şekilde diplomatik temsilciliklerde çeşitli görevlerde çalışmıştır. Görevleri genellikle kavaslık, uşaklık ve şoförlük gibi işlerdir. Bu temsilcilikler sırasıyla Yugoslavya Krallığı, ABD, Almanya ve İngiltere’dir. Tutkulu, gizemli, şeytani bir zekaya sahip Elyasa Bazna’nın hikayesinin dönüm noktası Ekim 1943’den Nisan 1944’e kadar İngiltere Büyükelçiliği’nde Almanya lehine yaptığı ajanlıktır. İngiltere Büyükelçisi Sir Hudge Knatchbull-Hugessen’in hizmetinde çalışmasından ötürü gizli bilgilere ulaşması işini kolaylaştırmıştır. Alman büyükelçi Von Popen’nin adamlarından istihbarat görevlisi Moyzisch ile görüşmüş ve getirdiği gizli ve çok gizli ibareli belgeler karşılığında 20.000 sterlin istemiştir. Von Popen durumu Berlin’e bildirmiş ve merkez tarafından Bazna’nın teklifi kabul edilmiştir. Bu kabulden sonra Von Popen kendisine “Çiçero” lakabını takmıştır.
Çiçero’nun verdiği bilgilere hiçbir zaman tam olarak güvenilmemiş, İngilizlerin bir oyunu olma ihtimali hep ağır basmıştır. Hatta öyle ki belgeleri test etmek maksadı ile Sofya’nın bombalanmasına dahi göz yumulmuştur. Bazna’nın verdiği belgeler arasında Normandiya Çıkarması, üst düzey yazışmalar, özel görüşme ve anlaşmalar gibi hayati değerde belgeler mevcuttur. Ancak bu belgelere güvenilmediği için edinilen istihbaratlara göre politika üretilmemiştir. Savaşın seyrini değiştirebilecek bilgilerin kullanılmaması, belki de tarihin dönüm noktalarından biridir. İngilizlerin bir sızıntı olduğunu fark etmesi sonrasında elçilik çalışanlarının sıkı takibe alınmasıyla Çiçero, elçilikten istifa ederek bilgi akışını durdurmuştur. Tüm bu süreçte 300.000 sterlin kazanmış ancak verilen bu paralar; Nazilerin o dönem İngiltere ekonomisini çökertmek için piyasaya sürdüğü ve gerçeğinden ayırt etmesi çok zor olan sahte paralardır. Sessiz sedasız köşesine çekilen Çiçero’nun Arjantin’e yerleştiği, paraların sahte olduğu anlaşıldığında tekrar Türkiye’ye döndüğü, bir dönem Almanya’ya tazminat davası açtığı ve kazandığı, ömrünü Münih’te gece bekçiliği yaparken noktaladığı iddialar arasındadır. Bunların çoğunun iddia düzeyinde kalması onun gizemli yaşantısı ve üzerindeki sır perdesinin kaldırılamamış olmasıdır. Çoğu kez para hırsından dolayı ajanlık yaptığı söylense de bu konuda da tam bir netlik yoktur. Ajanlığı babasını İngilizlerin öldürmesinden ötürü intikam duygusu ile yaptığı, Türk isithbaratına çalıştığı gibi birçok iddia bulunmaktadır. Daha birçok ayrıntısı olmasına rağmen ana hatları ile Çiçero Olayı’nı bu şekilde özetlemek mümkündür.
Five Fingers ve Ankara Üzerine
Çiçero Olayı’nın gün yüzüne çıkmasıyla bu olay, uluslararası kamuoyu tarafından dikkatle incelenmiştir. Üzerine birçok şey yazılıp çizilmiş, yıllarca konuşulan bir konu olmuştur. Bu etkileyici hikaye Hollywood’un gözünden kaçmamış ve Five Fingers ismiyle perdeye aktarılmıştır. Çiçero Olayı’nı anlatan yapım Oscar’lı Joseph L. Mankiewicz yönetmenliğinde 1952 yılında vizyona girmiştir. Filmde Elyasa Bazna’nın İngiliz Büyükelçiliği’nde yaptığı casusluk faaliyetleri konusuna odaklanılmıştır. Başrol ise o zamanın ünlü oyuncularından James Mason’dur. Siyah-beyaz olan Five Fingers dönemin şartlarına göre oldukça başarılıdır. Olay aktarılırken henüz Çiçero ile ilgili tüm bilgiler ortada olmadığından ötürü gerçekte olan Çiçero biraz da sinemaya aktarımı mümkün kılmak amacı ile Diello karakterine bürünmüştür. Filmin kendine has teknik ve teorik bazı sıkıntıları olsa da yazıyı odak noktasından uzaklaştıracağı için bu konulara değinilmeyecektir.
Five Fingers’ın Ankara’da çekilmesi hasebiyle kent hafızası için oldukça değerlidir. Hollywood’un Türkiye’yi film mekanı olarak kullandığı en önemli yapıtlardan biridir. Filmin girişinde “Bu gerçek bir hikayedir. Filmde yer alan dış sahneler hikayenin geçtiği mekanlarda çekilmiştir,” ibaresi yer alıyor. Filmin ana mekanları olan İngiliz ve Alman Büyükelçilik binalarınn dış mekanları o dönemki hali ile yansıtılıyor. Filmde; Çiçero işbirliği yaptığı kadının eski Ankara’daki evine yürürken dükkanlar, sokaklar ve insanlar ile ilgili ayrıntıları görmek mümkün. Bir satıcının yoğurtçu diye bağrışının duyulması yanı sıra muhtemelen bir hamalın sırtladığı sepetlerin görülmesi ilgiyi hak ediyor. Dönemin önemli buluşma noktası olan Yüksel Palas ile ilgili ayrıntılar filmin kent hafızasını yansıtması adına oldukça değerli.
Filmde; dış mekan olarak kullanılan alanların başında Ankara Garı gelmektedir. Ankara Garı ilk açıldığında halk tarafından büyük bir coşku ile karşılanmış ve ulaşım imkanlarının çeşitliğinin arttığı dönemlere kadar şehrin en önemli mekanlarından olmuştur. Filmde ülke dışından gelenlerin özel arabalarla alındığı ve Çiçero’nun kaçarken kullandığı garın, o dönemki hali tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor. Buharlı makinelerin seslerini duymak ve üstünde TCDD yazan vagonları görmek mümkün. Hem iç hem dış açılardan görülen gar, filmde en ayrıntılı gösterilen mekan konumunda. Dönemin Ulus Meydanı ve meydanda bulunan heykel, uzaktan da olsa fark ediliyor. Dış seslerden seçilebilen “Yazıyor, Cumhuriyet, Akşam, Vakit Ulus son haberler..” günlük hayatın akışıyla iligili kısımlarda oldukça keyif verici.
Çiçero’nun buluşma yeri olarak Arslanhane Camisi’ni seçmesi oldukça çarpıcı sahneler ortaya çıkarmış. Kale’nin eteğinde yüzyıllara meydan okuyan Arslanhane Camisi, hem mimari yapısı hem süslemeleri hem de ifade ettiği değerler bakımından Ankara’nın anıt eserlerinden biridir. Cami şadırvanından abdest alan yaşlı bir kişi, fonda duyulan Kur’an tilaveti, Alman yetkilileri cami zaviyesinin girişinde beklemeleri hem film akışı açısından hem de Ankara belleğini takip etme açısından oldukça özel sahneler.
Cumhuriyetin ilk yıllarında davetler ve resepyonların ne kadar yoğun olduğu bilinen bir gerçektir. Dönemin Ankara’sında diplomatik temsilcilerin davetler ve resepsiyonlarda boy göstermesi olağandı. Hatta filmin ilk sahnelerinde bu yaşantıya örnek olarak Türk dışişlerinin ev sahipliğinde bir davet görülmektedir. Filmin başlangıcından itibaren iç mekan seçimlerinin başarısı tartışmaya açık olsa da dönemin Ankara’sını yansıtabildiğini söylemek mümkündür.
Filmde Ankara sahneleri kadar İstanbul sahneleri de üzerine konuşmaya değerdir. Özellikle kovalamaca sahneleri sırasında seçilen mekanlar dönemin İstanbul’unu çok güzel yansıtmıştır. Galata, İstiklal, Beşiktaş, Kapalıçarşı gibi mekanları izlemek adeta görsel bir şölen gibi.
Hollywood’un ilgi duyduğu Çiçero hikayesinin Five Fingers olarak sinemaya aktarılması, mekan olarak genelde Türkiye özelde ise Ankara’nın seçilmesi son derece değerlidir. Tarihi olarak bazı hatalı noktaları olsa da sürükleyici bir hikayesi, etkili bir dili, oyuncu seçiminin kalitesi gibi faktörler bakımından sinema tarihi içinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Ve tabi Ankara’nın kent hafızasında da..
Muhammed Murat Arslan