Mehmet Karslı’yı, sevgili dostum Meral sayesinde, 2000’li yılların başlarında, gelecekle ilgili daha uçuk hayaller kurabildiğim yaşlarımda tanımıştım. Meral, Adilhan Kitapçılar Çarşısı’nda kitap fotokopilerini çektirirken karşı atölyedeki öğrenci dostu Mehmet Amca’yla tanışmış ve sohbetleri yıllarca devam etmişti. Adilhan’ın yakınına gelip de hatırını sormadan geçmek istemediği zamanlarda birlikte birkaç kez yanına uğramıştık. Yıllar sonra, Mehmet Karslı’nın atölyesine, evden çıkmanın bu kadar korkutucu olacağını henüz bilmediğimiz günlerde ciltçiliği (mücellitlik) konuşmak için uğramıştım. Adilhan’a girerken anılarımda atölyesindeki kitap kokusu vardı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’dan kaçarak Türkiye’ye sığınan matbaacı, cilt ustası, marangoz, duvar ustası ve nice zanaatkârlar üniversitelerde bilgi ve birikimlerini aktarmak için on sekiz yaşın altındaki çocukları toplayıp el yatkınlıklarına göre meslek eğitimi verirlermiş. Üniversitelerin ihtiyacı doğrultusunda bazıları buralarda istihdam edilir, kalanlar da çalışmaları için piyasaya yönlendirilirmiş. Mehmet Karslı, bu dönemdeki Alman ekolünün son çırağı. Kendisi ciltçiliğe 1966 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde çırak olarak başlamış. Hocalarından Fuat Onur’un, İsmet İnönü Kütüphanesi’nin ciltlerini yaptığını ve el sanatları alanında madalyası olduğunu anlatıyor. Saygı ve özlemle bahsettiği hocası ve ustası Hasan Basri Karayakaylar’ın fotoğrafı atölyede, aile büyüklerinin fotoğraflarının yanına asılmış. Mehmet Amca askerliğini yaptıktan sonra 1982’de Mecliste memur olarak göreve başlamış ve 1996 yılında ciltçi olarak emekli olup kendi atölyesini açmış. Dostları dışında ebruzenler, müzehhibler ve hattatlar atölyeye ziyaretlerini eksik etmiyorlar.
Modern ciltçiliği bilen Mehmet Karslı, atölyeye röportaj için gelen gazeteci ve televizyoncuların sorularına yeterli cevabı verebilmek için klasik ciltçilik kursuna da gitmiş ve ardından İstanbul’da Ankara’dan Yansımalar sergisine katılmış. Alanında uzman, dünyaca tanınan isim İslam Seçen hoca bu sergide ciltlerini beğenmiş ve kendisini tanımak istemiş. Mehmet Karslı, tanıştıklarında İslam Seçen’e çırağı olmak istediğini söylemiş ve Ankara-İstanbul arası gide gele kendisinden klasik ciltçiliği öğrenmiş. Şu an hem modern hem klasik cilt yapıyor. Kendi kitabı olsa hangi cildi yapmak isteyeceğini soruyorum. Atölyedeki nostaljik radyoda Zeki Müren kulaklarımızın pasını silerken Mehmet Karslı sanatının inceliklerine dair ayrıntılar da vererek anlatmaya başlıyor: “Ciltçilik, bir kitabın formalarını bir araya getirip, ince ince giydirip bir vücuda dönüştürülmesi gibi düşünülebilir. Önce kitap bir araya gelir sonra özenlice kapakla kaplanıp, o kapak süslenir. Klasik cilt, el yazması eserler için idealdir. Deriyi iki mermer arasında inceltip öyle kullanırım. Ayrıca 24 ayar altın kullanıldığı için bu biraz maliyetlidir. Arapça ve Osmanlıca bilmediğim için benim kitabım Yeni Türkçe olur. O yüzden kendi kitabım için modern cilt yapmam daha uygundur. Şu an elimde genelde tamir işleri var. Bu arada tamir ve restorasyon da farklı işlerdir. Restorasyon eski ciltler üzerinde yapılır. Bak şu gördüğün deriyi de mümkün olduğunca inceltip eski bir el yazması kitaba kapak yapacağım.” Mehmet Amca’nın atölyesi küçük olduğundan burada ders veremiyor. Kıramadığı eş dost dışında özel iş de almak istemiyor. Çünkü Mehmet Amca ticareti sevmiyor, sanatı seviyor. Ebru sanatını da merak ettiği için ders verdiği bir hocasından Ebru sanatı dersleri almış. Kısacası mümkün olduğunca sanatla iç içe yaşamaya çalışıyor.
Türk Süsleme Sanatı alanında Devlet Sanatçılığı unvanı bulunan Mehmet Karslı sekiz yıldır Türkiye Diyanet Vakfı’na bağlı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi’nde (KAGEM), iki yıldır da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda modern ve klasik ciltçilik dersleri veriyor. Öğrencileri arasında her kesim ve her yaştan insan var. Katılmak isteyenler bu kurslara başvurabiliyorlar. Kitaplara dokunmanın güzelliğinden bahsederken, “Biliyorum, öyle bir zaman gelecek ki insanlar nerede kalmıştık diye düşünüp tekrar kitaplara yönelecekler,” diyor.
Bir ara eski Ankara üzerine de sohbete dalıyoruz. Ben hayranlıkla dinlerken o, özlemle anlatıyor: “Haftada en az iki kez ya sinemaya ya tiyatroya giderdik. Büyük Tiyatro gişesinden bilet almak için sabah erkenden sıraya girerdik. Yazlık sinemalar vardı. Sakarya ve Özen Açıkhava Sinemaları, Melek, Cebeci, Renk, İnci, Ulus sinemalarında az film izlemedik. Herkesi bilet kuyruğunda görmek mümkündü. Mesela rahmetli İsmet İnönü’yü ve eşini ilk kez Ulus Sineması’nın bilet sırasında beklediklerinde görmüştüm. Gençlik Parkı en büyük eğlence yeriydi. Zeki Müren, Gönül Yazar, Emel Sayın ve Barış Manço’yu orada izledim. Göl Gazinosu, Yazar Aile Bahçesi, Fenerbahçe Lokantası, Japon Aile Bahçesi vardı. Hacettepe ve Çubuk Barajı piknik yerleriydi. Ankara çok yeşildi, insanlar birbirlerine karşı çok nazikti. Bir de Ankara Gazozu’muz vardı. Çok mutluyduk.”
Hepimiz bu sıkıntılı günleri atlatıp sağlıklı bir şekilde sokaklarda yine özgürce dolaşacağımız zamanların hayalini kuruyoruz. Umarım insanlık olarak bu zorlu süreçten gerekli dersleri çıkarır ve doğaya daha fazla saygı duyarız. Belki şu zor günler geçtikten sonra ertelediğimiz çoğu şeyi gerçekleştirmek isteriz. Mesela farklı sanat dallarının güzelliğine daha yakından bakmak isteyebiliriz. Kim bilir; belki de ciltçilik sanatını merak eder ve Mehmet Karslı’nın öğrencilerinden biri oluruz.
Adilhan Kitapçılar Çarşısı’na uğrarsanız hem kitaplara hem de üst kattaki atölyesinde sanatıyla meşgul olurken göreceğiniz Mehmet Karslı‘ya güzel bir selam vermeyi unutmayın.