Rahmi M. Koç Müzesi, Ankara’nın tarih kokan sokaklarında yer alan Çengelhan ve Safranhan gibi eşsiz mekanlarda hayat bulan bir kültür hazinesi olarak öne çıkıyor. Sanat, tarih ve teknolojiyi bir araya getiren zengin koleksiyonu ve interaktif deneyimleriyle ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim vadeden müzenin geçmişten günümüze evrilen öyküsünü ve gelecek planlarını Müze Yöneticisi Deniz Genç bizimle paylaşıyor.
Merhabalar Deniz Hanım, sizi tanıyarak başlamak isterim.
Merhabalar, ben İstanbul Burgazadalı, deniz ve sanat tutkunu bir ada çocuğuyum. Uzun yıllar boyunca önce adada, sonra milli takımda su topu kalecisi oldum. Koç Üniversitesi’nde tam burslu olarak Sanat Tarihi ve Arkeoloji okudum, restorasyon üzerine stajlar yaptım. Ardından ODTÜ’de başladığım Arkeometri yüksek lisansı sayesinde Ankara’yla tanışmış oldum. Şimdi aynı bölümde doktora yapmaya devam ediyorum.
Okuduğum bölümün çalışma alanı kısıtlı olduğu için birkaç yıl boyunca tekstil ve teknoloji firmalarında çalıştım. En son Bozlu Art Project’te eser analisti pozisyonunda çalışma fırsatı bulmuştum ki Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Müdürlüğü teklifi gelince kıymetli İstanbul’umu arkamda bırakmaya razı oldum.
Zaman içerisinde çeşitli işlevlerde kullanılmış Çengelhan ve Safranhan’a konumlanan Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nin tarihçesinden, barındırdıklarından ve kent içerisindeki rolünden bahsedebilir misiniz?
Biraz tarihinden bahsederek başlayalım. 16. yüzyılda ticaretin oldukça aktif olduğu Atpazarı’nda yapılmış olan Çengelhan ve Safranhan, kentin en gösterişli hanları arasında. Yüzyıllar içerisinde kervansaray olarak işlevini yitiren bu iki han zamanla tiftik, hamderi ve yapağı üretiminin yapıldığı bir ticarethaneye, Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk yıllarında bir hapishaneye, ve müze olmadan önce ise Kale esnafının kullandığı bir işyeri ve depo alanına dönüşüyor. Sayın Vehbi Koç’un 15-16 yaşlarında Çengelhan’da bulunan bir manifaturacıda çıraklık yapması, Koç ailesinin bu hana özel bir bağı bulunmasını sağlıyor. Bu sebeple Sayın Rahmi Bey Çengelhan’ı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 2003 yılında kiralayıp, aslına mümkün olduğunca sadık kalarak restore ettiriyor ve müzemiz 2005 yılında ziyaretçileriyle buluşuyor. Tabii ki koleksiyon büyüdükçe yeni alan gereksinimleri doğuyor ve 2013 yılında Safranhan’ı bünyemize katıyoruz. 2016’da restorasyonu tamamlanan Safranhan da zaman içerisinde büyüyen koleksiyonumuz için yetersiz kalınca 2020 yılında oyuncakların ve bebek evlerinin sergilendiği üçüncü binamız açılıyor.
Müzemiz aslında bir sanayi-endüstri müzesi olarak adlandırılsa da çok geniş yelpazede bir koleksiyona sahip. Denizcilik, havacılık, raylı taşıma, karayolu taşımacılığı, eczacılık, tarım, iletişim, bilimsel aletler seksiyonlarımızın yanı sıra, tarihi kent esnafını canlandıran nostaljik esnaf sokağımız, her yaştan ziyaretçilerimizin ilgisini çeken bölümlerimizden. Müzemizde tarihi arabalara göz atarken bir anda Atatürk’ün kalpağını, eski bir marangozhaneyi ya da 19. yüzyıldan çok detaylı bir bebek evini görme fırsatı elde edebilmeniz de bu müzenin ilgi çekici özelliklerinden biri.
Müzemizin gerek her yaş grubu ve ilgi alanına hitap edebilecek çeşitlilikte bir koleksiyona sahip olması, gerek tarihi öneme sahip oldukça gösterişli iki hanın içerisine konumlanması gerekse Atpazarı gibi şehrin en turistik bölgelerinden birinde yer alması, burayı 20 yıla yakın zamandır Ankara’nın en önemli müzelerinden ve cazibe merkezlerinden biri haline getirdi. Buranın bir kültür noktası olmasının yanı sıra kente başka katkıları da oldu. Çengelhan, Safranhan ve Çukurhan restorasyonları sayesinde Kale Meydanı’nın çehresi değişti ve şehre daha cazip ve güvenli bir turizm noktası kazandırılmasına ön ayak olundu.
Peki, müzenizde teknolojiden nasıl faydalanılıyor?
Müzemizi en çekici kılan özelliklerinden biri, objelerin hareketli, sesli ve interaktif olması. Özellikle küçük ziyaretçilerimiz, tuşlara basarak hareket ettirebildikleri etkileşimli objelerle burada çok eğleniyor. Arçelik, TürkTraktör, Koçtaş, Ford Otosan, Demir Export, Opet, Aygaz ve Tüpraş işbirlikleriyle çocuklar için oldukça eğlenceli interaktif oyunlar oynayabilecekleri teknolojik bir “Eğlen-Öğren: Etkileşimli Çocuk Merkezi” kurduk.
Bunların yanı sıra Ankara Manzarası tablosu gibi Ankara için oldukça önem taşıyan bir resim, Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar öğrencisi Ali Çiftçi tarafından animasyon haline getirildi ve bu sayede ziyaretçilerin adeta 18. yüzyıldan kalan bu resmin içerisine girebilmesi mümkün kılındı.
Bu arada dijital dünyaya da adım atmaya çalıştık ve şu an müzemizin envanterindeki önemli birçok objeyi web sitemizdeki sanal koleksiyonda görebilmeniz mümkün.
Ayrıca yakın zamanda ziyaretçilerimiz, resmi bayramlarımıza özel artırılmış gerçeklik gözlükleri sayesinde günün anlam ve önemini derinden hissedebilecekleri içerikleri müzemizde deneyimleyebilme fırsatı bulacaklar.
Bir başka önemli nokta olarak, eğitim faaliyetlerinizi öğrenmek isterim.
Müze eğitimi faaliyetlerimiz kapsamında; koleksiyonumuzla bağlantılı olarak hafta içi okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise kademelerine göre oluşturduğumuz eğlenceli ve öğretici eğitim etkinliklerimiz, hafta sonları ise farklı disiplinleri içeren atölyelerimiz ile çocukların yeni sanat dallarını keşfedecekleri, el becerilerini ve kazanımlarını artıracakları ve iyi vakit geçirecekleri sanat ve bilim atölyeleri gerçekleştirmekteyiz. Her hafta sonu farklı konuyu ele aldığımız atölyelerimizi Instagram sayfamızdan takip edebilirsiniz.
Daha kişisel bir soruyla devam edecek olursam, müzede sizin için en kıymetli eser ve/ya eser grubu nedir?
Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk Cumhuriyet Bayramı için hazırlattığı Türk bayrağı benim için manevi açıdan müzemizdeki en kıymetli eserlerden. Dikişlerin ve ay-yıldız sembollerinin amatörlüğü, o günün ruhunu ve heyecanını hissettirebilmesi açısından benim için oldukça değerli. Heykeltıraş Sadrettin Savaş’ın unutulmaya yüz tutmuş meslekleri konu edinerek yaptığı minyatür esnaf heykelleri, benim en sevdiğim eser gruplarımızdan. O heykellerin nevi şahsına münhasır surat ifadelerine bakarken çok eğleniyorum. Onun dışında bir bütün olarak Bebek Evleri seksiyonu benim en keyif alarak vakit geçirdiğim bölümlerden biri.
Ankara’ya benim gibi dışarıdan gelerek farklı gözle bakabilen biri olarak, kentin kültür ve sanat mekanlarının, özellikle de müzelerinin, gerektiği değeri gördüğünü düşünüyor musunuz?
Ankara’nın kültür ve sanat mekanlarının şu an gördüğü ilgiden çok daha büyük bir potansiyeli olduğuna inanıyorum. Tabii ki bu potansiyeli gerçek hayata geçirmek konusunda bizlere düşen büyük bir görev var. Bu konudaki projelerimizi peyderpey hayata geçirmek için uğraşıyoruz.
Bu arada İstanbul’dan geldikten sonra Ankara gibi, ülkenin kalbi sayılan bir başkentte yetkin modern sanat mekanlarının sayıca az olması beni şaşırtmıştı.
Ankara’nın en göz önünde bulunan müzeleri arasında yer alan Rahmi M. Koç Müzesi hakkında sizlere ulaşan geri dönüşler nasıl peki?
Geri dönüşler fevkalade güzel. Müze içerisinde gezerken ziyaretçilerin tepkilerini izlemek benim için çok keyifli. Her yaş grubundan insanın bu müzeden etkilendiğini gözlemleyebiliyorum. Çocukların çıkardığı sesler, verdikleri neşeli tepkiler, yaşça büyüklerin zamanında kendi kullandıkları nesnelerle karşılaşınca gözlerinde gördüğüm heyecan paha biçilmez.
Röportajımızın sonuna gelmeden, bizleri müzeniz bünyesinde gelecekte nelerin beklediğini de sormak isterim.
Önümüzdeki dönemlerde müze eğitimleri çeşitlenerek sadece çocuklar için değil yetişkinlerin de ilgi alanlarına göre hafta sonu atölyeleri düzenleyeceğiz. Gelecek planlarımız açısından ise ziyaretçilerimizin, objelerin tarihleri ve kullanım alanları hakkında fikir sahibi olabilecekleri mobil uygulamalara geçiş yapmak istiyoruz. Özellikle küçük ziyaretçilerimiz, müzedeki tarihi objelerin nasıl, ne amaçla ve ne şekilde kullanıldığını bilmiyorlar. Onlara objelerin çalışma prensibini görebilecekleri bir mobil uygulama oluşturmak çok güzel olacaktır.
Son olarak dünyadaki ve ülkemizdeki diğer örnekleri de takip ettiğinizi bildiğim için sormak isterim. En sevdiğiniz veya keyif aldığınız müze deneyimi nerede ve nasıl olmuştu?
Çaresizlik ve umutsuzluk hissinin çok somut bir biçimde ziyaretçiye aktarıldığı Berlin’deki Yahudi Müzesi oldukça etkileyiciydi. Ayrıca tasarım olarak İspanya Figueres’teki Dali Müzesi’ni çok eğlenceli bulmuştum.