“Soytarılar, sahne sanatçılarının hayatlarındaki zorlukları anlatan, savaş karşıtı, acıklı bir güldürü: Yaşamın ta kendisi.”
Ppavelkıç’ın yazıp Kara D.’nin yönettiği Soytarılar 2024 adlı oyun Ankara’da, Sahne 367’de sahneleniyor. Üç soytarının günümüz sisteminin içinde bocalamasını konu alan oyunda karakterlere Naz Göktan, Alper Çankaya ve Faysal Can Dakni hayat veriyor. Bu trajikomik hikâye aslında hayatta hepimizin içine düştüğü karmaşayı ve insanın nihayetinde yok olacağını bildiği sona doğru çaresizce ilerleyişini anlatıyor. Daha önce farklı tiyatrolarda sahnelenen oyun, bu sefer Sahne 367’de Soytarılar 2024 adıyla post-modern uyarlaması ile izleyiciyle buluşuyor.
“Hatta bir soytarının ne evi ne de yurdu vardır. O bütün dünya insanlarının dilleriyle konuşur…”
Hakiki kimlikleri belirsiz üç soytarının hikâyesini anlatan oyunda, hayatın göz ardı ettiğimiz ironik gerçekleri sunulurken mekan dünya, zaman döngüsel, olay ise hep aynı seçiliyor. Ne yazıktır ki, insanoğlu yaşadığı hatalardan ders çıkarmama ve sorumluluk almama konusunda inatçı davranıyor. Üstelik maalesef bu durum gelecekte de değişmiyor. Soytarılar güldürürken düşündürüyor, çok düşünenleri ise ancak şanslıysak ağlatabiliyor.
“Dünyanın artık doğrulara ihtiyacı var… Korkmadan çekinmeden doğruları söyleyecek soytarılara ihtiyacı var herkesin… Birçoğu doğruları söylerken işini ailesini ve mevkini kaybedebilir ama soytarılarınsa günlerinden ve makyajlarından başka kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur. İnsanların gülmeye ihtiyacı var, yıkılmış kentlerin ve ağlayan çocukların gülmeye ihtiyacı var.”
Daha evvel başka tiyatrolarda da sergilenen oyun insanların ekmek kavgası uğruna olmadık hallere düşmesiyle inceden inceye alay ederken esasında yaşamın gerçeklerinden bir kesit sunarak bizleri kendimizle yüzleştiriyor. Soytarılar yer yer büyük laflar etmelerinin ardından hayatlarını değiştirmeden ve hiçbir sorun yokmuşçasına yollarına devam ediyor.
“Riki dünyanın en meşhur sinek yetiştiricisidir. Veee Papi, aptalların şampiyonuuu… Veee Buko, hayatında hiç gülmemiş insanı bile güldürür… Burayaaa… Burayaaaa… Sevgili seyirciler, burayaa, burayaaaaaa…”
Oyun, esasında kapitalist düzene karşı mücadele eden günümüz aydınlarının savaşını konu alıyor. Gerçeğin peşinde koşup düzene teslim olmayan üç arkadaşın hazin ancak bir o kadar azimli çırpınışı işleniyor. Günümüzde soytarılarla temsil edilen medya sektörünün eğlence âleminde ve ekonomik çarklar içinde sistem tarafından kullanılanların hikayesi aktarılıyor. Günün sonunda eleştirel düşünce gücüne sahip olanların kendi toplumuna nasıl yabancılaştığının acıklı anlatısı ele alınıyor. Esasında politik bir eleştiri olan Soytarılar, gerçekleri soyut, dolaylı ve alışılagelmişin dışında bir yöntemle anlatarak izleyiciyi düşündürüyor.
“Her an her dakika yabancılaştığınız ülkenizde yaşamaya gayret edin. Arsızlığın, hırsızlığın kol gezdiği topraklarınızda ‘erdem’ kavramını kendinizle tartışın. Geceler boyunca uyumadan ‘acaba nasıl değiştirebilirim’ sorusuyla beyninizi meşgul edin. Susun. Konuşmayın. Sabitlendiğiniz küçük ekranın içine başka dünyalar eklemeye çalışın. Küfredin. Sabredin. Şiiiişttt!… Şimdi Uyku Vakti!”
Post-modern bir açıyla yorumlanmış olan Sahne 367’nin Soytarılar 2024 oyunu ise geçmişi olduğu kadar geleceği de eleştiriyor. Alışılmış oyunların aksine ışıklar, müzikler, tüplü bir televizyon ekranı anonsları ve dansları ile soyut bir biçimde gerçekliği ve düzeni sorgulatıyor. Özellikle ışık ve koreografi etkileyici biçimde öne çıkıyor. Her geçen gün kayıplar vererek ve sona yaklaştığını ve mücadelesinin çaresizliğini bile bile ilerlemeye devam eden idealistlerin savaşını izlemek seyircinin içini acıtıyor ve neredeyse yerinden kalkıp müdahale etme arzusu uyandırıyor.
Üç kişilik oyunda oyunculuklar öne çıkarak izleyiciyi etkiliyor. Rol arkadaşları da ‘Madam’ adlı rolüyle yine Sahne 367’de canlandırdığı tek kişilik oyunuyla Sadri Alışık Genç Yetenek, Sanat Kurumu Övgüye Değer Kadın Oyuncu, Arman Talay Tiyatro ödüllerine layık görülen Naz Göktan’dan aşağı kalmıyor. Oyunculuklar senaryonun ve küçük sahnenin de verdiği etkiyle izleyicinin içine dokunuyor.
“Soytarılar var olduğu sürece güldürmeye devam edecekler. Gülen insan kötülük düşünmez…” (Belki de hiç düşünmez.) – Sahne 367
Reşit Galip Caddesi’nde yer alan Sahne 367, sınıf arkadaşlarından meydana gelen ve “Anlatılacak çok hikaye, az zaman var,” düşüncesiyle yola çıkan bir ekipten oluşuyor. Adını ekibin öğrencilik yıllarında buluştuğu 367 no’lu derslikten alan oda tiyatrosu, toplumsal eşitlikten yana duruyor ve deneysel işlere imza atmayı amaçlıyor.
Son zamanlarda özellikle İstanbul’da daha çok gündemde olan oda tiyatroları küçük mekânların ufak bir sahne kullanarak oyun sergilenmesinden meydana geliyor. Esasında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yersizlikten dolayı dar yerlerin tiyatro olarak kullanılmasıyla doğmuş. Seyircisi ve oyuncusu az kişiden oluşan oda tiyatrolarında ayrıntılar ve diyaloglar önem kazanıyor. Günümüzde oda tiyatroları yalnızca maddiyatla çalışan zihniyetlere karşı paranın birinci sırada yer almadığını gösteren en güçlü duruşlardan birini temsil ediyor. Deneysel tiyatro ise yeni oyun biçimlerini deneyen tiyatro alanı, özgür ve yaratıcı bir deneyim olarak ortaya çıkıyor. “Deneysel” sanat kavramı ilk olarak 1880’de Emile Zola tarafından natüralizm akımı altında tanımlanmış. Deneysel oyunlar, belli bir metinden yola çıkarak veya tamamen özgün çalışma olabiliyor.
Belki de oyuncu Demet Evgar’ın dediği gibi “Sadece iktidardakilerin değil, hayatta herkesin bir soytarıya ihtiyacı var.” Eğer izlemediyseniz gidip Soytarılar 2024‘ü görmekte fayda var. İçinizdeki vicdanın sesi ve isyancıyla yüzleşmeye cesaretiniz varsa tabii.