Menu Kapat
Kapat

Pınar Güntürkün: ‘Dram ve komedinin dengeli olması bu oyunun farkı’

Eskişehir Caz Festivali
Getting your Trinity Audio player ready...
Okuma Modu

Tek kişilik oyunuyla son yılların en çok konuşulan tiyatro performanslarından birine imza atan Pınar Güntürkün, Herkes Kocama Benziyor’la Türkiye’nin dört bir yanında izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. Pavyonda tuvaletçilik yapan Ayten’in dönüşüm hikayesini anlatan oyun, sadece bir kadının değil, Türkiye’deki pek çok kadının yaşadığı acıların, dönüşümlerin ve direncin de sahnedeki yansıması. Güntürkün’le oyunun seyirciyle kurduğu güçlü bağdan Neşet Ertaş’ın oyundaki yerine uzanan bir sohbet ettik.

Pınar, nasılsın? 250. oyuna yaklaşıyorsun. Nasıl hissediyorsun? Bu kadar süreceğini tahmin ediyor muydun?

Gayet iyiyim. Umarım sen de iyisindir. Evet, 250. oyuna yaklaşıyoruz. Her oyun gününe uyandığımda aynı heyecanı hissediyorum. Tabii heyecanın dozu ve şekli değişiyor. Tecrübe kazandıkça, üstünden zaman geçtikçe farklılaşıyor ama temelde o heyecan hep kalıyor. Bugün oyun var heyecanıyla uyanıyorum. Günün neredeyse tamamı oyuna konsantre olmakla, oyunu hayal etmekle, oyunun iyi geçmesi için dileklerde bulunmakla geçiyor. Oyun sayısının artması ve seyircide karşılık bulması çok tatmin edici bir duygu, umarım uzun yıllar da devam eder.

Oyun bazen fuaye alanında bazen salona girer girmez başlıyor. Reji olarak hem eğlenceli hem de seyirciyi dinamik olarak tutan bir başlangıç. Nasıl bir ekibin ürünü Herkes Kocama Benziyor?

Yönetmenimiz Hakan Emre Ünal’ın fikriydi. Pandemi koşullarının ortaya çıkardığı bir sonuçtu aslında. Açık hava sahnelerinde maske takılan, ateş ölçülerek ve sosyal mesafeyle oyun izlenen dönemdi. O dönemde de yönetmenimiz “Her girenin arkasından paspasla kapının önünü sil, laf at,” demişti. Bu da karakterin oyun başlarken sahnede ya da fuayede olmasını beraberinde getirdi. Pandemi koşulları bitip salonlara taşındığımızda bunu devam ettirmek istedik. Bir oyuncu olarak bana da iyi geliyor. Hem seyirciye ısınmamı, alışmamı kolaylaştırıyor hem de seyircinin oyunun havasına girmesini sağlıyor. İyi ki de böyle oldu.

Herkes Kocama Benziyor’un alametifarikası nedir?

Yalnızca dram değil, “klişe” olarak geçen kadına şiddet söylemlerini çok fazla barındırmaması olabilir. Karakterimizin yaşadığı acı olaylarla dolu geçmişine, kendine ağlayarak ve kendine üzülerek bakmaması, acısıyla arasına mesafe koyması hatta anlatısında da komediye yer vermesinden kaynaklanıyor. Dram ve komedinin dengeli olması galiba bu oyunun farkı oldu diyebiliriz.

Neşet Ertaş oyundaki yol arkadaşın gibi. Senin hayatının neresinde Neşet Ertaş?

Tam ortasında diyebilirim. Ben kendimi bildim bileli evimizde Neşet Ertaş kasetleri dinlenirdi. Babam saz çalar, türkü söylerdi. Zaten kulağım Neşet Ertaş’la çok doluydu. Bizim yöremizin ozanı. Onun felsefesini, sesini, türkülerini çok seviyorum. Ciğerimde, kalbimde, varlığımın her zerresinde hissediyorum onun söylemek istediklerini. Böyle bir oyunda da yani karakterin türkü söylediği bir oyunda da Neşet Ertaş’ın olmaması düşünülemezdi herhalde.

Bir de Orta Anadolu ağzı var ki oldukça başarılı. Ekstra bir eğitim aldın mı?

Benim kendi ağzım. Biz Orta Anadoluluyuz. Bu ağızla konuşuyoruz. Dolayısıyla hakim olduğum ve rahat ettiğim bir ağız. O yüzden ekstra bir eğitim almam gerekmedi. Farklı bir ağız olsaydı o zaman eğitim alıp pratik yapardım.

Peki Herkes Kocama Benziyor ne anlatıyor? İzlemeyen birine oyunu nasıl anlatırsın?

Pavyonda tuvaletçilik yapan Ayten isimli bir kadının, yaşanan bir olay sonucunda kişisel hikayesindeki dönüşümü anlatıyor. Hayata, insanlara, ilişkilere baktığı yer neredeyse bütünüyle değişiyor ve dönüşüyor. Bu dönüşümünün farkında olarak artık söyleyeceği sözler var ve onları söylemekten geri durmuyor.

Ayten’in hikayesi aslında Türkiye’deki kadınların hikayesi. Maalesef neredeyse her gün yaşadığımız, duyduğumuz olaylar. Sen metni okuyunca ne düşündün?

Sosyokültürel, ekonomik, eğitim gibi koşulları ne olursa olsun her birimiz aynı ya da benzer şeyleri yaşamışız ya da yaşıyoruz. Oyun yazarlarının marifeti de bu; yaşarken farkında olmadıklarımızı onların fark etmesi ve kağıda dökmesi. Okuduğumda bunların dile getirilecek olmasından duyduğum memnuniyetti.

Ayten karakteri sana ödüller de kazandırdı. Ödül kavramına bakışını merak ediyorum. Sana ya da oyuna ekstra katkı sağlıyor mu?

Ödüller bir hediye gibi. Gurur ve mutluluk verici. Bizlere motivasyon kazandırdığını da düşünüyorum. Devam etmekte zorlandığımız zamanlar olmuyor değil fakat bu ödüller bize umut oluyor. Oyunun da görünürlüğü açısından katkı sağlıyor. “Ödüllü oyun” diye anılınca daha fazla seyirci tarafından dikkat çekiyor.

Çok farklı şehirlerde sahneledin oyunu. Tek başına sahnede olmak, dekorunun minimum olması büyük etken. Anadolu’da nasıl karşılığı var oyunun?

Her bölgeye gittik, gitmeye de devam ediyoruz. Her şehrin kendi dinamikleri var. Onu seyircinin oyunla kurduğu bağdan, geri bildirimlerden anlayabiliyorum. Karşılığını ne mutlu bize ki güzel buluyor. İstanbul’da tiyatroya daha aşina bir seyirci var. Alışkanlıkları arasında tiyatroya gitmek olan bir seyirci olduğu hemen hissediliyor. Anadolu’daki diğer şehirlerde böyle yoğun bir alışkanlık olmadığını fark etmiş olabilirim. Ama oyunun söylemek istediğinin karşılığını bulduğunu bilmek bizi mutlu ediyor.

1 Ekim’de Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenecek oyun. Daha önce Ankara’da oynamıştın. Bu şehrin senin için ayrı bir önemi de var.

Benim için Ankara’nın önemi çok büyük. Ben iki üniversitemi de Ankara’da okudum. Gençliğim, üniversite yıllarım, arkadaşlarım oradalar. Ailem hala orada. Ankara seyircisi farklıdır denir ya gerçekten de öyle. Ankara seyircisinin de tiyatroya gitme alışkanlığı, seçiciliği vardır. Sıcak karşılarlar oyunları, dikkatli seyrederler. Ankara Sanat Tiyatrosu’nun da ayrıca bir önemi var; ben ilk tiyatro eğitimimi Ankara Sanat Tiyatrosu’nda almıştım. Sahne aynı sahne olmasa bile ismi bile hala içimi kıpırdatıyor. İlk tiyatroya başladığım zamanlar hafızamda.

İzleyiciler neden Herkes Kocama Benziyor’a gelsinler?

Şu günlerde ihtiyacımızın dertleşmek olduğunu çok iyi biliyorum. Bir ahbabımızla oturup dertleşsek dediğimiz onlarca mesele var. Dinlemek için, birbirimizi anlamak için, ortak meselelerimizin görünür ve görünmeyen yüzlerine birlikte bakmak için, gülmek için ve şarkılar türküler söyleyip biraz da Ayten’in deyimiyle “deşarz” olmak için gelsinler.

Oyun 1 Ekim’de Ankara Sanat Tiyatrosu’nda.

Fotoğraflar: Ayçin Çalışkan

Ankara Havası

Paylaş:

İlginizi Çekebilir

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.