Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Nefes Kesen Balerin: Mine İzgi

XPzone Infinia
Okuma Modu

Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin baş balerinlerinden Mine İzgi’yi özellikle son yıllarda yer aldığı; Harem, Zorba, Hamlet, Yevgeni Onyegin, Bach Alaturka&Danzon eserlerinde izlediyseniz baleye başka bir tat kattığını bilirsiniz. Parmak uçlarında dönüp havalarda uçan, güzel kostümleriyle bizi masal dünyasına sokan balerinler.. Güzel, estetik ve çok zarifler. Fakat, Mine İzgi bu kavramın çok ötesinde bir balerin. Oynadığı esere kalbini veren, ruhunu üfleyen, mimikleriyle, özgünlüğüyle baş döndüren bir balerin. Onu, eser sona erdiğinde unutmak değil, aklınıza kazımak mümkün sadece.

Mine İzgi’yle Sohbetimiz

Mine Hanım, balerin olmaya nasıl karar verdiniz?
Baleye başlamam ilginç bir hikaye çünkü abimin kız arkadaşı vesile oldu. Canım arkadaşım Lerzan Köseoğlu’yla gittiğimiz yaz kampında tanıştık. O, konservatuarda ortaokul öğrencisiydi, ben ilkokuldayım. Lerzan bana bakıp birkaç hareket yaptırdı ve “Mine sen balerin olmalısın” dedi. İşte ben o gün orada balerin olmaya karar verdim ve Lerzan’a hep minnet duydum.

Ailenize balerin olmak istediğinizi söylediğinizde tepkileri ne oldu?
Ailem hep en büyük destekçim, en büyük dayanağım oldu. Bana inanılmaz güvendiler, her kararımda yanımda oldular. Bu bir çocuğun sahip olacağı en güzel şeydi.

İzmir Devlet Konservatuarı- 1994

Konservatuarı birincilikle kazanmışsınız. Okul yıllarınızı nasıl hatırlıyorsunuz?
Acılı hatırlıyorum çünkü hem fiziksel hem ruhsal olarak yıpratıcıydı aldığımız eğitim. Bale çok büyük emek isteyen ve disiplin gerektiren bir sanat dalı. İçimizdeki o iç disiplin olmasa bugüne kadar da gelemezdik zaten. Saatlerce çalışmak, emek vermek tabi ki olmalı. Tüm hocalarımızın; Vladamir Hocamızın, Müride Hocamızın, Efsa Hocamızın emekleri çok büyük üzerimizde. Fakat pedagoji de bu eğitimle beraber ilerlemeli. Sonsuz özgüven gerektiren bir iş yapıyoruz ama o güveni kazanmak için de savaş veriyoruz eğitim sırasında.

Giselle- Antalya Devlet Opera ve Balesi-2003

Okul yıllarınızda Ankara’da olmazsa olmazınız neydi?
Tabi ki Kıtır, her okul çıkışı mutlaka gider, kaşarlı kumpirimizi yer, kolamızı içer öyle eve giderdik.

Profesyonel kariyerinize Antalya’da başlamak size neler kattı?
Hep Ankara’da çalışmak istiyordum aslında ama kadro alınca gitmeye karar verdim. Kesinlikle çok keyifliydi. 19 yaşımda ailemden ayrılıp hayata atıldım sınıf arkadaşlarımla beraber. İşimi yapıp kendi paramı kazanmak, kiramı ödemek, hayatımı kurmak çok güzel bir deneyimdi benim için.

Balenin bedeninize verdiği kalıcı hasarlar var mı?
Olmaz mı! Çok ciddi sağlık sorunlarım var. 20 senedir bel fıtığı problemi çekiyorum. 99 yılında partnerli çalışmada bir düşüş yaşadım. Sonrasında kaç kere provaların ortasında felç gibi yığılıp kaldım. En son gittim doktor iki yeni kırığımın olduğunu, dört tane de eski kırığımın kaynamış olduğunu söyledi. Biliyorum! Kulağa çok anormal geliyor ama gerçekten de öyle. Çok ağrılı, çok acılı ama çok da zevk veren bir şey bale, bir tutku.

Zorba

Bir günlük beslenmeniz nasıl?
Sabahleyin çok sıkı kahvaltı ederim. Opera’da bir saat aram olursa bir tost, bir yoğurt, bir elma yerim. Sonra da akşam yemeği. Temsil gününde operaya gelmeden önce de küçük bir peynir, azıcık bir kepek ekmeği ya da muz yerim o kadar. Temsilden sonra bir şey yemem. O adrenalinle o duyguyla karnım acıkmaz.

Farklı eserleri nasıl bir arada çalışıp karıştır mıyorsunuz?
Bir eseri çalışırken beynimiz o esere yöneliyor. Diğerini çalışırken diğerine. Çekmeceden bir şey alırmışcasına. Ruhuyla, karakteriyle, hareketiyle ondan ona geçiyoruz ilginç bir şekilde.

Sahneye çıkmadan önce yaptığınız özel bir şey var mı?
Bir sürü uğurum var. Herkesin var. Kendimize ne kadar çok güvensek de bir şeye tutunmak istiyoruz galiba. Yerçekimi diye bir şey var neticede. Esin, çok sevdiğim makyözümüz bana makyaj yaparken onun alnında üçüncü gözü oluştururum mesela ilk aklıma gelen o.

Kont Dracula

Kendinizi sahnedeyken nasıl hissediyorsunuz?
Çok başka kesinlikle. Seyirciden aldığım enerji ile provada yaptığımın his olarak, güç olarak çok üstüne çıktığımı hissediyorum ve bu çok büyük keyif veriyor bana. Perde kapandığı an ayaklarımın altına kramp girer. Provaları da hakkıyla yaparım ama bu sadece temsillerde olur ve ne zaman sahneye geri dönsem o kramp, o acı geride kalır. Temsil sonrasında da perdenin açılmasından son selama kadar her kareyi tekrar geçerim. Çok güzel bir temsilse yetmez o bana tekrar başa dönerim. Düşüne düşüne uyurum sonra.

Konulu eserlerde role hazırlanmak için neler yapıyorsunuz?
Eserin romanı varsa okurum, filmi varsa izlerim sonra kendimce yorumlarım karakteri. Rol yapmam, içimden bulmaya çalışırım o karakteri. Bundan 20 sene önce şimdiki yaşlarımın rolünü içeren karakterleri oynarken çok zorlanırdım, utanırdım. Şimdiyse şu ruhumun, bu yaşamışlığımın üstüne doğal olarak çıkıyor roller.

Konulu bale eserleri mi soyut eserler mi size daha çok zevk veriyor?
Bir karakteri canlandırmanın, o role bürünmenin apayrı bir tadı var. Fakat soyut eserlerde de kendi hayatımı akıtma şansım oluyor sahneye. Sıkıntımı, mutluluğumu, salt hayatımı döküyor olma hissi başka. Seyirci dekor ister, orkestra ister ama ben dansçı olarak ikisini birbirinden ayırt edemem.

Hamlet

En çok sevdiğiniz eser diye sorsam.
Şu şudur diye ayıramam. Her karaktere zevkle büründüm, hala bu böyle. Giselle ilk büyük klasik balemdir ve onun yaşattığı hisler çok başka benim için. Zorba, kalbimi akıttığım bir eser o da çok özel ama Danzon, Bolero, Hamlet ve diğerleri hepsi, hepsinin yeri ayrı.

Ben sizi özellikle güçlü kadın rollerinde izlemeyi çok seviyorum. Seyirciyi kendinden geçirip, o karakteri hafızalara kazıyorsunuz bence.
Teşekkür ederim. Güçlü kadın karakterlerine hayat vermeyi ben de çok seviyorum. Aslında benim için önemli olan karakteri hissedebilmek. Sahnede kendimi unutmak, rolün içinde kaybolmak. Hamlet’te örneğin. Temsil sonrası kalçam mosmor oluyordu çünkü sürükleniyordum yerlerde. Merdivenlerden kendimi atıyordum gerçekten de. Şaşırıyorlardı bana ama ben orada ölüyordum ve bunun doğal olması gerekiyordu.

Yevgeni Onyegin
İlhan Durgut & Mine İzgi

Partnerlerinizle uyumu nasıl sağlıyorsunuz?
Birbirini tanıyorsun bir zaman sonra, hissediyorsun. Yaşla da, deneyimle de çok alakalı. Ben Eren’le (Keleş) çok dans ettim. Burak’la (Kayıhan) da İlhan’la (Durgut) da dans ediyorum. Ben gözü çok kara bir tipimdir. Liftlerden çekinmem, partnerime sonsuz güvenirim. Biz Eren’le liftlerde sıkıntı yaşamayız ama bazen küçük şeylere takılırız. Didişiriz, sonra da güleriz halimize.

Balenin olmadığı zamanlarda neler yapmayı seviyorsunuz? Sosyal hayata zaman ayırabiliyor musunuz?
Hayatım sözcüğü keyiftir benim. Her zaman, her an için. Balenin olmadığı günlerde kızımla koştururum. Televizyon izlemem ama konser çok severim. Sinemayı da çok seviyorum ama çok gidemiyorum maalesef. Ankara MDT’yi takip etmeye çalışıyorum. Villa’yı çok severim yeni bahçesiyle çok güzel oldu. Sushi çok severim.

Yaşadığınız komik bir anınızı paylaşmanızı istesem.
Tabi ki bir sürü şey var. Daha 2 perdelik ilk balemde Şımarık Kız‘da, ilk sahnede merdivenlerden düşmüştüm. Bütüm temsili titreye titreye yapmıştım dün gibi hatırlıyorum. Bir kere Zorba’da komik bir şey yaşamıştık Eren’le. Bir hareketin sonunda sarılıyoruz birbirimize ama ne sarılmak. Sanki gerçekten aşığız, gerçekten çok zordayız ve gerçekten de sarılıyoruz. O sahnede Eren’in gömleğinin düğmesi benim elbiseme takıldı. Ayrılmamız ve koşup tekrar sarılmamız gerekiyor ama düğüm olmuşuz ayrılamıyoruz. Müzik değişti, grup girdi sahneye. Kendi hareketlerimizi yapamadık, neyse Eren bir şekilde bir şey yaptı ayrıldık. Çok güldük buna ve bir iki temsil sonra gene aynı şey oldu. Dedi bana “Mine napıyorsun öyle bir sarılıyorsun ki”. Elbisenin önüne bir parça eklettik sonra.

Zorba
Eren Keleş & Mine İzgi

Baleye ilgiyi nasıl buluyorsunuz?
Eskisi gibi değil ne yazık ki. Ödeneğimiz çok azaldı. Eskiden yurtdışından koreograflar gelirdi. En az üç prömiyer yapardık sezonda. Aspendos Festivali adımızı yurtdışına duyuran bir festival fakat süresi kısaltıldı ve tanıtımı da çok yapılmıyor. Kadro sıkıntıları var. Konservatuara giren öğrenci sayısı çok azaldı. Bunlar hem bizlerin hem şimdiki gençlerin ve hem de gelecek neslin motivasyonunu düşürüyor, çok üzücü.

Turnelere gittiğinizde seyircilerin tepkisi nasıl oluyor?
Türkiye’nin herhangi bir iline gittiğimiz zaman, özellikle de opera olmayan bir yere gittiğimiz zaman inanılmaz bir ilgi oluyor. O alkış hiç dinmiyor. Bodrum ve Aspendos festivalleri de ayrıdır. Baleyi ciddi şekilde takip eden seyirciler gelir, o yüzden o temsiller de ayrı bir keyif verir.

Peki Ankara seyircisini nasıl buluyorsunuz?
İlgileri çok güzel ama kemikleşmiş bir seyirci kitlesine göre hala alkışlamaktan çekiniyorlar. Dansçı solosunu bitirdiği an orada bir alkış patlaması olduğunda o dansçıyı o an öyle bir yukarı çıkarır ki. Aralarda alkışlamak, ışık kararınca, solo bitince alkışlamak bunlar bizim ihtiyacımız olan şeyler.

Bach Alaturka & Danzon

Bale sizin için ne ifade ediyor?
Çok zorluklarına rağmen bale vazgeçemediğim bir meslek. Sahneye çıkıp gecenin sonunda hissettiğim o duygu, o alkışın keyfi, bitti çok güzel bitti hissi. Bir şey yaratmak, bir karakterin içine bürünmek… Ondan aldığım o tatmin. 38 yaşındayım artık sonlarındayım belki yarın olmayacak o derece sonundayım ama bale diye kalkıyorum yataktan. Önümde daha bir, iki üç hatta dört senem olsun istiyorum.

Opera binasi: Vazgeçemediğim
Bale: Tutku
Sahne: Büyüleyici
Tunalı: Yıllarım
Ankara Ayazı: Hamza
Seymenler: Huzur

Zorba

Bu sezon Zorba’da göz yaşları içinde izlediğimiz değerli balerin Mine İzgi’ye içten sohbeti için teşekkür ediyoruz.

Yazıda kullanılan görseller Tarkan Serengüle aittir.

Paylaş:

İlginizi Çekebilir