Pusu'laYaşam

Ankara Dolmuşları

Kentin ulaşım ağının hatrı sayılır miktardaki yükünü çeken Ankara dolmuşları, şehrin içinde kendine has bir kültür oluşturmuş durumda. Okula, işe, arkadaşlarıyla buluşmaya dolmuş kullanarak giden her Ankaralı, bu kültürü muhakkak fark etmiştir. Dolmuşçuların kendi aralarındaki gizemli diyaloglar, bitmek bilmeyen yarışlar, yolcuya hitap etme stilleri gibi bir sürü noktada bu kültürü yakalarsınız. Biz de bir parçası olmaktan gurur duyduğumuz bu kentin en önemli unsurlarından olan dolmuş kültürüne dair birkaç şey fark ettik. Mesela;

– Dolmuşçu abilerimiz aralarındaki hırçın rekabete rağmen yardımlaşırlar.
Bir arkasındaki şoförü arayıp ‘’Bıraktım sana 3 tane,’’ diye bir cümle sarf eder. Anlarsınız ki bir önceki duraktan 3 adet yolcu almamış. Bu ne güzel bir yardımlaşmadır…

– “Çökelim hocam, polis var.”

Bu cümleyi şehrin merkezi yerlerine yaklaşınca duyarsınız. Sebebi malumdur. Bu noktada diretmeyip uygun bir boşluğa çökmek gerekiyor.

– ”Bi’ ilerleyelim, yardımcı olalım,” cümlesi olmadan dolmuş yolculuğu düşünülemez.
Haykıracak nefesiniz kalmasa bile, o aracın dolduğuna asla ikna olmayan sürücü… Bir süre sonra yolculardan ‘’Şoför bey kapıyı dikkatli açın düşmeyelim,’’ cümlesi yükselmeye başlar.


– Saat 10’daki araca son dolmuş der ama 11’de hatta 12’de de bulursunuz.

Siz yine de tedbirli olun, saat 10 hakikaten son dolmuş olabilir. Güvenpark’ta sabahı bulmak durumunda kalmayın.

– 4392 nerede?  -Geçti o geçti!
4392 kim, alternatif bir evrende miyiz, kimin hangisi olduğunu nasıl akıllarında tutuyorlar?! Akıllarda bir sürü sorunun oluşmasına sebep olan bir durumdur. Saygı duyulur.

– Yüreği ağza getiren hız yarışlarına maruz kalabilirsiniz.

Birbirlerini geçmek için yapmayacakları şey yoktur. Yarışı kazanan camdan kafasını uzatıp alaycı bir bakış atar, kaybeden de sessiz sessiz söylenir, telefonla birini arar, yarışı kazananı şikayet eder…

– Vakti doldurmak için aşırı yavaş giderler.

Bir keresinde gerçekten sinirlenip ‘’Abi daha yavaş git de yarın varalım,’’ deyivermiştim. Şoför bey bu çıkışıma kızmış olacak ki beni indirene kadar söylendi. Abiciğim anlıyoruz bu işler senin kafana göre olmuyor da, bizim de işimiz gücümüz var.

– Her dolmuşçunun kendi iç dünyasını yansıttığı süsler, yazılar, kendi alanları bulunur.
İşte buna bayılıyorum… Kimisi aynanın bir köşesine Atatürk resmi iliştirir, kimisi kızının adını süslü bir fontla yukarı kısma kocaman yazdırır… Kimisi de iç dünyasını anlatan birtakım sözlerle kendini ifade eder. Dolmuşa binmenin en zevkli tarafı da bu parçaları keşfetmek oluyor.

– Sevdiği şarkı çıkınca sesini açar, mecburen dinlersiniz.
Eğer kulaklık yoksa o mecburiyet hali biraz can sıkıcı olabiliyor ama olsun… 

– Bazılarının mutlaka yanında 1 ekürisi olur, ön koltuğa oturur, paraları falan hep o alır.
Bu eküriyle bıraksanız sabaha kadar konuşabilirler. Farklı durakların dedikodusu yapılır, siyaset konuşulur, şoförün eniştesinin Haymana’da aldığı arsada piknik yapma hayalleri kurulur. Ön tarafa yakınsanız bu muhabbetleri dinlemek zorunda kalırsınız.

– Sabahları dolmuşçuya tüm para vermeyin, azarlar.
‘’Ben bu saatte bu parayı sana nasıl bozayım?!’’ diye serzenişlerde bulunabilir ama sakın alınganlık göstermeyin. Adamın bozuğu yok…
– Bazen de, nadiren de olsa, para üstü olmadığı için sizden hiç para almaz, sevabına bırakır.
Koltuğun arkasından kafasına sarılıp ‘’Canım abim benim be,’’ diye ağlamak istersiniz.


-Boşsa 3 km hızla gider doluysa 300 km.

Bu da maddi bir stratejidir, mecburdur nihayetinde. 

– Dolmuşların büyük bir kısmının içi dışı rengarenktir. ‘’Pardon şurada bir yerlerde gri diyenler olacaktı,’’ dermişçesine salına salına süzülürler.
– Parayı vermeyeni veya üstünü alamayanı iyi takip ederler.
Önce kırmadan birkaç ortaya söylerler parasını gönderemeyen, üstünü alamayan var mı diye. Parayı vermeyenden ses çıkmazsa doğrudan ona hitap eder. O saatten sonra cesaretiniz varsa paranızı uzatmazsınız…
Güvenpark fotoğrafları için Işıl Selen Çiçek’e teşekkür ederim. 

Bir Cevap Yazın