Getting your Trinity Audio player ready...
|
Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından henüz altı gün sonra, 29 Nisan 1920’de yapılan oturumda Konya Mebusu ve Mevlevi Dergahı Postnişini Abdülhalim Çelebi Efendi ile Konya Mebusu Refik (Koraltan) Bey, yarı açık mahallerde “kadın oynatan” ve “gezdiren”lerin geçici küreğe mahkum edilmesi için bir kanun değişikliği teklifi verir.
Gerekçe, bu fiilin şeri hükümlere aykırı olması, türlü nedenlerle bazı mahallerde “müstevli” (bulaşıcı) bir ahlak hastalığı, adeta bir alışkanlık halini alması, “dini, ahlaki, sıhhi ve içtimai” sakınca ve zararlara yol açmasıdır. Osmanlı Ceza Kanunu’nun bu fiili içeren 202. maddesindeki yaptırım önleyici olmamış; Anadolu’nun birçok yeri cehalet sonucu yayılan bu adet nedeniyle bir “felaket ve sefalet girdabı”na kapılmıştır. Önerilen geçici kürek mahkumiyeti 202. maddedeki cezanın çok daha ağırıdır. Teklif incelenmesi için encümene havale edilir.
Kadın (bazı belgelerde “karı”, “fahişe” veya “alüfte” olarak geçer) oynatma Ceza Kanunu’na girdiğine göre o dönemde popüler bir “ritüel” olmalıdır. Hakkında az sayıda arşiv belgesi bulunması ise çok azının vukuatla sonuçlanmasından olsa gerek. Taşrada memurlar arasında da yaygın olması ve bazen yarı açık yerlerde yapılması, muhtemelen imrenme nadiren de infiale neden olmuştur.
16. yüzyılda İstanbul bostanlarında toplanıp “alenen” eğlenmeleri “huzursuzluk” yaratan kadınlardan söz edilir. Ocak 1916’da Ordu Rum Mahallesi’nde kaza savcısının oturduğu evde çalgı çalındığı ve “karı sesini andıran bir seda ile şarkı ve türkü” söylenip oynanmakta olduğu, ayrıca evde silah atıldığı ihbar edilir. Durum kaymakama haber verilecekken evin kapısı açılır; içeriden bir çalgıcı ve 16 yaşındaki bir oyuncu kadınla beraber kaymakam, savcı ve eşraftan biri çıkar. Aralık 1918’de Bursa, Çekirge, Hamamlaraltı’ndaki açık bir bahçede halkın görebileceği şekilde “karı oynatıldığı” ihbarı üzerine polis baskın düzenler. Kadınlar yakalanır ve zührevi hastalıklar talimatnamesi gereği işleme tabi tutulur. İlk olaydan farklı olarak mekanın halka açık ve erişilebilir olduğu vurgusu, hem “genel ahlak”la ilgili endişelere hem de Ceza Kanunu’nun ilgili maddesine gönderme yapar.
19. yüzyılda yapılan Osmanlı Ceza Kanunu’ndaki “fiil-i şeni”yi (yüz kızartıcı suçlar) düzenleyen 202. madde, “ar ve hayaya aykırı” davrananları üç aydan bir seneye kadar hapse mahkum eder. Muhtemelen Meşrutiyet sonrası düzenlenen 202. maddenin eklerinden ilki genç kadın ve erkeklere laf atanlar için bir haftadan bir aya kadar hapis öngörürken ikincisi genel adaba aykırı olarak fuhuş maksadıyla açık yerlerde veya halkın kolayca ulaşabileceği bahçe gibi yarı açık mahallerde “kadın oynatma” fiilini konu eder. Oynatanlara ve kendi rızasıyla oynayan kadınlara bir aydan bir seneye kadar hapis cezası öngörür. Dolayısıyla özellikle ilk ve kısmen ikinci ekteki fiiller, ana maddenin tanımladığından daha hafif suçlardır.
BMM’de önerilen kürek cezası ise Osmanlı adalet sisteminde idamın sadece bir kademe hafifidir: 19. yüzyılda kürek cezası suçluların teşhir edildikten sonra üç seneden on beş seneye kadar “demirbend” (birbirine prangalanmış) durumda ağır işlere koşulmasıyla infaz edilir. Cezası beş seneden fazla olanlar genellikle Rodos’a sürülür; az olanlar ise kendi vilayetlerinde kalır. 202. madde ile teklifin öngördüğü cezalar arasındaki uçurum o dönemde “genel ahlak” ile ilgili endişelerin orantısızca derinleştiğini gösterir. Mart 1920’den önceki Osmanlı kanunlarını kabul eden BMM’de neden böyle bir kanun değişikliği teklif edilir?
Teklifin zamanlaması da anlaşılmazdır: Hatırlatmak gerekirse, İstanbul’da Mart 1920’de işgal rejimi kurulmuş; Hendek ve Düzce’deki isyan dalgası, Nallıhan ve kısmen Beypazarı’na ulaşmış; BMM asayişi sağlamak için Vatana Hıyanet Kanunu’nu görüşmeye başlamıştır. Denizli Mebusu Necip Bey, 29 Nisan 1920’de ülkenin bir senedir Yunan işgali altında olduğu, ailelerin “heyecan içinde” ve “titreyerek” gözünü Ankara’ya çevirdiği bir dönemde Meclisin önemsiz konularla meşgul edilmemesini ister. Böylesi kritik günlerden geçilirken BMM’nin böyle bir konuya mesai harcaması tuhaf gözükür.
Ancak kanun değişikliği talebi 13 Mayıs 1920’de tekrarlanınca Adliye Encümeni üç gerekçe göstererek önerinin reddini savunur: 202. madde ekinin hakkıyla uygulanması olayları engelleyecek; böyle bir teklife gerek bırakmayacaktır. İkincisi, kadın oynatmaya “azami” düzeyde bir ceza öngörülmesi, görece zayıf cürümleri içeren 202. maddeyle bağdaşmayacaktır. Üçüncüsü de olağanüstü şartlar nedeniyle toplanan Meclisin dikkatini sadece olağanüstü gelişmelere odaklaması gerekir. Teklif tartışmalar sonucu reddedilir (13 Mayıs müzakereleri için bkz. Kara).
1 Eylül 1921’de kumarı engellemeyi amaçlayan kanunun müzakerelerinde bu kez Konya Mebusu Vehbi (Çelik) Efendi, kadın raks ettirenlerin altı aydan bir seneye kadar hapsedilmesi ve on liradan yüz liraya kadar ceza ödemesini öngören yeni bir kanun teklifi verir. Gerekçe, bazı mahallerde “kadın raksı”nın fesada yol açması ve birçok nüfusu “telef” etmesidir. Teklifte Adliye Vekili’nin fark ve itiraz ettiği bir de kritik nüans vardır: 202. madde halkın izleme ihtimali olan yarı açık yerlerdeki raksı yasaklarken Vehbi Efendi’nin teklifi özel alanları da kapsar, mahremiyeti tehdit etmeye başlar. Bu aşırılığa yapılan itirazlara rağmen anlaşılan konu Meclisin gündeminden tümüyle düşmez: Vehbi Efendi’nin teklifi 24 Ekim 1921 tarihli oturumda müzakereye değer bulunur ve encümene havale edilir. Bu tarihten sonraki gelişmeler meçhuldur.
Konya mebuslarının ısrarı nereden kaynaklanır? Konya Valisi’nden İstanbul Hükümeti Dahiliye Nezareti’ne Mart 1920’de gönderilen bir yazı durumu kısmen açıklar. Teali-i İslam Cemiyeti Konya Şubesi Vilayet Meclisi’ne başvurarak ne İslam ne de “milli meziyet ve haysiyet”le asla bağdaşmayan, birey ve topluma zarar veren “işret, kumar, fahişe oynatmak gibi münkerat ve şenaat”in önlenmesini ister. Bu “üç kötülük kaynağının” kurutulması için Vilayet Meclisi, Dahiliye Nezareti’ni bir kanun düzenlemesi yapmaya çağırır. Meclis-i Mebusan konuyu ele alamadan kapatılır.
Teali-i İslam, Eylül 1919’da oluşan ve milli mücadele karşıtı bir beyanname yayımlayan Müderrisler Cemiyeti’nin kabuk değiştirmesiyle Kasım 1919’da kurulur. Üye ve yöneticileri arasında İskilipli Atıf Efendi gibi tanınan simalar bulunur. Cemiyet İslam’ın doğruyu emretme ve yanlışı yasaklama ilkesini yaygınlaştırmayı görev sayarak alkol, kumar, fuhuş gibi insanları sefalete, toplumu ise “yozlaşma” ve “çöküş”e sürükleyen unsurlarla mücadeleyi hedef edinir. Trakya, Marmara, Batı ve özellikle İç Anadolu’da örgütlü olmasına rağmen dikkat çekici biçimde Ankara’da şubesi yoktur. Bu durum Ankara Hükümeti ile Cemiyet arasındaki mesafenin sonucu olabilir. Teali-i İslam Mayıs 1920’de Konya Şubesi üyeleri tutuklanınca kısa sürede bastırılan bir isyan başlatır, Haziran-Eylül’de Konya’daki diğer muhaliflerle beraber yeniden başkaldırır. 1925’te İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Şapka Kanunu aleyhtarları arasında Cemiyet üyeleri de bulunur.
“Kadın oynatma” meselesinin isyanlar sırasında BMM gündemine getirilmesi dönemin “genel ahlak”la ilgili kaygılarını gösterdiği gibi Teali-i İslam Cemiyeti’nin Konya Vilayet Meclisi dolayımıyla Meclis-i Mebusan ve Konya mebusları aracılığıyla BMM üzerinde nüfuz kurma girişimine de işaret eder. BMM değişiklik tekliflerinden ilkini oylayarak reddeder, ikincisini ise encümene havale yöntemiyle muhtemelen sürüncemede bırakır, muhafazakar taleplere karşı açık bir tavır almaktan böylece sakınır. O dönemde BMM’deki benzer gelişmeler, örneğin Men-i Müskirat Kanunu ve çevresindeki tartışmalar da bu talep ve dengeler çerçevesinde değerlendirilebilir.
Kaynaklar
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, BMM Zabıt Tutanakları, Osmanlı Ceza Kanunu.
Kemal Gurulkan, “Teali-i İslam Cemiyeti”, yüksek lisans tezi, İstanbul Üni., 1996.
Bülent Kara, “…Millet Meclisi’nde…Kadın Oynatma…Tartışmaları”, Tarih ve Günce 15 (2024/Yaz).
Çiğdem Oğuz, “The Struggle Within: Moral Crisis…”, doktora tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2018.
Erdoğan Polat, “…Sürgün Siyasetinin Eyalet-i Rum’daki Yansımaları”, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi, 2019.
Ahmet Tunç, “Millî Mücadeleye Muhalif Bir Cemiyet: Teali-i İslam Cemiyeti”, ATAD 1/1 (2019).
- G. Andrews, M. Kalpaklı, Sevgililer Çağı, İstanbul: YKY, 2016.