Operet sanatının ilk büyük ustası, Alman besteci Jacques Offenbach’ın 1886 yılında dünya prömiyerini yapan eseri Paris Hayatı, bu sezon Ankara Devlet Opera ve Balesi reperatuarıyla sahnede. İlk kez 86-87 sezonununda, İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneye konan eser, 31 yıl aradan sonra farklı versiyonuyla seyirci karşısına çıktı.
Paris Hayatı; operetin olması gerektiği gibi dramatik yapıdan daha çok önem verdiği evrensel değerlerle, coşkulu müzikle, vurucu cümlelerle, enerjik yapıyla ve dolu dolu dans figürleriyle bezenmiş bir eser. III. Napoleon’un hüküm sürdüğü, II. İmparatorluk döneminde bestelenen Paris Hayatı, o günün bohem hayatını anlatır. O dönemde şenlik alanı gibi düzenlenen Paris’te, kafeler sabah akşam dolu, sokaklar eğlenceye boğulmuştur. Bu şenlik havasının gerisinde, toplumda baskıcı bir yönetim anlayışı hüküm sürer. Sosyal sınıflarda bozulmaların, sanatsal zevklerde düşük beğenilerin görüldüğü, halkın büyük bir kısmının yoksullukla boğuştuğu Paris, kendisini adım adım yozlaştıran bir bohem hayata saplanıp kalmıştır.
Paris Hayatı Konu
Turist olarak Paris’e gelen İsveçli bir baron (Kamil Kaplan) ve barones (Güzin Yıldız) üzerinden yüksek sosyete ilişkilerini anlatıyor Paris Hayatı. Zengin ve sosyetik kadınlarla, arkadaşı Bobinet (Barış Çark) gibi flörtleşmek isteyen Gardefeu, (Emre Akkuş) tren istasyonunda İsveçli turistleri rehber kılığında karşılar. Otel yerine, konukları evinde ağırlayan Gardefeu yalanına evdeki çalışanlarını ve arkadaşlarını da dahil eder. Farklı heyecanlar yaşamaya can atan baron, Gardefeu’nun sevdiği Metella ile (Evren Gökoğlu) yakınlaşmaya çalışırken işler karışır. Karmaşanın ve yalanların iç içe geçtiği hikaye mutlu sonla çözüme ulaşır.
Yaratıcı Ekip
Librettosunu Henri Meilhac ve Ludovik Halévy’in yazdığı, dilimize Gürçil Çeliktaş ve Gül Sabar’ın kazandırdığı Paris Hayatı bu versiyonunda 2 perde 2 saat 15 dakika olarak sahneleniyor. Zeynep Çelen Tamer’in sahneye koyduğu eserin; dekoru Sinan Ayber’e, kostümü Tülay Usta’ya, ışık tasarımı Emin Saraçoğlu’na, koreografisi Özge Ay’a ait. Eserin orkestra yönetmeni Sunay Muratov, koro şefi ise Giampaolo Vessella.
Bu versiyonuyla hikaye; Paris’in mutlu dönem (Belle Epoque) zamanında değil de 1970’lerin Paris Hayat’ında geçiyor. 70’li yılların ruhunu ve özelliklerini taşıyan dekorlarla ve kostümlerle süslenen sahne göze hitap eden bir dünya kurmayı başarmış. Tren garı, evler, masalar, kafeler, gece kulübü, renkli ışıklar, bol paça pantolonlar, çiçek çocuklar, süslü kıyafetler, renkli dans kostümleri birbirini tamamlayarak sevdiriyor seyirciye, yalanlarla dolu Paris Hayatı’nı.
Teknik detayların başarısı, solistlerin inandırıcı oyunculukları, rollerine oturmuş sesleri ve zarif duruşlarıyla bütünleşiyor. Kısa rolüne rağmen, Pauline karakterine hayat veren Olça Bora eserde en beğendiğim isim oldu. Eserin dans sahneleri, genç dansçılarıyla başlı başına bir gösteriydi. Açılıştan kapanışa her dansları ayrı güzeldi. Oyunun afişini de çok beğendim. Şık duruşuyla merak uyandırıp seyirciyi Paris Hayatı’na çekiyor kesinlikle.
Aldatmacayı ve yalanı içinde karıştırmış, karakterleri oradan oraya koşan, yer yer komik, hatta kimi zaman biraz alaca bulaca olan bir dünya kuruyor eser seyirciye. Sonunda fazla etkilemese de, renkli kapıları aralamak ve sıkıntıları bir süreliğine dışarıda bırakmak için güzel bir eser Paris Hayatı.
Bu sezon 1/6/13/27 Kasım tarihlerinde izleyebilir, biletleri buradan alabilirsiniz.
Keyifli seyirler.