Tasarım pazarları kültürel birikimin en güzel çıktılarından biridir. Sizi bilmem ancak ben tasarım pazarlarını pek sevmem. Sebebiyse çoğu tezgâhta tasarım kategorisine dahi giremeyecek; “Ben sadece kar etmek için varım!” diye avaz avaz bağıran, kof ürünlerin olmasıdır. Oysa tasarım yeniliktir. Tasarım yoktan var etmek değil, benzerliklere rağmen küçük ayrıntılarla fark yaratmaktır. Hele bir de hikayesi varsa arkasında, tadından yenmezdir. Ben de tasarım pazarlarını ne eleştirmekten geri dururum ne de çamura da düşse, altın yine altındır diyerek gezmekten. Remzi ile tanışmam da yine bir tasarım pazarı sayesindedir.
Yaklaşık bir sene evvel, Neva Palas’ta gerçekleşen tasarım pazarı etkinliğinde kapının hemen yanında küçük bir tezgâhı vardı Remzi’nin. Salona girdiğim ilk andan itibaren favori tezgahımın Remzi’ninki olduğuna karar verdim ve diğer tezgâhları gezerken küçük kalp kırıklıkları yaşayacağımı iyi bildiğimden Remzi’nin tezgahını es geçerek salonu dolaştım. Sıra sona sakladığım tezgâha geldiğinde, kim olduğunu dahi bilmediğim bu çocuğun tezgahına büyülenmiş bir şekilde bakarken buldum kendimi. Annesinin heyecanımı fark etmesiyle sohbet faslına geçtik.
Remzi’nin ailesi neşeli ve pozitifler. Konuşmaya başladığımızın daha ilk saniyesinden enerjilerini hissediyorum. Heyecanla ve mutlulukla Remzi’nin hikayesini anlatıyorlar. Remzi 16 yaşında otist bir sanatçı. Ailesi yeteneğini keşfettiğindeyse kendisini seramikle çalışması için teşvik etmişler. Remzi seramikten karakterler yaratmış, aynı zamanda karakterlerini çizmiş. Ailesinin de desteğiyle çizimleri kadehlerin, kupaların, mutfak önlüklerinin ya da çerçevelerin içinde kendilerine yer bulmuşlar.
Ailesi Remzi’yi anlatırken, Remzi gülümsüyor ve gururla önündekilere bakıyor. Ağabeyine kenarda gördüğüm broşürden bir tane alıp alamayacağımı soruyorum. Bana bir tane broşür uzatıyor ve broşürün içeriğini anlatmaya başlıyor. Remzi’nin rüyasında gördüğünden tutun günlük hayatta karşılaştıklarına kadar tecrübe ettiği her şeyi çizdiğinden, her çiziminin birer hikayesi olduğundan bahsediyor. Deniz kızını, uçan kadını, agresif pandayı, her şeyi yiyen kediyi anlatıyor. Aynı zamanda Remzi’nin çizimlerini “one line” tekniğiyle yaptığına da değiniyor. (one line tekniğinde görseller kalemi kâğıttan kaldırmadan resmedilir.) Hikayelerden deniz kızı olmak isteyen kadın, oldum olası deniz kızlarını sevdiğimden ve de resim bir miktar annemi andırdığından ilgimi çekiyor. Anneme deniz kızlı bardaklardan alıp, Remzi ve ailesiyle vedalaşıyorum. Bardakların yanında verilen hikâyeyi aşağıya aktarıyorum:
“Kopenhag’da, kordon boyunun sonunda Andersen’in kahramanı deniz kızı, bir taşın üstünde ufka bakar… Onun romantik bakışları bu kızı da etkilemiş. Evet biraz yaşlı ama o da deniz kızı olmak istiyor!”
Remzi tüm çalışmalarıyla bizim için kendi dünyasına bir kapı aralıyor. Aynı zamanda otizmin bir engel olmadığını bir kez daha kanıtlıyor.
Remzi hakkında daha fazla şey öğrenmek, çalışmalarını incelemek için:
Websitesi / Instagram / Facebook
Yazar: Yaprak Demirci