Getting your Trinity Audio player ready...
|
13 Ekim 2024 tarihinde Goethe-Institut Ankara’da, Yermekân ortaklığında önemli bir retrospektif etkinlik düzenlendi. 1944 yılında Çekya’da doğan ve 2014’te Berlin’de hayata veda eden film yapımcısı ve yönetmen Harun Farocki üzerine düzenlenen etkinlik, ön çalışmaları geçtiğimiz bahar ayında başlayan oldukça ilginç bir konseptin kapanış buluşmasıydı. Ben, Harun Farocki’den bu etkinlikler vesilesiyle haberdar oldum ve tanıştığıma da oldukça memnunum. Kim olduğunu benim aktarmam eksik kalır. Merak edenler kendisi adına kurulmuş web sayfasına bakabilir.
Bu etkinlikler dizisinin ön hazırlıklarından “Labour in a Single Shot” (LiSS) atölyesinin Ankara’da düzenlenecek olması vesilesiyle haberdar oluştum. Tabi o zaman tasarlanan etkinlik paketinin ebatlarından habersizdim. Atölye’nin Ankara’da yerelleşmesi için gerekli ön çalışmaya destek olabilecek, bu gibi konularla ilgili bir öğrenci tanıyıp tanımadığım sorulduğunda Ankara üzerine vermekte olduğum yürüyüş etnografisi dersinin katılımcılarından Umay Begüm Külekçi’nin (ODTÜ-SOC), dersin işleyişine katkıları ışığında doğru bir adres olacağını düşündüm. Kendisi Ankara’nın sosyolojik bir kent profilinin çıkarılması konusunda oldukça değerli bir destek sundu. Sonrasında olaylar hızla gelişti.
Öncelike nedir bu “Labour in a Single Shot” atölyesi? Bir noktaya kadar anladım ama işin doğrusunu öğrenmek için mikrofonu atölyenin eş-yürütücüsü Hazel Kılınç’a uzatalım:
“Projenin web sitesinden de görebileceğiniz üzere bugüne dek pek çok farklı ülkede ve şehirde yapılmış bir atölye ve Türkiye’de de ilk kez Ankara’da yapıldı. Goethe-Institut işbirliğiyle Yermekân’da gerçekleştirilen bu atölye çalışması iki günlük bir pop-up sergiyle son buldu. Atölyede yirmi katılımcı yer aldı: Alinur Bağcı, Bekir Efe Demetgül, Cihan Ekiz, Çağatay Yiğit, Çağla Gillis, Defne Kırmızı, Ecrin Akkaya, Erinç Ulusoy, Esra Oskay, Fulya Balkar, Lara Tan, Mahir Kalaylıoğlu, Naz Almaç, Naz Önen, Naz Temizdemir, Nermin Pınar Erdoğan, Oğuz Sağdıç, Osman Şişman, Saime Uyar ve Zeliha Karakoca. Emeğin türlü biçimleri ve kamerayla nasıl kayda alınabileceği -hem teknik hem de fikirsel anlamda- üstüne üç hafta çalıştık. Çıkan işler sonucunda mikro ölçekte Ankara’nın ve bir anlamda da makro ölçekte Türkiye’nin emek üstünden kısa ve özet bir portresinin çizildiği söylenebilir. Yine web sitesinde görebileceğiniz üzere her şehir için özel olarak toplanmış bazı veriler var, üretilen filmleri de bu verilerle birlikte görmek daha farklı bir okumayı da beraberinde getiriyor. Yakın zamanda Ankara verileriyle birlikte tüm çalışmalar da bu arşivde yerini bulacak. Her şeyin çok hızlı dönüştüğü/değiştiğinden bahsederken bugün Ankara için emeğin ne anlamlara geldiğini kayda düşmenin anlamı da çok bence, bu yazının da kayda düşülmesi gibi, çok teşekkürler o sebeple.”
Hazel Kılınç, atölye fikrinin ilhamının Farocki’nin Workers Leaving the Factory (1995) filminden geldiğini söylüyor ve bu film de sinema tarihinde “ilk film” diye anılan Louis Lumière’in Workers Leaving the Lumière Factory (1895) filminin yüzüncü yılına bir selam olduğunu hatırlatıyor. İlki 2011 yılında, Farocki ve eşi Antje Ehmann’nın eş-yürütücülüğünde Lizbon’da düzenlenen LiSS atölyeleri, Farocki’nin 2014 yılındaki vefatından sonra da eşinin girişimiyle sürdürülüyor. Bugüne kadar Bangalore (Hindistan – 2012), Kahire (Mısır – 2012), Buenos Aires (Arjantin – 2013), Lodz (Polonya – 2013), Vilnius (Litvanya – 2017), Chicago (ABD – 2019), Varşova (Budapeşte – 2020) ve Berlin (Almanya – 2020) gibi dünyanın farklı köşelerinde 21 kentte düzenlenmiş. Goethe-Institut’ün desteğiyle Antje Ehmann’nın ziyaret edilen kentlerde bir eş-yürütücüyle düzenlenen atölyelere dayanan etkinlik kapsamında üretilen işler bir kapanış sergisiyle kamuya sunuluyor ve sonrasında Internet üzerinden erişime açılıyor. İsminden de anlaşılacağı üzere LİSS atölyelerinin odağında Farocki’nin kariyerinden doğru anlamını kazanmış “emek” meselesine dair bir soruşturma (investigation) arayışı var. Fakat atölye kapsamında bu mesele oldukça geniş bir yelpazeden tanımlanıyor, “ücretli ve ücretsiz, maddi ve manevi, geleneksel açısından canlı veya tümüyle yeni.”
Atölyenin bir diğer önemli bulduğum yanıysa böylesi geniş bir yelpazeden tanımlanmış emek meselesine dair, misafir olunan kentlerde çıkılacak imaj-avcılığından elde edilen malzemenin nasıl işleneceğine dair getirdiği sınırlılık. Katılımcılardan; kameranın statik, yatay veya hareketli kullanılabilir olmasına karşın her biri tek çekimde çekilen bir ila iki dakikalık uzunlukta (kesmelere izin olmayan) videolar üretilmesi bekleniyor. Katıldığım etkinliklerden anladığım, bu yaklaşım da Farocki’nin biyografisinden doğru şekilleniyor. Henüz geçtiğimiz yüzyılın başında, tarih sahnesine yeni çıkan teknolojik bir kayıt aracı olarak kameranın nasıl kullanılacağı ve bu yeni araçla üretilen imajlarla ne yapılacağına dair 1920’lerin Almanya (Ruttmann) ve Rusyası’nda (Vertov) başlayan denemelerden 1980’lerin bilgisayar oyunlarına kadar uzanan tarihte bir ara (geçiş) kuşağından üyesi olmasına dayanan bir mesele olduğu hissediliyor. Lumière’e verdiği selamdan da anlaşılan bir kuşak farkındalığı.
Peki bu ilginç etkinlik paketinde neler vardı? Şimdi de mikrofunu Goethe-Institut Ankara’dan Linda Rödel’e uzatalım:
“Retrospektif çerçevesinde Farocki’nin külliyatına erken döneminden son işlerine kadar 15 film ve video enstalasyonunu kapsayan geniş bir bakış sunmaya çalıştık. Davet ettiğimiz konuşmacılarla ise Farocki’nin güncelliğini, işlerinin günümüz kültür ve sanat üretimi için halen bir ilham kaynağı olup olmayacağu sorusunu irdelemek istedik. Konuşmacı olarak programımızda yer alan Hasan Cem Çal, Deniz Tortum ve Serdar Kökçeoğlu bu soruya çeşitli cevaplar verdi, hepsini yakında Youtube’a yükleyeceğimiz kayıtlardan dinlenebilir. Retrospektifin en heyecan verici kısmı, “Labour in a Single Shot” atölyesini Ankara’da gerçekleştirebilmekti. Yermekân ile beraber bu workshopu gerçekleştirmek etrafında bir etkinlik programı hazırlamak çok keyifliydi; Türkiye’de böyle bir retrospektif için anlamlı bir çerçeve çizmek konusunda verdikleri fikirleri, bütün bu programı beraber çizip gerçekleştirebildiğimiz için Yermekân’a çok teşekkür ediyorum.”
“Harun Farocki Retrospektif” etkinlikler serisi “Labour in a Single Shot” açık çağrısının 26 Temmuz’da yayınlanmasıyla başladı. LiSS, Ankara’da Yermekân’ın evsahipliğinde 16 Eylül ve 4 Ekim tarihleri arasında Antje Ehmann ve Hazel Kılınç’ın eş-yürütücülüğünde tamamlandı.
16 ve 29 Eylül 2024 tarihlerinde ise atölyeyle eş zamanlı olarak Goethe-Institut Galeri Vitrin’de Farocki’nin erken dönem filmlerinden, Vietnam Savaşı’da ve bu savaşta kullanılan kimyasal silahların üretiminde endüstrinin rolüne eleştirel bir bakış sunan kısa deneme filmi “Söndürlemeyen Ateş” (1969) filmi sergilenmeye başlandı. Bu kamusal gösterim hemen ardından Farocki’nin göçün temsilleriyle ilgili kavramsal bir eleştiri denemesi olan “Enformasyon” (2005) başlıklı video-yerleştirmesi yine aynı vitrinde, 30 Eylül ve 13 Ekim 2024 tarihleri arasında ziyarete açıldı.
Bu gösterimler sürerken LiSS kapsamında pişen işler 4 Ekim’de Yermekân’da açılan iki günlük bir pop-up sergiyde ziyarete açıldı. Sergide ayrıca Harun Farocki’nin İşçiler Farbrikadan Çıkarken” (1995) ve “Karşılaştırma” (2009) filmleri gösterildi. İlgilisi için atölye ve sergiyle ilgili Uğurcan Kaçmaz’ın “Görsel İşçilik: Emeğin Sinematik Temsili” başlıklı değerlendirmesini özellikle anmak isterim. Zira bu yazının taşıyabileceğinden çok daha fazlasını anlatıyor.
12 Ekim 2024 tarihinde ise Hasan Cem Çal’ın yürütücülüğünde düzenlenen “Operasyonel İmge Nedir?” başlıklı takipçi bir etkinlik düzenlendi. Ekinlik kapsamında Farocki üç filmi ve video enstalasyonları üzerinden teknoloji, politika ve savaş arasındaki kesişim üzerine bir tartışma yürütüldü.

Ve son etkinlik ise 13 Ekim tarihinde düzenlenen “Farocki’ye Bugünden Bakmak” buluşması oldu. Dolayısıyla yazın ortasından güze uzanan bu uzun dönemde Ankara’da birbirinden farklı kalibrelerde bir Farocki atağı yaşamış oldu. Bir yönetmenle tanışmak için daha ne olsundu…
Hasan Cem Çal moderatörlüğünde yönetmen Deniz Tortum ve Serdar Kökçeoğlu katılımıyla gerçekleştirilen son etkinlik kapsamında yönetmenlerin Farocki külliyatından seçtiği beş filmin gösterimi üzerine neden bu filmleri seçtiği ve Farocki’nin kendi yönetmenlik biyografilerine düşen gölgesi üzerine konuşuldu. Serdar Kökçeoğlu, seçtiği “Gegen-Musik” (2004) filme ilişkin notu önemliydi. Farocki bu filmde bizi Walter Ruttmann’ın “Berlin: Büyük Bir Şehrin Senfonisi” (1927) ve Dziga Vertov’un Moskova’da geçen “Kameralı Adam” (1929) filmlerinde imajlarla yapmak istedikleri şeyin 2000’lerin dünyasında CCTV kameraları gibi gözetleme teknolojilerine bakarak bir anlamda (acaba) gerçekleşmiş olup olmadığı hakkında (görsel) düşünmeye davet ediyordu. Aslında 2012 ve 2017 yılları arasında yayımlanmış dört ayrı filmden oluşan bir set olan “Paralel” serisi ise Deniz Tortum’un seçimiydi. Benim için tanımlaması güç ama 1980’lerden günümüze bilgisayar oyunlarında tasarım teknolojisinin sadece dikey-yatay çizgiler ve kareler kullanmaya imkan veren sınırlılıkları içinde ağaç, bulut, ateş ve su gibi arkaplan imajlarının nasıl değiştiğe bakan görsel bir arkeolojiydi. Sonrasında ise oyunlardaki karakterlerin (Tortum’un deyimiyle) etnografisine soyunan ve böylece (bir anlamda) insanın 30 yılda kendine inşa ettiği simülasyon üzerine bir tür meta-sorgulamaydı diyebilirim. Hasan Cem Çal’ın yetkin moderasyonunun benim gibi yönetmeni tanımayan ve konulara çok aşina olmayanlar için meselenin içine girilmesini kolaylaştırdığını ayrıca belirtmeliyim.
Katılabildiğimde etkinliklerde kulak misafiri olduğum sohbetlerden anladığım (ve anlaşılır olan) bu etkinlik serisinin Ankara’da düzenlenmesi öyle kendiliğinden, kolayca gerçekleşmiş bir süreç olmamış. Kültür ve sanat alanında düzenlenen birçok etkinlik için geçerli bir durum, maalesef. Bu nedenle Linda Rödel ve Ekin Kula, Hazel Kılınç ve Zeynep Üçöz’e Ankara’ya böylesi bir deneyim kattıkları için kendi adıma teşekkür ederim.