Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Şehre Meydan Bırakmamak, II. Bölüm: Ulus, Hükümet, Hergele(n)

Filmekimi
Okuma Modu

Bu yazıda Ankara için ilk olarak hatırlayabileceğimiz meydanlardan birincisi ilk adıyla Millet, daha sonra da Ulus adını alan meydandır. Lörcher Planı’nda da öngörülmüş olan bu meydan Jansen Planı’nda değiştirilmeden korunmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında meydanın bir yanında, ilk meclis binası olarak kullanılan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin binası bulunmaktadır. Bunun karşısında ise, Cumhuriyet’ten sonra düzenlenen “Belediye Şehir Bahçesi” yer almaktadır. Bu bahçe Cumhuriyet’in ilk yıllarında Taşhan ile birlikte Ankaralıların vakit geçirdiği yerlerin başında gelmektedir. İlk tasarlandığı biçimiyle Hâkimiyet-i Milliye Meydanı taşıt yolu içerisindeki bir ada olarak tasarlanmıştır. Meydan ilk tasarlandığı haliyle inşa edilmiş, Heinrich Krippel’in eseri olan “Ulus Heykeli”, 1927 yılında, Taşhan’ın önündeki bu meydana yerleştirilmiştir. İlk yapıldığı dönemde taşıt yolu Arnavut kaldırımından yapılmıştır. Anıtın kaidesi yayalar için bir geçiş alanı sağlamaktadır. Anıtın önünde bir havuz ve etrafından bitkilendirme yer almaktadır. 1930’da meydanın adı resmi olarak, dil devriminin de etkisiyle “Ulus” olarak değiştirilir. İstasyon yönünden gelindiğinde anıtın sağında o yıllarda Taşhan binası bulunmaktadır. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in erken dönemlerinde kimi zaman otel, kimi zaman hastane gibi çalışan Taşhan 1937 yılında yıkılarak yerine Sümerbank binası inşa edilir.

Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Meydanı

Ulus Meydanı 1950’li yıllara kadar ilk tasarlandığı haliyle kalmıştır. Ancak, 1947 yılında Erkek Öğretmen Okulu binasının yanması sonrası yerine 1954’de Ulus İşhanı binasının inşa edilmesiyle meydanda yapısal bir değişim ortaya çıkar. Ulus İşhanı ile birlikte Ulus Meydanı da yeniden tasarlanmış, genişletilmiş ve tamamen bir yaya alanı haline getirilmiştir. Zafer Anıtı eski yerinden şimdiki yerine taşınmıştır. Ulus İşhanı’nın tasarımı ile birlikte Ulus Meydanı, işhanının içinde bulunan avlular sistemi ile birlikte ele alınan ve yaşayan bir yaya meydanına dönüşmüştür. Günümüze kadar gelen Ulus Meydanı’nın bu tasarımı mimari bir tasarımın bir meydanı dönüştürmesi açısından ilginçtir. Daha sonraları 1967 Yılında Anafartalar Çarşısı’nın, daha sonra da 1980’lerde 100. Yıl Çarşısı’nın yapılması ile birlikte, Ulus Meydanı etrafındaki ticari ve yerel işletmelerle ve kamu yapılarıyla birlikte yaşayan bir kamusal alana evrilmiştir. 2000’li yılların başında Ankara Büyükşehir Belediyesinin Ulus Projelerinin gündeme gelmesine kadar olan süreçte Akman Bozacısı’yla, Miş Miş Kuruyemişçisi’yle, avukatlık ve sigortacılık bürolarıyla, Çankırı Caddesi’ndeki yaşamdan sızanlarla ve kamu kurumlarıyla birlikte işleyen Ulus Meydanı Ankara’nın bir nevi kalbi, vicdanı işlevini yerine getirmiştir.

1970’li yıllarda Ulus Meydanı

2000’li yıllarla birlikte Ankara Büyükşehir Belediyesinin “Ulus Tarihi Kent Merkezi Projesi” tartışmaları ile birlikte Ulus Meydanı’na ilişkin belli değişiklikler gündeme geldi. Modern Çarşı yangını sonrasında Ulus Meydanı çevresindeki yapıların yıkımı ve bölgenin tamamen yeniden yapılandırılması sıklıkla belediye tarafından dile getirilirken geçen zaman içerisinde meydanın çevresi işlevsel olarak ciddi bir kan kaybına uğradı. Son on beş yıl içerisinde çeşitli vesilelerde gündeme gelen ama hiçbir zaman yürürlüğe girmeyen koruma amaçlı imar planlarında meydanın kah önündeki taşıt yolu yayalaştırılarak genişletildiği kah Valilik Meydanı ile birleştirilerek büyütüldüğü, kimi zaman da Anafartalar Çarşısı ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü gibi yapıların yıkımı ile oluşan alanlar anlamsız bir boşluğa dönüştürüldüğü izlendi. Bu tasarıların herhangi birisi şu ana kadar gerçekleşmediyse de yeni Büyükşehir Yasası sonrasında meydanın etrafındaki tüm yapıların mülkiyetinin Büyükşehir Belediyesine geçmesi, Anafartalar Çarşısı esnafının boşaltılması gibi gelişmeler meydanın yakın zamanda değişikliğe uğrama ihtimalinin giderek arttığını göstermektedir.

Ulus Meydanı’nın hemen karşısında, Ankara Valilik binasının ön kısmında bulunan bir diğer meydan olan “Hükümet Meydanı” da tarihsel süreçte tasarım farklılaşmalarına uğramakla birlikte günümüze kadar ulaşan meydanlardandır. Lörcher Planı’nda kamu yapıları arasında tamamen taşıt yollarından ayrılmış bir şekilde tasarlanmış olan Hükümet Meydanı daha sonra Jansen Planı’nda da yerini almıştır.

Lörcher Planında Hükümet Meydanı
1927 Yılında Hükümet Meydanı (Yavuz İşcen Arşivi)
Günümüzde Hükümet Meydanı

Ankara Valiliği ile Gümrük ve Tekel Bakanlığı gibi kamu kurumlarının önünde bulunan Hükümet Meydanı’nın zamanla içerisindeki bahçe ve havuz unsurları kısmi değişikliklere uğramış olsa da meydan çok büyük bir değişim geçirmeden günümüze ulaşmıştır. Ancak, özellikle son yıllarda alınan güvenlik önlemleri ve kamuya ait makam araçlarının otopark olarak kullanımı gibi sebeplerle meydanın giderek insansızlaştığı görülmektedir. Oysaki Hacı Bayram ile Ulus Heykel Meydanı arasında bir geçiş alanı gibi konumlanmış olan bu meydanın konumu oldukça önemlidir. Gelinen noktada meydan, etrafındaki diğer kamu yapılarıyla birlikte yeni kurulan bir devlet üniversitesi olan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinin yerleşke alanına dönüşmüştür. Üniversite yetkililerinin yaptıkları açıklamalardan meydanda bazı kazı ve düzenlemelerin yapılacağı, tarihi eser bulunan alanların cam ile kaplanacağı ve sergileme mekânına dönüştürüleceği anlaşılmaktadır. Ancak, Türkiye’de üniversitelerin yapı ve işleyişleri düşünüldüğünde Hükümet Meydanı’nın kentten kopuk bir üniversite iç bahçesi ya da tören alanı olmaktan nasıl korunacağı önemli bir sorun alanı oluşturmaktadır.

Ulus Meydanı’nın açıldığı çarşılardan çıkılıp Posta Caddesi’nden aşağıya doğru inildiğinde ise İtfaiye Meydanı ile karşılaşılır. Ankara’nın belki de tarihsel olarak en eski doğal meydanlarından olan İtfaiye Meydanı, 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başlarından beri yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Halk arasında “Hergele(n)” Meydanı olarak da anılan bu yer, Cumhuriyet öncesi dönemde ve 1960’lı yılların sonuna kadar Ankara’ya gelenlerin ilk indikleri bir ulaşım ve konaklama alanı olarak işlev görmüştür. Ankara’nın planlanması sürecinde bu durum tespit edilmiş olsa gerek ki, ilk olarak Lörcher Planı’nda Hergelen Meydanı’nın birbirine açılan ve bir meydanlar sistemi olarak tasarlanması öngörülmüştür. Ancak, bu tasarı gerçekleşememiştir. Yine de Ulus Meydanı’na açılan çarşıların tasarım fikirleri arasında bu düşüncenin etkili olabileceği söylenebilir.

Lörcher Planında İtfaiye (Hergelen Meydanı)
Lörcher’in İtfaiye (Hergelen) Meydanı öngörüsü

Uzun yıllar boyunca kendi doğal gelişim süreci içerisinde bitpazarı olarak da anılmaya başlanan meydanın bulunduğu alan 1990’larda yeniden ele alınmıştır. Murat Karayalçın’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, İmar Dairesi Başkanı olan Prof. Dr. Raci Bademli’nin katkılarıyla Hergelen Meydanı ile ilgili olarak bazı tasarım çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalarda meydanın katı bir tasarımından çok görsel bir unsur ve çekim noktası olarak ele alınması için kamusal sanat eserlerinin kullanılması alternatifi üzerinde durulmuştur. Bu amaçla Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi karşısında da bir eseri bulunan ve anıtsal kamusal sanat eserleriyle tanınan Rolph Westphal’ın bir eseri meydana yerleştirilmiştir. Eser, brüt betondan konik bir parça ile farklı açılarla yerleştirilmiş renkli sütunlardan oluşmaktadır. Ancak, bu tür çabalar meydanın Ankaralılar tarafından bir meydan olarak algılanmasına ve kullanımına katkıda bulunamamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde İtfaiye Meydanı bir tarafı spot dayanıklı eşya sektörünün, gecekondu misali telefoncular çarşısının ve araç otoparkının işgali altında meydan niteliği bulunmayan bir alana dönüşmüştür.

İtfaiye Meydanı açısından ilginç olan 2010 yılından sonra gündeme gelen cami projesi ile birlikte “meydan” kavramının yeniden gündeme gelmiş olmasıdır. Daha önce otopark olarak kullanılan alanda bir cami yapılmıştır. Bu caminin etrafında bir meydan yapılması ve caminin yakın çevreden algılanır hale getirilmesi cami fikri ilk konuşulmaya başlandığı andan itibaren bir şekilde kamu kurumları tarafından kabullenilmiştir. Bu amaçla önce caminin Posta Caddesi tarafındaki telefoncular çarşısı ile Rolph Westphal’in eseri yıkılmıştır. Ardından TİKA binası ve en son olarak da İller Bankası yıkılarak caminin etrafında bir meydan oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak, günümüzde caminin etrafında oluşan bu boşluğun bir kent meydanı işlevinden çok uzak kaldığı görülmektedir. Sonuçta Ankara’nın ilk planlarından birinde öngörülen, sonra da çeşitli dönemlerde farklı amaçlarla benimsenen meydan fikri bir türlü gerçekleşememiştir.

Rolph Westfall’in Eserinin Yıkımı
İller Bankası yıkılmadan önce İtfaiye (Hergelen) Meydanı ve Melike Hatun Camisinin Havadan Görünümü

III. Bölüm: Kızılay, Tandoğan, Zafer Meydanları, 24.07.2018

Artnova

Paylaş:

İlginizi Çekebilir