Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Bir Matisse, Bir Modigliani, Bir Léger, Bir Braque ve Bir Picasso Çalmak

Filmekimi
Okuma Modu

Modern Sanat Müzesi’ndesiniz, Paris henüz uyanmamış. Gezmek için burada değilsiniz, hayır. Elinizde bir telefon bulunmuyor, selfie çekmekle ilgilenmiyorsunuz. Kimsecikler yok, güvenlik görevlilerinin ağır adımları yankılanıyor uzaklardan. Güneş doğmaya yakın, dünyanın en meşhur tablolarından beşinin yerinde yeller esiyor. Doğuştan kabiliyetli biri olduğunuz için telaşsızsınız, şansınıza ve yeteneklerinize güveniyorsunuz. O sıra Modigliani’nin Mavi Gözlü Kadın’ı ile göz göze geliyorsunuz. Onu da istiyorsunuz. Eliniz uzanırken, o çizilmemiş göz bebekleriyle Mavi Gözlü Kadın size bir ikazda bulunuyor: “Beni alırsan hayatının sonuna kadar pişman olursun.”

Bir bakalım, Vjeran Tomic’in arabasının arkasında neler var: Bir Matisse, bir Modigliani, bir Léger, bir Braque ve bir Picasso. Suç mahalline dönmek pahasına resimleri iki seferde dışarı çıkarıyor. Caddeler sessiz. Sanki biraz önce 21. yüzyılın en şaşalı soygunlarından birini yapmamış. Kontağı çalıştırıyor. Aklı hâlâ Mavi Gözlü Kadın’da.

Léger, Natürmort Şamdan

Arabayı Bastille’de bir yeraltı otoparkına çekmiş, aracı kişiyle buluşmayı beklerken bu defa Pastoral’a âşık oluyor Tomic. Saatlerce onu izliyor. “Derin, aydınlık bir manzara gördüm,” diyor, “ve şeytan flüt çalarken onun bu çevrenin gardiyanı olduğu hissine kapıldım.” Estetik merakları olan biri, çocukluğunda ressam olmak istemiş.

Bosnalı göçmen bir ailenin çocuğu, Paris’te doğmuş, sene 68, sokaklar devrim sesleriyle çınlıyor. Annesi hastalanınca babası Mostar’a, babaannesinin yanına yolluyor. Mesleğe ilk adımını buradayken, şehir kütüphanesinden yedi yüz yıllık el yazmalarını aşırarak atıyor. Bir arkadaşının abisi kitapları iade etmesini sağlıyor. 79’da Paris’e dönüyor, sokaklar kimsesiz. Henüz 11’inde, yalnızca birkaç kelime Fransızca biliyor. Anne babasını Fransızcadan daha az tanıyor. “Cehennem gibiydi,” diyor.

Her şeye rağmen okulda başarılı. Sportmen, atletik yapısıyla öne çıkıyor. 16’sında Tuileries Bahçesinde dolaşırken, sıraya giren insanların peşine takılıyor. Orangerie Müzesi’nde Renoir onu büyülüyor. Tatsız bir tesadüf. Beğendiğini söylediği üç resim de mutlu bir çocukluğu çağrıştırıyor. Eve döndüğünde ressam olma hayalini annesine açıyor. Yanıt babasından geliyor: “Resim yalnızca bir hobi olabilir, gel benimle garajda çalış.” Dünyanın neresinde olursanız olun, ebeveynler ve hazır cevapları değişmiyor. Ancak yazgıları yön verme güçleri değişiyor. Tomic ressam veya araba tamircisi olmuyor.

Henri Matisse, Pastoral

Arkadaşları ile cam fabrikasından tabak bardak çalıp satarak başlıyor işe. Yakınlardaki evlere girebilmek için mezarlığın yüksek duvarlarına tırmanmayı alışkanlık ediniyor. Zamanla becerileri gelişiyor. Lakabı da buradan geliyor: Örümcek Adam. Apartmanların çatı katlarında geziyor. Yalnız çalışıyor. Her eve girmiyor. Önce muhiti öğrenmesi, dolaşması, sonra onu bir şeyin cezbetmesi gerek. Sanki ilhamını bekliyor. Aynı daireye defalarca girip hiçbir şey almadan çıktığı oluyor. En pahalı en özel objeyi arıyor. Ziyaretlerinden birinde evden vakitlice çıkamıyor, çiftin yatak odası serüvenlerine maruz kalıyor, banyodaki dolapta sabahın olmasını bekliyor. Bu tür talihsizliklerin performansını etkilemediğini söylüyor, karşısına çıkan engellerden keyif alan biri. Zorluklarla mücadele için gizli formülleri var, büyü olarak nitelendiriyor.

Braque, Estaque Yakınlarında Zeytin Ağacı

Romantik, kültürlü, kendini yetiştirmiş bir hırsızla müşerref oluyoruz. Bir kadın “Şair gibidir,” diyor onun için, arkadaşları klasik müzik, şarap, peynir gibi zevklerinin altını çiziyor. Matisse’i eğlenceli ve rengarenk paleti, Klimt’i duygusallığı, Renoir’ı çocuk portrelerinden sızan sevimlilik için beğeniyor. Antik eşyalara dokunarak, evvel zaman insanlarının yaşamını hissediyor. Üstelik esin perileri peşini hiç bırakmıyor. Bir gece rüyasında bir müzeden beş tablo çaldığını görüyor. Gelecekte büyük şeyler yapacağından emin.

Modigliani, Yelpazeli Kadın

Rüyanın gerçekleştiği o güne geri dönelim, 14 Mayıs 2010. Tomic’in müzeye giriş sebebi, Léger. Tabloları satmak için aracı olan Corvez’in özel siparişi. Ancak onu almakla yetinemiyor. Diğer eserlerle göz göze geldikçe heybesindekiler çoğalıyor. Corvez, Léger ile birlikte Modigliani’yi de alıyor. Tomic gözdelerinin birbirinden ayrı düşmemesi için diğer üç resmin de Corvez’de kalması için baskı yapıyor. Parça parça ödemelerle kırk bin dolar alıyor. Daha önce de kendisine yardım etmiş olan bir seks işçisinin evinde gizleniyor.

Tomic gizleniyor, büyük avın başlayacağını sezmiyor değil. Soruşturmayı yürütenler Tomic’in ince zevklerinin farkında, müzedeki en değerli parçalardan beşini seçmesinden çıkarıyorlar bunu. Polisler isimsiz ihbarlar ve bir tanığın ifadesiyle yapbozu tamamlıyor, ancak ağı atmakta acele etmiyor. Tedbirli olmak istiyorlar, hırsız korkuya yenik düşerse eserlere zarar verebilir. Tablolar hâlâ Corvez’de. Léger’i satıyor fakat haberlerden etkilenen müşteri, resmi geri getiriyor. Modigliani bir saat tamircisine gidiyor: Yonathan Birn. Alıcının Sorbonne’dan sanat tarihi diploması var. Eserin çalıntı olduğunu tahmin ettiğini varsayıyoruz, bir bankada özel kasada muhafaza ettiriyor. Üstelik Yonathan diğer dört tablonun güvenliği için Corvez’le işbirliği yapıyor, resimleri onun dükkanında saklıyorlar, satış planlarını da birlikte yapıyorlar. Birn İsrail’e uçuyor, çalıntı malı satın alan üçüncü kişi, İsrail hukukunda iyi niyetten yararlanabiliyor. Polis takipte. Corvez’i dinlerken Birn’le konuşmalarını tespit ediyorlar.

Picasso, Güvercin ve Yeşil Bezelyeler

2011 ilkbaharındayız, bir sene olmuş. Tutuklama yok. Corvez ile Tomic birbirini suçlamaya, birbirlerinden şüphe etmeye başlıyor. Corvez bir yönüyle haklı. Tomic sadece Leger için girdiği müzeden beş tabloyla çıktı. Beşinin de sorumluğu Corvez’de. Öte yandan, Tomic’in parası suyu çekti. Yeni bir soygun planlıyor. Yine defalarca dubleks eve girip çıktıktan sonra bir Pisarro ve birkaç saat alıp kayboluyor. Ancak polisin gözünden kaçmıyor, bu hırsızlıktan sonra Tomic’in evini basıp yakalıyorlar. Sorgu çok uzun sürmüyor, Tomic son işi ile birlikte Paris Modern Sanat Müzesi’ni itiraf ediyor, yine telaşsız. Savcı bile Tomic’in tavırlarından etkileniyor, “Yaptığı işten gurur diyordu,” diyor.

Birn’in iddialarına göre, Birn baskından hemen sonra Modigliani’yi de şahsi kasasından alıp beş eseri birden yok ediyor, yaktım demiyor ama geri kalanı çöpe attım diyor. Mahkeme 2017 Haziran’ında görülmeye başlıyor. Gazeteler Corvez için Disney Villain sıfatını yakıştırıyor. Tomic, Spiderman; Birn’se öğrenci görünümlü saatçi. Halkın ilgisi büyük, Tomic işini yaparken kimseye zarar vermediği için ona gönülden bağlılar. Arsen Lüpen benzetmeleri havada uçuşuyor.

Hikâyenin sonunda Tomic, sekiz; Corvez, yedi; Birn, altı yıl hapse mahkûm edildi. Tablolardan hâlâ haber yok. Tomic hapishaneden mektuplar yazıyor, karakalem çizimler yapıyor. Dış dünyayla alakasını koparmamış. Yok edildiğine inanmadığı resimlerin bir gün asıl sahibine, kendisine geri döneceğinden emin.

O eserleri belki bir daha göremeyecek olmanın öfkesini duymak gerekiyor aslında, yine de Tomic’le bir bağ kuruyor insan. Onun hakkında yazılanları okuduğumdan beri ben olsam hangi resimleri alırdım diye düşünüyorum. Beş resimlik listemi hazırladım, sizlerinkileri de beklerim: bir Modigliani, bir Klimt, bir Monet, bir van Gogh, bir Hopper.


Kaynakça

[1] The New Yorker
[2] BBC Türkçe
[3] Sanat Atak
[4] Kapak Görseli: Vincent Mahé

Artnova

Paylaş:

İlginizi Çekebilir