Martıya simit atmaktan çok başkadır kuğuyu simitle beslemek. Kavaklıdere’ye ismini veren derenin kurumasından değildir belki üzüm bağlarının yok olmasına sebep ancak suya hasretinde ve su kuşuna yaklaşımında etkendir Ankaralı’nın damarlarının kurutulması. En nihayetinde her şeyin başı sudur.
Lavarla martıya simit atmaz, kuğuya simit uzatır.
Anlatmaya niyetli olduğumuz hikaye, Kavaklıdere’nin adına etken ilk yarımı; 90 yıl önce dikilmiş kavak ağaçlarının günümüze kalanlarını içeriyor. 1977 senesinde Kuğulu Park’ın çevre planlamasını çizen ve uygulayan ziraat yüksek mühendisi Sn. Ender Topuz’a Kuğulu Park’ın hikayesine dair anlattıkları için çok teşekkür ederiz.
2012 yılında Ankara ile Viyana resmi olarak kardeş şehir olurlar. Fakat bu kardeşlik gayri resmi olarak 1977 yılında zaten sağlanmıştır. Viyana Belediyesi o sene Vedat Dalokay yönetimindeki Ankara Belediyesine (henüz “Büyükşehir” sıfatı yoktur) 2 adet kuğu hediye eder. Kuğular akşam saatlerinde Ankara’ya varırlar. Onları teslim alan görevliler ne yapacaklarını bilemediklerinden Park ve Bahçeler Müdürlüğü planlama şube şefi Cevdet Rasgelener’e getirirler. Cevdet Bey o geceliğine çalışma odasını Ankara ve Viyana’ya verir. Evet, daha sonra Kavaklıdere Parkı’nın adını Kuğulu Park olarak değiştirecek bu ilk kuğuların isimleri Ankara ve Viyana olur. Ankara ve Viyana uluslararası yasalar gereğince –uçup kaçmamaları için- tek ya da çift kanadının dikileceği güne Park ve Bahçeler Müdürlüğünün bir çalışma odasında uyanırlar.
Daha sonraları başka ülkelerden de gelen kuğular, ördekler ve kazlarla Kuğulu Park nüfusu artınca birkaç kuş -12 Eylül darbesinden sonra bedel ödemeden özel mülkiyet üzerine Kenan Evren’in demir yumruğuyla yapılan- Seğmenler Parkı’na taşınır. Buraya taşınan kuşlardan üçü (muhtemelen kanatları dikilmemiş sadece telekleri kesilmiş olmalı) değişik zamanlarda tekrar alıştıkları Kuğulu Park’a uçmak ister ancak yüksek binalar ve ağaçlara çarparak ölürler. Kuğulu Park’ın alanı günümüzdekinden yaklaşık 1,5 kat daha genişken (Kavaklıdere Tenis Kulübüne kadar), Atatürk Bulvarı’nın yapımı için Polonya Sefaretinden arazi alınmak durumunda kalınınca, alınan arazi karşılığında Kuğulu Park’ın bir kısmı da (o zamanlar faaliyette olan -Çankaya’dan Tunus Caddesine kadar uzayan, Polonya Sefareti demirleri arasından bakıldığında halen görülebilen o zamanki yürüyüş yolunu da içine alan bölüm) Polonya Sefaretine verilerek bir becayiş gerçekleşir. Böylece Kuğulu Park günümüzdeki halini alır. Hayır, bir saniye. O zamanlar henüz Atatürk Bulvarı’nı Tunalı Hilmi Caddesi’ne bağlayan Polonya Caddesi açılmamıştır. O arazi üzerindeki park dahil ağaçlar yol yapımı sırasında kesilmez, sökülür. İşçisinden amirine kadar kazınıp, sökülen ağaçlar parkın içine taşınır. Bu aynı zamanda Ankara’da yapılan ilk ağaç naklidir. Parktaki havuzun şeklinin, ağaçların konumuna göre çizildiğini düşünürsek –partisinin “iftihar ve güven duyarak” adaylığını sunduğu- Vedat Dalokay’ın nasıl bir zihniyette olduğunu anlarız. Zira Atatürk Bulvarı yapımı sırasında şikayet sebebiyle emniyete çağrıldığında belediye işçilerine “Çocuklar ben gelene kadar burayı yeşillendirin,” diyen bir belediyecidir. Burası dediği yer ise Cinnah-Şili meydanı-Polonya Caddesi-Kızılay kavşağının ortasında oluşturduğu göbektir! Adının “Göbek Dalokay”a çıkmasının da nedenlerindendir.
Tunalı Hilmi Bey’in kızı Sevda Hanım ile evlenen Cenap And, Kavaklıdere bölgesinin gerek şarapçılıkta gerekse imarda büyük yatırım potansiyelini görür ve İsviçre’deki banker yakınlarından borç alarak, 1964 senesine kadar Özdemir Caddesi olarak bilinecek daha sonraysa Sevda Hanım’ın babasının ismini alacak caddeyi de kapsayan arazileri ve bağları satın alırlar. Şu andaki Karum AVM ve Sheraton Oteli’nin olduğu bölgeye şarap fabrikalarını yaptırırlar. Ve etrafındaki üzümleri o fabrikada işleyerek Kavaklıdere Şarapları’nın piyasaya çıkmasını sağlarlar. Günümüzde Kuğulu Park’a komşu olan And Vakfına ait hoş mimarili yapıysa Sevda-Cenap And çiftinin yaşadıkları evdir. Evden çıkıp fabrikanıza, kavakların, derenin ve bağların yanından yürüdüğünüzü düşünün bir…
And ailesinin şarap üretimine başlamasına daha 5 sene varken 31 Mayıs 1924’te Çankaya sırtlarında bir ölüm gerçekleşir. Ölümün silahla olduğu kesindir ancak intihar mı yoksa cinayet mi olduğu halen daha gizemini korumaktadır. Ölen kişi Mustafa Kemal’e aşık kadınlardan belki de en güzeli Fikriye Hanım’dır. Fikriye Hanım’ın ölümüne dair resmi tarihte intihar ettiği yazılsa da bir nevi ailesi sürgün hayatına gönderilmiş Fikriye Hanım’ın öz yeğeni Abbas Hayri Dinçer, halasının intihar etmediğini sırtından vurulduğunu ancak mezar yerinin halen belli olmadığını söyler. Mezar yerine dair iki söylence vardır; birincisi Etnografya Müzesi önündeki –aynı zamanda cumhuriyet tarihinin ilk heykeli de olan- Atlı Atatürk Heykelinin bulunduğu yer, ikincisiyse Mustafa Kemal’in yaveri Salih Bozok’un anılarına dayandırılarak: Kuğulu Park. Bozok’un anılarına göre Mustafa Kemal, Fikriye’yi her gün görebileceği bir yere gömmesini söyler. Kuğulu Park arazisi bu istek için gayet uygun bir yerdir, meclisten köşke-köşkten meclise giderken oradan mutlaka geçeceğini düşünürsek. Hatta bazı zamanlarda Mustafa Kemal’in aracını durdurup, tek başına araçtan inip, biraz yürüdükten sonra Kuğulu Park tarafına doğru sigara içtiği de rivayet edilir…
Kuğulu Park’ın Atatürk Bulvarı’yla kesiştiği yerde Muzaffer Ertoran’ın yaptığı paslanmaz çelikten bir heykel vardır. Yeni parkın oluştuğu günlerde hayatını kaybeden Ertoran’ın eşi bu parkta bulundurulmak üzere bir heykel bağışlar; Ayakta Öpüşenler Heykeli. Bu heykeli ne zaman görsek aklımıza ya Mustafa Kemal ile Fikriye ya da Sevda-Cenap And çifti gelir. Ve ilginçtir, savunmasız olmasına rağmen 37 senedir bu heykel hiç tahrip edilmemiştir.
<Bu yazı lavarla.com için hazırlanmıştır ve tüm hakları lavarla.com’a aittir.>