Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Ankara’nın En Yeni Podcast Serisi: ENTELANKARA

entelankara podcast
Okuma Modu

Ankara sanatçısı, Ankara müzisyeni, Ankara tiyatroları gibi kültür sanat alanında Ankara’ya dair üretilmiş kalıplar var. Cumhuriyet ile birlikte yakalanan sanatsal ivmeyi hala sürdürüyor bu şehir. Entelektüel kimliğini korumaya devam ediyor.

Bizler de Ankara’dan yolu geçmiş veya yolu hala Ankara olan isimlerle, yani Ankara’yla özdeşleşmiş isimlerle bir araya gelmek, onlara sorular sormak istedik. Ankara’dan nasıl beslendiklerini ve yine Ankara’yı nasıl beslediklerini öğrenelim dedik. Hem profesyonel yaşamlarında neler yaptıklarını, hem de artakalan zamanlarında nasıl vakit geçirdiklerini sorduk. Aldığımız cevapları da ENTELANKARA ismiyle podcast serisi haline getirdik.

Ekim ayı içerisinde birbirinden değerli altı konuğumuz oldu. Altı konuğumuza da bazen benzer bazen de özel sorular yönelttik.

Mesela “Ankara’da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seviyorsunuz?” sorumuza Lavarla’daki Flanörün Yürüyüşü başlıklı yazıların kalemi, İLEF’li Can Öktemer‘in cevabı şöyle oldu: “Tunalı ve Kızılay civarında yürümeyi sevdiğimi söyleyebilirim. Mevsim olarak da bahar döneminde, mayıs ayında yürümeyi çok seviyorum. Mayıs malum kış kasetini resmi olarak sona erdiren bir ay. En başta kıyafet serbestliği başlıyor.”

Ankara’nın kışları hepimizi farklı etkiliyor. 15 yıldır Devlet Tiyatrosu’nda birbirinden önemli rollerde yer alan, Ankara Devlet Tiyatrosu oyunu Anna Karenina‘nın Anna’sı Aslı Artuk, “Hangi zamanlarda ruhunuzu boğuyor Ankara?” sorumuza “Sanırım bu en soğuk, çetin kışın yaşandığı dönem boğuyor beni. Dona çektiği, Ankara ayazının dudağımızı kestiği dönemde boğuyor. Onun dışında boğduğunu söyleyemem. Ankara’yı seviyorum,” şeklinde yanıt verdi.

Bir başka konuğumuz, yakın zamanda yeni albümünün lansmanını gerçekleştiren, Ankara’da doğup büyüyen, piyanist ve besteci Burçe Karaca ise gri kış aylarında daha üretken olduğunu söyledi: “Açıkçası havadaki grilik benim modumu yükseltiyor ve yaptığım işlere de yansıyor. Boşuna gri Ankara demiyorlar ama tabii bunun tadını çıkarmasını bilene güzel. Çünkü çoğu insan kışı sevmez. Ben de pek çok kişinin aksine kış aylarından haz alan birisiyim. Soğuk havalarda daha üretken oluyorum. Kışın Portakal Çiçeği Parkı’nın keyfi apayrı oluyor benim için.”

Aslında tüm konuklarımıza sorduğumuz ilk soru şu oldu: “Sizi Ankara’ya bağlayan nedenler neler? Kısacası neden Ankara’dasınız. Bu bir seçim mi, yoksa zorunluluk mu?” Bu sorulardan sonra gördük ki Ankara’yı seven, burada mutlu bir şekilde yaşayan tüm konuklarımız işlerini seven, üretmekten keyif alan kişiler. Ekim ayı konuklarımızın tamamı gelişimlerini Ankara’yla özdeşleştiriyorlar. Entelektüel tüketimlerinin sonucu olarak bu şehre birbirinden değerli işler üretmeye devam ediyorlar.

Bağlantılı olarak iki soru daha yönelttik: “Ankara’yı çok sevenler neden çok seviyor sizce?” ve “Ankara’dan bir an önce kaçmak isteyenlerin Ankara’yla dertleri neler olabilir?”

Bu sorularımıza yanıt olarak da Ankara’yı güzel kılan cevaplar aldık. Aidiyet, aile, arkadaşlık kavramları cevapların ortak noktasını oluşturdu. “Ankara boş ve huzurlu bir şekilde keyif çatılacak bir şehir değil,” dedi konuklarımız. Aidiyet duygusuyla, anlamlı uğraşlarla, derin arkadaşlıklarla geçen yılların şehriymiş Ankara.

Alkışlar Yeniden Tam Kapasite

İki yıllık kapanmanın ardından nihayet etkinlik takvimleri dolmaya başladı. ENTELANKARA podcastlerinde konuk ettiğimiz kişilerin çalışma takvimlerini de konuştuk elbette. Planladıkları sahneleri, etkinlikleri, gösterimleri öğrendik. Bunlarla beraber boş zamanlarında neler izlediklerini ve neler okuduklarını da sorduk.

Pandemiyle birlikte gelen dizi alışkanlığı dikkatimizi çekti. Radyo ODTÜ’de hafta içi her gün yayında olan radyocu ve sunucu Öykü Göğer‘in dizi tercihlerini öğrendik: “Ben çok dizici değildim, eskiden daha çok filmciydim. Pandemiyle beraber herhalde konsantrasyon süremiz düştüğü için bir film açıp baştan sonra izlemek çok daha zor gelmeye başladı. Bu arada sinemada film izlemeyi seviyorum ama hiç gitmedim sinemaya pandemiden bu yana. Dolayısıyla dizilere kaydım diyebilirim. Son zamanlarda izlediğim ve beni en çok etkileyen dizi Crown oldu. Yeni sezonu heyecanla bekliyorum. Fleabag izledim birçoğumuz gibi, onu da çok sevdim.”

Yeşil bir Ankara için harika işlere imza atan tiyatro eğitmeni, bisiklet aktivisti, Süslü Kadınlar Bisiklet Turu organizatörü, Eşpedal Derneği gönüllüsü Burçin Tarhan’dan da film önerisi aldık. Queen sevgisinden dolayı hala Bohemian Rhapsody filmini unutamadığını söyledi. Ayrıca kendisiyle Ankara’daki bisiklet yaşamı hakkında da konuştuk.

“Hayat bisiklet üstünde keyifli gitmeye başladı. Bir yandan da Ankara’da zor bisikletli yaşam. Güvenli trafik koşulları maalesef zor. Bunun için de çalışmalara başladık. Bu uzun sürecek bir şeydi, hemen bir anda olabilecek bir şey değildi, yıllarca uğraştık. Örneğin, ben bisiklete ilk başladığımda 5 bin tane imza topladık bisiklet yolları yapılması için. Ama maalesef cevap alamadık o dönemki belediye başkanımızdan. Hatta şöyle cevaplar geldi, ‘Park yerleri neyinize yetmez’, ‘Ankara’nın coğrafi koşulları uygun değil’ vs vs. Halbuki hiç de öyle değildi. Çünkü biz biliyoruz ki Avrupa’da birçok şehirde coğrafi koşullar, yokuşu vesairesi çok olan yerlerde bile güvenli bisiklet yolları yapılabiliyor.”

Ankara’daki tiyatro sevgisi sosyal aktivitelerimizin önemli bir kısmını oluşturuyor. Hem devlet hem de özel tiyatroların tam kapasiteye geçilmesiyle birlikte eski hareketli günlerine dönmeye başladı salonlar. Yıllardır Ankara’da olan konuklarımız da ziyaret etmekten mutluluk duydukları sahneleri ilettiler biz dinleyicilerine.

Aslı Artuk: “Hepsine gidip, hepsinde oynamış biri olarak en sevdiklerimi saymak istiyorum ben. Birincisi Çayyolu, Cüneyt Gökçer Sahnesi. Gerçekten ikinci evim gibi hissediyorum. Bir diğeri Akün, bir diğeri Şinasi Sahnesi. Bu üçü benim en sevdiğim sahneler. Oynaması da, izlemesi de çok keyifli.”

Öykü Göğer: “Bir özel tiyatroyla başlayayım. Tatbikat’e gitmekten çok keyif alıyorum. Çok güzel ve yenilikçi oyunları olduğu için. Ayrıca ortamı da çok seviyorum. Renkleri, sahneyi çok seviyorum. Şinasi ve Akün, yakın olması iyi hissettiriyor bana. Tam bir Ankaralı gibi hissettiriyor. O yüzden Şinasi ve Akün diyeceğim.”

Entelektüel kimliğimizi konuşurken kitaplara değinmemek olmaz tabii ki. Konuklarımızdan ayrı ayrı üç yazar, üç yönetmen, üç de müzisyen ismi istedik.

Her bir konuğumuzdan güzel cevaplar geldi bu sorumuza da. Charles Dickens, Milan Kundera, Carlos Fuentes, Ece Temelkuran, Don Miguel Ruiz cevap olarak gelen yazarlardan bazıları. Micheal Haneke, Paolo Sorrentino, Jim Jarmusch, Krzysztof Kieslowski, Quentin Tarantino gibi yönetmen isimleri de aldık.

Konuklarımız son zamanlarda okuyup etkileyici buldukları kitapları da paylaştılar bizlerle. Kitaplar hakkındaki sorumuza yanıt veren caz sanatçısı, müzik eğitmeni Ceren Temel’e kulak verdik: “Son zamanlarda daha çok psikologların yazdığı kitapları okumayı tercih ediyorum. Bu merakım aslında pandemi öncesinde Engin Geçtan’ın Hayat kitabını okuyarak başlamıştı. Şimdi de İnsan Olmak kitabını okuyorum. (…) Mehtap Güngör, Ukte. Bu kitap ilaç gibi geldi. Çünkü çoğunluğun geçmişe dönüp her şeyi sorguladığı, kendiyle yüzleştiği bir dönem oldu bence pandemi dönemi. Onun üstüne bu kitap terapideymişim gibi hissettiren, aynı zamanda diğer danışanlarla bolca empati yapıp ağladığım ve sonucunda da rahatladığımı hissettiğim bir kitap oldu.”

Ayrıca Can Öktemer, içerisinde Ankara’yı bulduğu birkaç eser ismi de verdi bizlere: “Barış Bıçakçı’nın Sinek Isırıklarının Müellifi romanı, Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanı ve Giray Kemer’in Olaylar Boksörün Pazı Sarmasını Yemesiyle Başladı romanı.”

ENTELANKARA olarak ilk ayımızı böylelikle tamamlamış olduk. Ekim ayı içerisinde Ankara’yla özdeşleşmiş altı konuk ağırladık. Bundan sonraki aylarda da yeni isimlere, yeni sorular yöneltmeye devam edeceğiz. Ankara’nın sosyal ve kültürel yaşamına dair ipuçlarını dinleyicilerle buluşturmayı hedefleyen ENTELANKARA’dan şimdilik bu kadar.

Dinlemek için ENTELANKARA podcast serisi.

Paylaş:

İlginizi Çekebilir