Her şehre, diğer mevsimlerden daha çok yakışan bir mevsim vardır. Filmlerin yalancısıyım ama New York sonbahar şehridir; romantik ve hüzünlüdür. Barcelona en çok yazın güzeldir; kızgın kumlardan serin sularına atlamak insanın içini kıpır kıpır yapar, Gaudi’nin renkleri gibi. Her ne pahasına olursa olsun Moskova’ya kışın gidilir, çünkü o şehir en çok bembeyazken güzelliğinin hakkını verir. Gökyüzü berraktır, sağ üst köşede güneş, tam karşıda tüm güzelliğiyle Vezüv vardır; Napoli’nin mevsimi ilkbahardır. Peki ya Ankara en çok hangi mevsimde güzeldir?
Yazın herkes deniz kenarına akın ederken şehrinde kalmak zordur, ama gerçek Ankaraseverler için bu bir fırsattır! Yazlıkçılar güneye, öğrenciler baba evlerine gitmiştir; zaten çok da boğucu bir kalabalığı olmayan şehrimiz boşluğuyla hepten keyifli hale gelmiştir. Geniş kenarlı hasır şapkanla Kızılay’da yürümek hala biraz garip kaçsa da termosunu ve kahvaltılıklarını kapıp sıcak bastırmadan Botanik Park’ta yapılan bir kahvaltının tadı başkadır. Parmak arası terliklerinle sokakları arşınlarken kulaklığında o yazın hit şarkısı mutlaka bir kere çalar, kaçınılmazdır. Staj yapıyorsan şayet, mesai bitiminde ilk otobüsle Kızılay’a gidip soğuk bir bira içmek adettendir. Açık hava film gösterimleri ve yaz konserleri ile hafta sonları şenlenir. Her şey bir yana, Ankara’da yazın en güzel tarafı gündüz ne kadar sıcak olursa olsun akşam üstüne bir şal alma ihtiyacı duymaktır.
Yazdan sonbahara geçişin biraz buruk bir tarafı var. Rutinlere dönüş, ders seçimleri, arka raflardan çıkarılan ceketler… Ankara’da öğrenci olan herkes, her eylülde mutlaka bir Olgunlar çıkartması yapar. Devlet tiyatroları yeniden perdelerini açar, Ulus yolları gözükür. Akşam eve dönüşler zorlaşır çünkü Ankara ayazı yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlar. Mevsim geçişinin burukluğunu yaprakların üstünde hışır hışır yürümek biraz olsun telafi eder. Kim ne derse desin; Ankara’da sonbaharın en çok yakıştığı yer ODTÜ kampüsüdür. Mezunlarının en büyük özlemidir…
Ankara’da sonbahardan kışa geçiş hiçbir zaman tam olarak anlaşılmaz. Bir anda kendinizi ayazın ortasında buluverirsiniz. Üst geçitten geçerken soğuktan gözünüz yaşarır ve gözyaşınız donar. Termal tayt ve içlik ayrılmaz parçanız olur. Havanın kuruluğundan ellerinizin üzeri çatlar. Bir paket kestane alıp ellerinizi ve içinizi ısıtıverirsiniz. Ankara’da kış, size hayatta kalmayı öğreten en önemli derstir. Karın yakışmadığı şehir olmadığı gibi, Ankara da bembeyazken çok güzeldir. Kuğulu Park’a en çok yakışan mevsimdir kış bana kalırsa. Central Park da neymiş bizimkinin yanında!
İlkbahar tüm romantikliğiyle gelip çattığında, çok uzun ve zor geçmiş bir kışın yorgunluğu vardır Ankaralılarda. “Bunu giysem akşam dönüşte üşür müyüm?” soruları başlar, ceket üstüne alınan battaniye şallar akşamların kurtarıcısı olur. Eymir’e gitmek için en güzel zamandır ve bunu herkes bildiğinden Eymir girişinde uzun sıralar beklenir. İçeri girince doğanın güzelliği her şeyi unutturur. Finaller kapıdadır ama çimlerde takılmaktan kendini alamaz Ankara gençleri, bahar dönemlerinde bir kırık not kontenjanı her zaman vardır. Tüm şehir sapsarı ve pespembe çiçekli ağaçlarla dolar. O çiçeklerden birini alıp, kulağının arkasına takar sevdiğin. Ankara’da en kısa süren mevsim ilkbahardır; ama Ankara ilkbaharda hiç olmadığı kadar güzeldir!