Sanat iletişimdir.
Nina Baldwin
Evlerimize kapandığımız, vakalar ve kayıplar bitmezse bizi yeni kapanmaların beklediği günler.
Sosyal yaşamın derinden etkilendiği zamanlar.
İletişimin kesildiği veya biçim değiştirdiği…
Baldwin’in sözüyle başladık: “Sanat iletişimdir”. İletişimi önemsiyor, sanata yeterince değer veriyor muyuz?
Okuduğunuz, dizinin dördüncü yazısı.
Konuklarımızın, biri ressam ve diğeri tiyatro sanatçısı. Habip Aydoğdu ile Tutku Gül.
İletişimde biri tuvali, diğeri sahneyi kullanıyor sözün kısası!
Eserlerinde yarattığı kırmızıyla şiir yazdıran, şifa arattıran hatta kırmızıyı kıskandıran Ressam Habip Aydoğdu.
Balerinlik alt yapısıyla, sahnede oyununun yanında danslarıyla da büyüleyen Tiyatrocu Tutku Gül.
Habip Aydoğdu – Ressam
Bir türlü bitmeyen, ne zaman biteceği kestirilemeyen pandemi öncesinde ne yapıyordunuz?
Çalışmayı çok seviyorum ben. Çünkü hiçbir zaman iş gibi görmediğim, çalışmadan, üretmeden duramadığım bir işim var. Sanki çalışmazsam, çalışamazsam, hemencecik ölüverecekmişim gibi, artık yaşamayı hiç hak etmiyormuşum gibi bir duyguyu yaşıyorum. Sadece çizerek, boyayarak, yazarak, hayata tutunmaya, ona tanıklık etmeye çabalıyorum. Ressamlık benim için bir meslek değil hayatımın ta kendisidir. Pandeminin hemen öncesinde de Ankara Ulus’taki tarihi İş Bankası’nın yeni müzesinin yeni galerisinde açılacak olan sergim için çok yoğun bir biçimde çalışmaya devam ediyordum. Sergim 9 Nisan-28 Haziran 2020 tarihleri arasında açık kalacaktı. Ancak bu pandemi haberiyle birlikte ismine, kurulumuna kadar hazır olan sergim ertelendi.
Pandemi’nin ilk zamanlarında ne hissettiniz, çalışmalarınıza etkisi nasıl oldu?
Pandeminin başlamasıyla birlikte, 65 yaş üstüne uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle, atölyeme 3-4 ay gidememiştim. Bir ara bizlere, sabah 10.00 – akşam 8.00 izni verilince, o heyecanla görmemişler gibi atölyeme gitmeye başladım. Aç kurtlar gibi büyük tuvallere saldırdım. Sağ kolumdaki tenisçi dirseği rahatsızlığımı bu süreçte yeniden hortlatana kadar çok yoğun çalıştım. Bu aralar ağrılarım biraz azalmakla birlikte yine de devam ediyor. Büyük tuvallere çalışmayı bu aşamada mecburen bıraktım. Bu süreç beni biraz korkaklaştırdı, biraz da yalnızlaştırdı. Ölüm korkusu ve yalnızlık bu sürecin ilk zamanlarında en yoğun yaşadığım duygular oldu. Nitekim Pandeminin başlangıcından bu yana çok can ve canımızı kaybettik. Korkularımızla, takıntılarımızla yeniden yeniden yüzleştik. Bu süreci sorunsuz atlatabilmek umuduyla biraz da içimize kapandık. Hayatın, planladıklarımız değil de yaşadıklarımız olduğunun bir kez daha iyice farkına vardık. Ölüm korkusunun, özgürlüğün, özlemenin, kibrin, zamansız günlerin, bencilliğin, savurganlığın, mahpus olma halinin, zamanın kıymetinin, umudun, umutsuzluğun, evlere kapanmanın, maskesiz birlikteliklerin, sanatsal etkinliklerdeki sosyalleşmenin, gülümsemenin, kahkahanın, ironinin ne menem bir şey olduğunu acılı da olsa, gün gün yaşadık ve deneyselledik. Sanki ölüm duygusuyla sınandık hepimiz. “Herkes öleceğini bilir ama kimse öleceğine inanmaz” derler ya, ölümlü bir dünyada yaşadığımızın sanırım iyice farkına vardık. Özellikle sevdiklerimizi kaybetme, onları yeniden görememe düşüncesinin ne kadar ağır bir duygu olduğunu iliklerimize kadar yaşadık. İlk başladığı andan itibaren “Hayat eve sığar” dendi. Sığdırdık sığdırmasına da evdeki hayatta bir yere kadarmış. Gerçek hayat sokaktaymış, doğadaymış ve azın çokluğundaymış. Ben aslında yıllardır tüketim odaklı biri olarak nerdeyse hiç yaşamadım. Hep azın çokluğuyla yetinmeye çalıştım. Örneğin bütün renkler benim olmasına rağmen çok az renkle, neredeyse sadece kırmızıyla kendimi ifade etmeye, derdimi aktarmaya çalıştım. Son çalışmalarıma böylesi bir sadelik ve yalnızlık duygusunun iyice sindiğini gözlüyor ve görüyorum. Bu sürecin benim için, bütün olumsuz yanlarına rağmen yine de verimli geçtiğini, geçmekte olduğunu söyleyebilirim. Sanatın zor günlerin, sıkıntılı, zamanların üretimi olduğunu, bir yalnızlık işi olduğunu bu süreçte daha da iyi hissettiğimi söyleyebilirim.
Pandeminin ilk günlerinden bugüne, yaptıklarınızda bir değişiklik oldu mu?
Her zaman yaptığım şeyi yapmaya devam ediyorum. Okumaya çalışıyorum. Günlük notlar tutuyorum. Kâğıt işlere yöneldim. Çiziyorum, boyuyorum. Bu aralar kolumdan dolayı pek atölyeye gidemiyorum. Fikriye’yi çıldırtma pahasına evin mutfağını mini bir atölye gibi kullanmaya başladım. Ömrüm neredeyse mutfakta geçiyor. Bu arada varoluşun, doğanın, hayatın anlamını, zamanı, zamansızlığı, zamanın üzerimizdeki inanılmaz baskısını, evlerimizdeki gönüllü gönülsüz mahpus günlerimizi, sınırların ne kadar anlamsız olduğunu, sanatın kiçleşme ve yozlaşma sürecini yeniden, yeniden sorguladım. Elbette bu hesaplaşmanın bu süreçteki hayata bakışımda, dokunuşumda, resimlerimde bir etkisi mutlaka olacaktır. Belki de olmuştur ben farkında değilimdir. Bir de bu bakışla başka birinin başka bir gözle, son çalışmalarımı yeniden bir değerlendirmesi daha yararlı olabilir sanırım.
Salgın, sizin yaşama bakış açınızda moral değerler açısından ne gibi etkiler yarattı?
En baştaki kaygılarım geçen bir buçuk yılın ardından artık yavaş yavaş azalmaya başladı. Belki de ben kanıksamaya başladım. Şu ana kadar ailece birbirimizi uzaktan da olsa moralli tutmaya gayret ettik. Korunmaya çalıştık. Evet, biraz daha yalnızlaştık, moralsizleştik. Bu süreçte Allah korusun ciddi bir şeyler oluverirse neler neler yaşarız, yaşarım çok düşündüm. Çocuklarımı, torunlarımı, kardeşlerimi, dostlarımı, sevdiklerimi, yeniden görememek, onları kucaklayamamakla ilgili kaygılarım zaman zaman depreşti, kabardı, köpürdü. Biliyorum ki, böylesi duygulardan en çok sanatçılar ve sanat insanları beslenir. Resimlerinin üretim aşamasında ressamların çoğu da zaten böylesi duygularla yüklüdürler ve de yalnızdırlar. Bu yaşadığımız yalnızlığın, mahpus halinin dünyayı ve yaşananları yeniden yorumlamamız için bir başlangıç olabileceğini umuyor, moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum. Neredeyse bir buçuk yıla yakın devam eden bu sıkıntılı sürecin bir türlü, sıra dışı yapıtlara, sergilere, etkinliklere dönüşeceğine inanmak istiyorum.
“Şu pandemi bir bitse, şunu yapacağım!” dediğiniz planlarınız neler?
Ertelenen sergimi açabilmeyi büyük bir heyecanla bekliyorum. Belki sayısı bini geçen kâğıt üzerine resimlerimin de içinde olduğu büyük bir sergi hayal ediyorum. Resimlerimin beni pandemi koşullarında bile koruduğu, yaşattığı gibi yarında, yarınlarda da koruyup, yaşatacağına olan inancımı her şeye rağmen koruyorum.
Bu soru sizin, istediğinizi sorun ve yanıtlayın!
Pandemi sürecinde en çok yarayı ilk başta sağlık çalışanları olmak üzere sanat insanları aldı. Devletten bir şey istediğimizden değil ama özellikle görsel sanatlar dünyasındaki sanat insanlarının, devletin aklına bile gelmemesinin benim için büyük bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyebilirim. Hadi biz neyse, o gencecik yolun başındaki ressamların yaşadıkları ekonomik ve psikolojik sorunlar için çok üzgünüm ama biliyorum ki bu sıkıntılı günler geçecek, bugünler ileride o gençlerin sanatlarını anlamlı kılan yaratıcılıklarını beslemiş anılara dönüşecektir. Yeter ki dayanabilsinler ve pes etmeyip bir türlü ayakta kalmayı başarabilsinler.
Tutku Gül – Tiyatro Sanatçısı
Bir türlü bitmeyen, ne zaman biteceği kestirilemeyen pandemi öncesinde ne yapıyordunuz?
Yeni Sahne ve Sanat Okulu açmıştım tam 2 ay sonra pandemi başladı.
Pandeminin ilk zamanlarında ne hissettiniz, çalışmalarınıza etkisi nasıl oldu?
İlk zamanlar biraz endişelendim ancak evde olmak ve kendi duygularıma zaman ayırmak nefes aldırdı diyebilirim.
Pandeminin ilk günlerinden bugüne, yaptıklarınızda bir değişiklik oldu mu?
Pandeminin ilk zamanları burnumuzu bile çıkarmadan evdeydik. Ancak şimdi işime gidiyorum, ders veriyorum. Aslında benim pandemi öncesi rutinim de böyleydi.
Salgın, sizin yaşama bakış açınızda moral değerler açısından ne gibi etkiler yarattı?
Moral olarak kendimi çok çok iyi hissediyordum ta ki sevdiklerimi kaybedene kadar. Hayatın saatinin yelkovanının akrebi kovaladığı kim bilir kaçıncı koşusunu yaşıyoruz? Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Öyle hemen enseyi karartmak yok.
“Şu pandemi bir bitse, şunu yapacağım!” dediğiniz planlarınız neler?
Anılarıma dönüp baktığımda ‘zaman’ denen mevhumun çarkları arasında çok güzel şeyler yaşadım ve sevdiğim hayata sevdiklerimle geri döneceğim. İletişim kurmanın, bağlantıda kalmanın, sarılmanın değerini çok daha iyi anladım. Herkesi doya doya öpeceğim, sarılacağım. Erteleme kelimesini kaldırdım artık yeni oyunlar yöneteceğim, yeni oyunlarda oynayacağım, yeni seyirciler, yeni oyuncularla tanışacağım…
Kapak Görseli: Habip Aydoğdu, “Kırmızı Ortadoğu”, Tuval üzerine akrilik, 2015, 140×200 cm., Sanatçı Koleksiyonu, Kültür Servisi
Serinin bir önceki yazısı: Pandemide Üretkenlik Meselesi III: Önder Aydın ve Kürşad Yılmaz