İki mekân.
İki sanatçının adıyla anılan.
İki başkentten.
Biri dünyadan, diğeri bizden…
Giverny’nin Havuzu Nilüfer Kaplı İki Katlı Mekân
Calude Monet.
Dünyaca ünlü bir ressam.
Bir hektarlık alan içinde, iki katlı bir ev kiraladı.
Öyle iyi kazanıyordu ki önce arazisiyle evi, sonra civardaki arazileri satın aldı.
Peyzaj için 7 bahçıvan tuttu, su merasını nilüfer gölüne dönüştürdü.
Önceleri manzaraya bakıp yaparken, sonraları kendi manzaralarını yarattı.
Yaşı ilerledikçe, gözlerinde sorun yaşadı, sadece bahçesindeki gölü ve nilüferleri yaptı.
Ne yaptıysa efsane olmasına katkıda bulundu.
Bugün.
Güzel Sanatlar Akademisi, ev ve bahçeye sahip çıkmış, vakfa dönüştürmüş: Calude Monet Vakfı.
Bahçesi…
Sanatçının yaşadığı dönemdeki güzelliğini kaybetmesin diye vakfın bahçıvanları tüm yıl boyunca bitkilerin bakımını yapıyor, yeniliyor, her köşeyi elden geçiriyor.
“Büyük Ressama saygıdan,” diyorlar.
Ayrıca…
İki yüzden fazla tablosu, Paris’teki Limonluk Müzesi içinde.
Kendi adına ayrılan bölümde sergileniyor.
Gezmek için ayrıca bilet almanız gerekiyor.
Salonlar daire şeklinde.
Yani dev tabloları dairesel duvarlarda. Panoramik!
Tablonun tamamını görmek için salonun ortasında durmak ve döne döne seyretmek gerekiyor.
Eşsiz…
Balgat’ın Yüzeyi Cam Kaplı 7 Katlı Mekânı
Bu satırlardan sonra anacağım mekân da eşsiz.
Bir akademi veya başka kuruluş sayesinde değil, sanatçının kendisi tarafından hayata geçirilen bir müze: Mustafa Ayaz Vakfı Plastik Sanatlar Müzesi.
Önce arsayı almış.
Arsasını aldığı gün, gidip başında ağladığını anlatmıştı bir keresinde.
Sonra inşaata başlamış.
Bir hemşerisi, inşaata gelmiş.
Koca bina olacak kolay mı? Dev bir çukur görmüş, sormuş.
“Müze!” yanıtını alınca bir soru daha sormuş.
“Delirdin mu sen?”
“Haklı!” diyor.
Binbir emeği var her metrekaresinde.
Tablolarından elde ettiği geliri yatırmış.
7 katlı adeta bir sanat mabedi yaratmış.
Daha dışarıdan, cam kaplı dairesel cephesiyle heyecan verici bir yapı.
Merdivenlerden çıkıp, girdiniz, başınızın üzerinde dönen katlar.
Ayağınızın altında, yuvarlak meydanında meşhur balerinlerinden biri.
İlk katta bir vefa örneği. İlk bölümü ayırdığı kişi, Hocası Adnan Turani.
Sonra hayat hikâyesini özetlediği bölüm.
Bitirdiği boya tüplerinden yaptığı heykelini de ahşap bavulunu da sergilediği.
Ahşap bavul… Elinden tutup ilkokula kaydını yaptıran, “hayatımı kurtardı” diyerek özlemle andığı rahmetli ağabeyinin yaptığı, köyden çıkarken tüm eşyalarını sığdırdığı, yıllarca kullandığı…
Zemindeki meydanı görerek, cam korkuluklarında her biri farklı balerin figürlerini fark ederek ve dönerek gezdiğiniz katların her köşesinde Ayaz’ın eserleri.
“Sahip olduğum her şeyi Cumhuriyet’e borçluyum,” der hep ve ekler: “Köyde kalsam marangoz olabilir miydim bilmem, devlet imkân sağladı, okudum, profesör oldum, bugünleri gördüm.”
Memlekete kalıcı bir hizmet olsun diye vakıf kurup 400’den fazla eserini müzeye, müzeyi de vakfa bağlamış.
Aslında diğer tablolarını da satmaya kıyamıyor biliyor musunuz, bazılarını özellikle ayırıyor.
Vakfın zimmetindeki tabloları 7 katına çıkaracak.
Kendi emeği, kendi alın teri.
Sadece Ankara’ya değil, Türkiye’ye, dünyaya hediyesi.
Bence tam bir gurur abidesi.
Harika yapının mimarı Kadri Atabaş’a da selam ve sevgiyle…
Haydi Ankara!
Calude Monet Vakfı, adıyla anılan caddede.
“Mustafa Ayaz Vakfı Plastik Sanatlar Müzesi, neden Mustafa Ayaz Caddesi veya Sokağı’nda olmasın?” diye sormadan edemiyorum.
Ve bir soru daha ekliyorum!
Memleketine böyle bir müze armağan eden kaç tane sanatçı var?
Bir de çağrı – bitirirken.
Haydi Ankara!
Sana, içi eserleriyle dolu eşsiz bir müze bağışlayan, 83. yaşını kutlayan, her gününü sanata adayan, her gece yatmadan önce, “Çalışmak gerek” diyerek desen çizen, çalışkan ve örnek sanatçına sahip çık – yaşarken.
Büyük Ressama saygıdan.
Yazarın karşılaştırmalar ve benzetmelerle dolu “Bir Dünyadan Bir Bizden” yazılarının bir diğeri: İki Reddedilen Öyküsü