Menu Kapat
Kapat
Ara
Close this search box.

Keskin ve Akdağ’ın meçhul madencileri: İstavriler (1830-1919)

torul 1
XPzone Infinia
Okuma Modu

“Gizli Hıristiyan” terimi, bir zamanlar gönüllü olarak ya da zorla Müslüman (veya aksine Hıristiyan) olan, ancak eski akidesine de bir nedenle bağlı kalan ve ayinlerini görece saklı yürütenler için kullanılır. Bu grupların sadece unvanları “gizli”dir; inançları hem komşu köyler hem de resmi makamlarca bilinir.  1820’lere kadar Trabzon-Gümüşhane çevresinde madencilik yapan bu gruplar ayrıcalıklıdır: “Müslüman madenci” statüsü sayesinde askerlikten muaf tutulur, Müslümanlar gibi silah taşıyabilirler. Ardından üç gelişme olur: 1820’ler ve1830’larda madenler kapanır; 1856 Islahat Fermanı din seçimini serbest bırakır ve 1871 Kanunu askerlik hizmetini Müslümanlara özgü kılar. Madenci imtiyazlarını artık sürdüremeyen gruplar, Müslüman statüsüyle askere alınacaklarını düşünerek, Hıristiyan olduklarını ilan ederler.

Bu gruplardan biri olan İstavriler (“Stavros” Yunanca “haç” anlamında), ocaklar kapandıktan sonra Trabzon-Gümüşhane’deki köylerinden ayrılarak simli kurşun ocaklarının bulunduğu Akdağ ve Keskin Madene göç ederler. Akdağ Maden’de 1905’te Müslüman, Rum ve Ermeni mahallelerinin yanı sıra iki İstavri mahallesi ve birkaç İstavri mezrası bulunur. 1915’te Akdağ Maden’deki iki mahallede bin beş yüz İstavri yaşar. Keskin Maden’de de Hıristiyan ve Müslümanların yanı sıra küçük bir İstavri cemaati vardır.

 İstavri Kilisesi
Torul Uğurtaş Köyü Emir Mahallesi İstavri Kilisesi, Kaynak: gumushane.ktb.gov.tr

İstavrilerin kaderini etkileyen üç kritik tarihten söz edilir: 1876, 1909 ve 1915. İddiaya göre İstavriler, din tercih özgürlüğünü perçinleyen 1876 Anayasası’ndan sonra, muhtemelen askerlikten muaf tutulmak amacıyla, Hıristiyan olarak tanınmak için resmen başvuruda bulunurlar. Buna karşın, resmi raporlara göre, 1879’dan itibaren çifte (Müslüman ve Hıristiyan) ayin yaparlar, biri Müslüman diğeri Hıristiyan olmak üzere çifte isim taşırlar. Bu belirsizliklerin yanı sıra İstavrilerin doğum, ölüm ve evlilik kayıtlarını kütüğe kaydettirmemeleri, Rumlarla evlenmeleri, ölülerini bazen Rum mezarlığına gömmeleri ve Rum Ortodoks Patrikhanesi ile bağlantılarını sürdürmeleri, Osmanlı hükümetlerince kuşkuyla karşılanır. Askerlik muafiyeti nedeniyle Müslümanlara kötü örnek olmalarını ve Avrupa’nın himayesine girmelerini önlemek için liderleri hükümet tarafından sürgün edilir; çocukları Müslüman okuluna gönderilir; topluluk imamlarca İslam’a davet edilir; bir kısmı askere alınır.

1847-48 ve 1880-81’deki nüfus sayımlarında sicile İslam kategorisinde geçmelerine rağmen, İstavrilerin Rum Ortodoks ayinini sürdürmeleri hükümeti rahatsız eder; ayinleri yasaklanır. 1899’da Akdağ İstavri cemaati ve papazları nüfus sayımına direnince, cemaatin önde gelenlerinden bir kısmı tutuklanarak Ankara ve Çorum’a sürülür. Direniş birkaç sene sürer. Deringil’e göre, Ortodoks Patrikhanesi ve yabancı sefaretlerin protestoları, Osmanlı Hükümeti’nin ısrarı karşısında işe yaramaz; Ankara’ya sürülen İstavri liderleri zindanda ölür. Aralık 1904’te kısmi bir af çıkar. 1906’da alınan Bakanlar Kurulu kararıyla, İstavrilerin uzaktan, “gıyaben” nüfusa geçirilmeleri, bu işlem sırasında gizli isimleri yerine baba ve atalarının taşıdığı Müslüman isimlerinin esas alınması ve askerlik bedeli ödemeden “usulen” askerlik yapmaları öngörülür. Hükümet, üzerindeki baskıları muhtemelen bu çözümle hafifletmeyi amaçlar. Bunun olası bir nedeni de hükümetin İstavrilere nüfuz etmeye çalışan güçleri devre dışı bırakmak istemesidir. İstavrilere Hıristiyanlık (=? belgede ima edilen “Protestanlık” olabilir) propagandası yapanlar olduğu gibi, Patrikhane de İstavrilerin “Rum” olarak tanınması için girişimde bulunur.

1909’da askerlik kapsamına gayrimüslimlerin de dahil edilmesiyle, İstavriler hem askere alınmak istenir hem de “gerçek” kimlikleri sorgulanır. Sadaret, Dahiliye Nezareti’ne yazdığı yazıda, son askerlik yasasına rağmen İstavrilerin Hıristiyanlıkta ısrarcı olup olmadıklarını, bu ısrarın teşvik sonucu olup olmadığını, öyle ise teşvik edenlerin kim olduğunu ve İstavrileri iddialarından vazgeçirme yollarının neler olduğunu sorar. Anlaşılan İstavrilerin Müslümanlaşması için gereken şartlar araştırılır. Muhtemelen çözüm bulunamaz ve İstavriler 1910’dan sonra ayrıcalıklarını kaybeder.

İstavri Kilisesi
Torul Uğurtaş Köyü Alpullu Mahallesi Kilise-2, Kaynak: gumushane.ktb.gov.tr

Ankara ve Trabzon’daki İstavriler için son dönemeç I. Dünya Savaşı’dır. Ankara Vilayeti’nin Mayıs 1913, Dahiliye Nezareti’nin Mayıs 1915 tarihli yazılarından anlaşıldığı kadarıyla İstavrilerin nasihatle İslam’a dönmeleri mümkün görülmediğinden, “ıslah”ları için hanelere bölünerek Müslüman köylerine dağıtılmaları öngörülür. Mütareke’de bir kısmı İstanbul’da olan İstavriler, kendilerini tanıtmak ve haklarını savunmak için Venizelos’a bir mektup yazarlar (bkz. Öngören). Mübadele sonucu göçmüş olmalıdırlar.

İstavrilerin özetlemeye çalıştığım bu tuhaf ve maceralı öyküsü, çağımızda sıkça anılan “kimlik” meselesini farklı açılardan görmemize yardımcı olabilir.

İlk olarak çifte ayin konusu muammadır. Ancak her dinin az çok komşu dinlerden etkilendiği, kutsal mekan ve simaları paylaştığı, karma (sinkretik) nitelikte olduğu zaten bilinir. Göçlerle beslenen kozmopolit imparatorluk kültürü, inanç etkileşimine en müsait zeminlerden biridir.

İkincisi, İstavrilerin “aslında” kim olduğu, ne komşuları ne de 1856 öncesi hükümetler için önemlidir. Sorun Tanzimat reformlarıyla başlar: Osmanlı Hükümeti, Islahat Fermanı’ndaki din özgürlüğü taahhüdüne bağlı kaldığını kanıtlamak için İstavrilerin Hıristiyanlıklarını açıklamalarına ses çıkarmaz. Öte yandan askerlik muafiyeti kazanarak Müslümanlara kötü emsal olmalarını da istemez. İstavrileri askere almak ve nüfusta Müslüman olarak tescil etmek için bazı yöntemler geliştirir (bkz. Deringil). Kağıt üzerinde Müslüman görünen İstavrileri, askerlikten ve nüfus sayımından muaf tutar.

Üçüncüsü, bu ayrıcalıkları kazanabilmek için İstavriler de kendi mücadele yöntemlerini geliştirirler: Arkalarına Patrikhane ve sefaretleri alarak Tanzimat’ın taahhüt ettiği dini serbestlik ile Osmanlı vatandaşlık yükümlülüklerinin (askerlik, nüfus sayımı) arasında oluşan çatlaklardan yararlanmaya çalışırlar. Mücadele ve müzakereler sonucu bir denge oluşur. II. Meşrutiyet’in eşitlik ilkesi uyarınca gayrimüslimler askere çağrılınca denge bozulur; İstavriler sıradan Hıristiyan statüsüne dahil olur.

Son iki noktayı birleştirirsek, İstavrilik ya da genel olarak “kimlik”, ne yukarıdan aşağıya giydirilen ne de birilerinin nedensizce içine girmeye can attığı bir elbisedir. Arada, ortada bir yerde, taraf ve “yöntem”lerin etkileşimi, müzakereler ve karmaşık dışsal dengeler sonucu ortaya çıkar. İçsel veya kişisel değil, tıpkı İstavrilerin “gizli” hayatı gibi siyasî ve kamusaldır.


Kapak görseli: Torul Uğurtaş Köyü Alpullu Mahallesi Kilise-2, gumushane.ktb.gov.tr

Kaynaklar

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri: Babıali Evrak Odası; Dahiliye Nezareti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu, Şifre Kalemi ve Emniyet Umum Müdürlüğü 6. Şube belgeleri
Ulus Baker, “’Alt’ı ‘Üst’ü-Kimliği Yıkıp Parçalamak”, Dolaylı Eylem içinde 357-62. İstanbul: Birikim, 2012.
Anthony Bryer, “The Crypto-Christians of the Pontos and Consul William Gifford Palgrave of Trebizond”, KAAM Bülteni 4 (1983): 13-68.
Selim Deringil, Conversion and Apostasy in the Late Ottoman Empire, Cambridge: Cambridge Uni. Press: 2012; İktidarın Sembolleri ve İdeoloji, II. Abdülhamid Dönemi, İstanbul: Doğan, 2014.
Aydın Özgören, “İki Din Taşıyan İstavriler ve Propaganda”, KAED 5/8 (2019): 153-74.
Yorgos Tzedopoulos, “Public Secrets: Crypto-Christianity in the Pontos”, KAAM Bülteni 16 (2009): 165–210.

Paylaş:

İlginizi Çekebilir