Menu Kapat
Kapat

Çekirdek Sanat Evi ve birlikte üretmenin hikayesi: ‘Bir Kolektifin İzinden…’

Ankara Havası
Getting your Trinity Audio player ready...
Okuma Modu

1980’ler Türkiye’sinde, popüler müzik dünyasının dışında kendi üretim alanını kurmak isteyen müzisyenlerin buluştuğu Çekirdek Sanat Evi, 2001’de kaybettiğimiz Fikret Kızılok’un öncülüğünde hayata geçirilmiş ve bugün hala bağımsız müzik kültürünün önemli duraklarından biri olarak anılıyor. Bir apartman bodrumunda düzenlenen dinletilerden el çizimi kapaklı kasetlere uzanan bu renkli dünya, kısa belgesel Bir Kolektifin İzinden… ile yeniden hatırlanıyor.

Sinemacı, koleksiyoner, araştırmacı ve müzisyenlerden oluşan bir ekibin hazırladığı film, Çekirdek’in hem dönemindeki alternatif üretim pratiklerini hem de bugüne uzanan etkisini odağına alıyor. Bir Kolektifin İzinden… vesilesiyle projenin genel koordinatörleri Kamil Batur, Karaca Yiğit Pehlivanlı ve belgeselin yönetmeni Büşra Bozdemir’le (aka Büjgan) araştırma ve filmin ortaya çıkış sürecini, Çekirdek Sanat Evi’nin müzik dünyasında bıraktığı izleri ve bugünkü karşılığını konuştuk.

Çekirdek Sanat Evi bizlerin yaş olarak yakalayamadığı bir oluşum. Karaca, beş yıl önce Kamil’le katıldığı bir Açık Radyo programında burası için belgesel yapma fikri olduğundan bahsediyordu. Yıllar sonra Ankara’dan bir ekibi Çekirdek Sanat Evi’nin izine düşüren şey neydi?

Kamil: Çekirdek’in doğal yapısı aslında bizi birleştirdi. Çekirdek, kendi döneminde hayatın farklı noktalarındaki insanları bir araya toplayabilen bir yapıya sahipti. Biz de biraz öyle bir ekibiz. Ben Karaca’yla tezini yazdığı dönemde tanışmıştım. Radyo ya da sinemadan gelmiyordum, koleksiyoner kimliğimle projedeyim. Aramızda fotoğrafçı var, radyodan gelen var. Çekirdek Sanat Evi kendine benzer bir ruhla bizi bir araya getirdi.

Karaca: Motivasyon o zaman da aynıydı, şimdi de aynı: Çekirdek’in bize hissettirdikleri, merak ediş sebeplerimiz. Esas mesele, Çekirdek’te bu kadar farklı isim ve grup var ama ortak noktaları olan sanatçılar bir araya gelmiş. “Neden bir araya gelmiş, bunun bir sırrı mı var? Bunun bir sebebi olmalı” düşüncesi bizi bu yola düşürdü sanırım. Çekirdek’i ilk duyduğumuz ve öğrendiğimiz zamana gitmek lazım belki.

Büjgan: Fikret Kızılok, takip ettiğim ve artık dünyada olmadığı için çok üzüldüğüm bir sanatçı. Onu takip ederek ulaştığım bir yer Çekirdek Sanat Evi. Kısıtlı imkanlardan doğan çok yüksek üretim biçimleri, beni sanatçı olarak etkiliyor.

Sen nasıl dahil oldun projeye?

Büjgan: Karaca’nın tezinden yıllar öncesinden haberdardım. Biz ortak müzik listelerine sahip bir arkadaş grubuyuz. Türkiye’nin mirası müzisyenlere ilgim var. Fikret Kızılok, Ortaçgil, Hüseyin, eskisinden yenisine Ezginin Günlüğü… Böyle tatlı, dantelli şeyleri, ev tınılarını seviyorum. Yapımcımız Sarper Gökbulut da bunu bildiği için, Amerika’dan geldiğinde Kamil ve benimle buluştu ve bu fikrini bize açtı. Ben de seve seve kabul ettim.

Karaca: Bizim o grubun çoğu, benim tez sürecinde tanıştığım sonra da sıkı arkadaşım olan kişiler, hepsi Çekirdek Sanat Evi konusu üzerinden oldu. Tabii benim tez 9 yıl sürünce… Alper Akçasoy, Can Öktemer… Üçümüz pandemi zamanı bir podcast de yapmıştık. Mesela Alper’le, Çekirdeğe dair tez yazdığımı duyunca “Sen de mi merak ediyorsun, neden merak ediyorsun, peki ne biliyorsun bu konuda?” soruları üzerine konuşurken samimiyetimiz arttı. Bir de 10 yıl önce şimdiye göre sanki bir tık daha az biliniyordu. Kamil’le de tez sürecinde tanıştık. Görüşme yaptığım Murat Ören, Kamil’in koleksiyon yaptığından bahsetmişti.

“Bağdat Caddesi’nde küçük bir yer ama ulaştığı insan sayısı organik olarak çok fazla”

Film düşünce aşamasındayken önceliğiniz ÇSE’yi belgelemek mi yoksa hatırlatmak mıydı? Çekim süreci ilerledikçe, tanıklarla görüştükçe, mekanın izlerine ulaştıkça ve kurguda bu niyet değişti mi?

Büjgan: Çekirdek Sanat Evi, Bağdat Caddesi’nde küçük bir yer ama ulaştığı insan sayısı organik olarak çok fazla. Biz de birçok detayı yola çıktıktan sonra öğrendik, gerçi Karaca tezinde bahsetmişti birçoğundan. Mesela Çekirdek Sanat Evi’ndeki çocuk yuvasında büyüyen bir çocuk var, onun annesi, anaokulu öğretmeni var; sergiye katılmış biri, ÇSE’de çalmış bir müzisyen var. O yüzden senaryonun bazı kısımlarını değiştirmek zorunda kaldık. İyi de oldu değişmesi. İlk halinden çok daha iyi bir yerde şu an.

Kamil: Sanki ikisi de… Aslında ilk fikir İngilizce içerik olarak Çekirdek Sanat Evi’ni dünyaya da tanıtmayı hedeflediğimiz, bilgilendirici kısa bir video yapmaktı.

Büjgan: Çünkü dünyada bilinen bir kolektif değil.

Kamil: Biz filmde bunlara da değiniyoruz ama biraz bireysel kısımları da katmış olduk.

Karaca: Kamil’le, Zeynep’i bulma sürecimiz, Büjgan’ın acaba hala bu mekan var mı deyip, gidip yıkıldığını görmesi ve oradaki değişimi de bir şekilde gösteriyor olmak. O yüzden hatırlatma kısmına daha yakın ama belgelemek de var doğal olarak.

Büjgan: Bir de objektif bir yerden bakmıyor aslında bu belgesel. Çünkü bizim serüvenimiz de sürece katıldı. Objektif bir belgesel olduğunu söyleyemeyiz.

Karaca: O anlamda rengi oldu belgeselin. Öbür türlü de çok tekdüze bir anlatım olabilirdi.

Büjgan: Bilgi verme kısmı da var, biz böyle baktık ve bunları yaşadık kısmı da.

Filmde, kasetinden yola çıkarak Zeynep Emçioğlu’na ulaşma hikayenizi dinliyoruz. Yine Kamil’in koleksiyonu sayesinde birçok sanatçının yolunun ÇSE’den geçtiğini öğreniyoruz. Bunların bir kısmı hala müzikal üretimlerine devam eden, bildiğimiz isimler. Sizi araştırma sürecinde ya da filmin yapın sürecinde bulduğunuz, en çok şaşırtan bulgular, karşılaşmalar nelerdi? Belki filme girmemiş ama sizlerde yer eden bir detay da olabilir. Ben en çok, Karaca’dan öğrendiğim, Ahmet Kaya’nın da ÇSE’ye uğramış olmasına şaşırdım mesela.

Kamil: Beni şaşırtan şey, Zeynep’in dahil olma hikayesini anlattığı andı.

Büjgan: Çünkü biz bunu çekim sırasında telefonda öğrendik. Zeynep Hanım anlatırken kayıttaydık.

Kamil: Zeynep Hanım “Beni bir arkadaşım ittirdi, kendimi bir anda Fikret Kızılok’un önünde, kayıt stüdyosunda buldum,” diye anlattı. Utangaç bir yapısı varmış o zaman.

Büjgan: Beni çok şaşırtan Kına Abla, Kına Arcak. Çocukken Çekirdek Sanat Evi’ni görmüş, oradaymış. Tanıdığımız, Çekirdek Sanat Evi’ni gören tek kişiydi. Çekirdek Kolektif olarak filmin sonunda da görünen bir dinleti yaptık. Kına Abla, “Burada ben o hissi aldım, burası Çekirdek Sanat Evi’ne çok yakın,” demişti ve bunu duyunca kalbim çok hızlı attı.

“Sınırları olan bir yer Çekirdek”

ÇSE genellikle müzikle anılıyor ama resim heykel gibi görsel sanatlara da alan açmış çok yönlü bir yer. Farklı disiplinlerin bu küçücük mekanda bir araya gelmesi oradaki üretim biçimini nasıl şekillendiriyor sizce? Filmde bu çok disiplinli ruhu yansıtmak sizin için ne kadar mümkün oldu?

Karaca: Birçoğumuzu bu maceraya sürükleyen, Çekirdek kasetlerinin varlığı. Çekirdek Sanat Evi’nin de esas odak noktası müzik. Birçok kaset kaydedilmiş, bu kasetler sayesinde hangi müzisyenlerin oradan geçtiğini öğreniyoruz. Biz bu odakta olduğumuz için disiplinlerarası mevzuya çok giremedik.

Büjgan: Müzik dışındaki diğer disiplinlere değinmedik ama kasetlerin kapakları el çizimi. Onların da özellikle yakın çekimlerini yaptık.

Karaca: Dinletiye uygun çizimler yapan sanatçılar var. Sergilerin yapıldığını da hep biliyorduk ama görselleri yoktu. Yakın zamanda çıkan, Uğur Biryol’un Bir Müzik Rüyası Çekirdek Sanat Evi kitabında sergi resimleri, görselleri var.

Kamil: Bayağı görsel var ama bu kısmı kullanmadık pek. Çünkü iş daha uzayabilirdi, kısa tutmaya çalıştık.

Büjgan: Bu arada, ileride yapacağımız sergide aslında eksik bıraktığımız görsel kısmını tamamlamayı hedef koyduk. Çünkü belgeselde hepsini gösteremedik ama somut bir sergi yapmak istiyoruz.

Karaca: Sergi fikri hem onun için hem de insanları, ilgilileri daha çok bir araya getirmek istediğimiz için. Biz film çekerken açtığımız Instagram sayfasına Çekirdek Collective adını koyduk. Film dışında da bir sürü şey yapma planımız olduğu için.

Büjgan: Aslında bir uzun metraj fikrimiz de var. Hemen ufukta gözükmese de bir süre sonra olacak diye düşünüyorum. Orada da eksik bıraktığımız noktaları tamamlayacağız.

Büşra’nın ÇSE olduğu apartmanın izine düşüp sonunda yıkıntılarıyla karşılaşması iz sürme hissini fiziksel bir iz sürmeden belleğin iz sürümüne dönüştürüyor. Bu anla filmin sonuna yaklaştığımızı da hissettiğimiz bir kırılma noktası yaratılıyor. Sizce kentlerde “dönüşüm” adı altında süren bu sürekli yıkımla mekanların yokluğu bireysel ve ortak hafızayı nasıl etkiliyor?

Büjgan: Orada gerçek bir hayal kırıklığı yaşadım, kasetin üstünde bir adres var. Değişiyor mu o adres?

Kamil: Adres değişmiyor. 429 Osmanbey.

Büjgan: Orada yoldan geçenlere soruyoruz, yaşlılara soruyoruz. Onlar diyorlar ki: “Buranın zaten sürekli çehresi değişiyor. Bir gün olan bina diğer gün yok.” Eskiden orada çalışan ana okulu öğretmenini, Pakize Şensuz’u arıyoruz: “Pakize Hanım şu bina mı, bu bina mı?” O bir şeyler söylüyor. Ben bakıyorum. Yanımda erkek arkadaşım Paul vardı. O da gazeteci olması sebebiyle belli izlerden binanın varlığına baktı. Sonunda yıkılan binanın ÇSE’nin bulunduğu bina olduğunu teyit etmiş olduk. Bu kadar değerli, müze olabilecek bir yer bina olarak dahi yoktu. Tamamen bir bellek yıkımı. O anda gerçekten büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Film adına değil, gerçekten o anda duygum öyleydi ve onu yansıttık zaten.

Kamil: Ben orayı hep görmeyi düşünmüştüm. Adresini buldum. Bir gün giderim diye planladım ama çok geç kaldım. Fotoğraflarını görmüştük, yerini de aşağı yukarı çıkarmıştık ama gitmek kısmet olmadı. Gitseydim mutlaka içeri bir şekilde giderdim ve oradaki duyguyu hissederdim diye düşünüyorum. Müzikler başlardı kulağımda.

Büjgan: Bu arada Ankara adına belki şunu da ekleyebilirim. Saklıkent, ben ilk Ankara’ya geldiğimde hep konuşulan bir mekandı. Şu an yerinde pavyon var. SSK İşhanı’nında bir sürü yer olduğunu ve iyi müzik gruplarının oradan çıktığını biliyorum. Ankara da müzik adına belleğini koruyacağı yerleri kaybediyor. Çoğu barın kapandığını söyleyebiliriz ve 10 sene içinde Ankara’da çok fazla değişim oldu.

ÇSE’nin kurulduğu dönem, kültür ve sanatın siyasi baskı altında olduğu 80’ler Türkiye’siydi; yasaklar, sansürler ve tek tipleşme. Bugün de iptal ettirilen festivaller, sansürlenen filmler, hedef alınan sanatçılarla benzer bir atmosferi yaşıyoruz. O dönemin alternatife kucak açan kolektif Çekirdek ruhu son yıllarda birbiri ardına açılan bağımsız müzik alanlarıyla yeniden mi filizleniyor?

Karaca: Çekirdek Sanat Evi’nin kurulduğu dönemde, Türkiye’de ve dünyada başka örnekleri var. Çekirdek’i ele alırken bazı noktaları eleştirebiliriz. Ahmet Kaya örneğinde olduğu gibi. Niye orada çalmadı değil, bu tabii müzikal tercih olabilir ama o dönemin tanıklarının anlattığına göre çekinceden dolayı orada çalamıyor. Demek ki belli bir sınır var. Ama o sınırının içinde de başkalarının cesaret edemediği şeylere onlar imza atabiliyor. Kimse zaten yüzde 100 hayal edileni veya en ideal olanı yapamıyor. Bunu acımasız bir eleştiri olarak söylemiyorum. Böyle anlaşılmasın ama sınırları olan bir yer Çekirdek. Bugün de belli sınırları aşmaya çalışan, alternatif alanlar açmaya çalışan mekanlar Ankara’da da İstanbul’da da var. Biz de o mekanlarda olmaya ve etkinlik yapmaya çalışıyoruz. Hatta önümüzdeki günlerde yine filme dair, bize Çekirdek’i hatırlatan bir mekanda etkinlik planımız var.

Kamil: Dönemi için çok önemli grupların ilk dinletilerinin gerçekleştiği yer. O açıdan çok önemli bence. Mesela Ezgi’nin Günlüğü 82’de bir konser yapabilmek için çok büyük emek sarf ediyor. Belediyeden zar zor izin alıyorlar ve o konseri Hodri Meydan’da yapıyorlar.

Karaca: Çekirdek’ten önce.

Kamil: Onlar kendilerine yer olarak burayı buluyor. Gündoğarken, Yeni Türkü bunlar Çekirdek’ten geçen gruplar.

Büjgan: Ben bağırmadan muhalefet kavramını kullanmak istedim onlar adına. Çünkü Fikret Kızılok da Bülent Ortaçgil de bağırmayı seven insanlar değil ama bir yandan da muhalif bir noktaları var. Şarkı sözlerinde slogan laflar bulmak mümkün değil. Ama yine de orada bir kolektif bilinç ve politiklik var.

Karaca: Bir yandan da Çekirdek’in geleneğinden etkilenip, yıllar içinde benzer şeyleri yapan müzisyenler hatta bunu açık açık söyleyenler de var. Çok bilinmeyen “Daha çok duyabilsek, daha çok yerde sahne alsalar” dediğimiz isimler var. 80’lerde yaşanan sorunlar yüzde 100 benzer olmasa da hala devam ediyor. Çekirdek’le paralellik kurabileceğimiz mekanlar var. Ama aslında internet bunun yerine geçti: MySpace, SoundCloud… Son dönemde Spotify üzerinden tekelleşme tartışmaları yoğunlaşmışken hatırlamak lazım galiba alternatifi Soundcloud duruyor ya da başka yerler.

“5 Aralık’ta Longplay Müzik Filmleri Festivali’nde olacağız”

Filmin sonunda izleyiciyi de bir kısmına misafir ettiğiniz kapalı bir dinleti gerçekleştirmişsiniz. Ancak film izleyicilerinden ve ÇSE meraklılarından bu deneyimi yaşamak isteyenler çıkacaktır. Filmle bağlantılı olarak izleyicilerinize açık, benzer dinletiler düzenlemeyi düşündünüz mü?

Kamil: Kolektif olarak bir araya geldik. Tabii ki bunun devamı gelecektir. Sergi haftası içerisinde dinletiler düzenlemeyi düşünüyoruz. O dönem dinleti veren isimler de olabilir, bugün Çekirdek benzeri işler üreten kişiler ya da yakın çevremizdeki insanlar da olabilir. Ama mutlaka olacak. Ben çok istiyorum tekrar bir dinleti yapmayı.

Büjgan: Ben o dinleti fikrinin çıkış sürecinde durmadan “Ya bunu yapacağız ama fake bir şey olmasın” diye düşünüyordum. Bir şey olmuş bitmiş ve o anın büyüsü var, bir daha yakalanamaz. Bir daha denemek çok mu zorlama diye düşünmüştüm. Ama etkinlikten sonra hepimizin gözleri dolu doluydu ve gelen insanlardan çok güzel dönüşler aldık.

Kamil: Kına Ablaya özellikle teyit ettirdik. Gerçekten benziyor mu, diye. “Evet, aynı o gün gibiydi,” dedi.

Büjgan: “Dinletide, aynı sessizliği, aynı samimiyeti ve aynı sıcaklığını gördüm,” dedi. Ben bundan çok etkilendim. O yüzden bir daha olsun isterim.

Karaca: Bu müzik filmin sonunda olmasa ne olurdu diye düşündüm. Bu müziği çalmasak. Ersu’yla Kay’ı dinlerken bunu düşündüm. Bu sahneyi çekmesek yine bir şeyleri anlatırdık, güzel olurdu ama konuştuğumuz şey müziğin kendisiydi. O dinleti olmasa çok anlamsız kalırdı. O yüzden Kay, Ersu ve Modart’a da teşekkür etmek gerek.

Büjgan: Bizim istediğimiz şeyi ve Çekirdek ruhunu sadece bir bakışla anlayıp çok güzel bir müzik dinletisi verdiler. Keza Uğur Erbaş da tek bakışta anlaştığımız insanlardan. Çizimleri ve animasyonuyla ruh verdi filme. O yüzden onlara da buradan teşekkür ediyoruz.

Son olarak filmin yolculuğu nasıl devam edecek. Gösterimler, festivaller ya da çevirimiçi platformlar için plan var mı? Çekirdek Sanat Evi’nin hikayesini merak edenler filmi nerede, ne zaman izleyebilecek?

Büjgan: Aslında birkaç festivale geç kaldık. Başvurmak istediğimiz bir sürü festival vardı. Kurgumuz sandığımızdan daha geç bitti. Ama başvurduğumuz festivallerden geri dönüş aldık. Kısadan Hisse Film Festivali’ne finalist olduk. 21 Kasım Cuma günü İstanbul’da bir söyleşimiz ve gösterimimiz oldu. Yönetmen olarak ben oradaydım. 5 Aralık’ta da Longplay Müzik Filmleri Festivali’nde olacağız. Orada da genel koordinatörümüz Kamil Batur ve filmde bulunan Murat Beşer söyleşiyor olacak.

Karaca: Aralıkta da Ankara’da yine söyleşili bir buluşma fikrimiz var. Netleşen gösterim tarihlerini ve demlenmekte olan sergi fikrimizle ilgili gelişmeleri Çekirdek Collective Instagram sayfasından takip edebilirler.

Büjgan: Son olarak, “Eksik bırakılan bir şey var mı?” diye düşünenler için söyleyeyim: Evet var. İzlediğimde kendimi eleştirebiliyorum. Ama kısa filmlerin şanındandır: “Bütçemiz kısıtlıydı.” Yeterine zaman ve bütçe olsaydı daha iyi bir iş çıkarabilirdik. Mesela Çekirdek’in bazı önemli figürleri yok. Biliyoruz; birini katmadığımız zaman diğerini katmamak adil olmayacağından biraz da bilerek dahil etmedik filme. Bu mütevazılığı Çekirdek’in ruhuna da yakıştırdık.

Karaca: Aslında filmin ismi de bunu karşılıyor. Bir Çekirdek Sanat Evi belgeseli demedik. “Bir Kolektifin İzinden…” Biz o izi nasıl sürdük kısmını gösterdik.

Büjgan: O yüzden izleyicilerden, bütün üyeleri görmeyi beklememelerini; sadece o hissi almaya, onu ve onun verdiği öğretileri hatırlamaya odaklanmalarını dilerim. Beraber üretimin hatırasına.

Meraklısı için:

Karaca Yiğit Pehlivanlı (2021), “1980’li yıllar Türkiye’sinde alternatif bir kültürel deneyim: Çekirdek Sanat Evi”. Yüksek Lisans Tezi. Yayın No. 685073

Çekirdek Collective sosyal medya hesabı

Uğur Biryol (2025) – Bir Müzik Rüyası Çekirdek Sanat Evi. İletişim Yayınları

Pusula Banner

Paylaş:

İlginizi Çekebilir

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.