Bob Marley’in zamanında söylediği gibi, başka söze gerek yok: “One Love!’’ Sahnede enerjileri, doğallıkları ve müziğiyle herkesi kendilerine hayran bırakan, ülkemizin ilk reggae grubu Sattas ile Ankara Coffee Carnaval Reggea Session kapsamında verdikleri konser sonrası daha önce sorulmayıp bizim merak ettiklerimiz ve Ankara üzerine oldukça eğlenceli bir sohbet gerçekleştirdik.
Orçun: Sattas ne demek diye başlamayacaksınız dimi?
Hayır hayır artık onu hepimiz biliyoruz, bizim merak ettiklerimiz başka. Öncelikle müzikle bağdaşan içki kültürünü düşünürsek son zamanlarda yükselen kahve trendinin parçası olan bir festivalde ana konuksunuz. İnsanlar sizi çok farklı modda dinliyor, sahneden bakınca farklılık var mı?
Orçun: İçki kültürüyle değil de Ankara’nın dinleyicisiyle alakalı bir farklılık var aslında bu etkinlik için. Sonuçta kahvenin kafein ile insanın enerjisini yükseltmesi gerekmez mi? Konserlerimize gelen en sakin Ankara kitlesi burada şu an; bunun henüz öğle saatlerinde olmamızla ilgisi var diye tahmin ediyorum.
Fehmi: Sahneden bakınca bir farklılık var aslında ama bunun havanın kararmamasıyla da alakası var. Eğer karanlık olsaydı atmosfer başkalaşırdı. Belki de kahveyle değil de alkollü olmamasıyla bir alakası vardır.
İlk çıktığınız zamanlardan beri Ankara’da konser veriyorsunuz hatta 2012’de bir konserinizde Ankara Reggea’si yapmıştınız. Belirli bir Ankara ritüeliniz var mı, Ankara’da olmak sizin için ne ifade ediyor?
Orçun: Ankara’ya her geldiğimizde aslında biz Ankara’ya gelemiyoruz. Her gelişimizde Fehmi’nin ve Seçkin’in askerlik yaptığı yerleri görüyoruz, onların anılarını dinliyoruz. Hatta biz bir keresinde Fehmi’yi yolda unuttuk.
Fehmi: Cidden beni yolda unuttular! Ankara’ya gelirken bir yerde durduk, herkes uyuyordu. Bir şeyler almak için içeri girdim. Sonrasında dışarı çıktığımda bir de baktım ki araba yok… Orçun yok… Telefonum da yok..! Kardeşim Onur’u aradım 10 kere, bilmediği numarayı açmadı… En sonunda annemi aradım, annem kardeşimi aradı. O da Orçun’u aradı ama tabii onlar bu arada bir saatlik yolu çoktan gitmişlerdi…
Orçun: Fehmi’yi unutmamız bir ritüel değil tabii ki, onu her zaman unutmuyoruz. Ben telefonu açtım Onur, “Abim’’ dedi, “Abii’’ dedim ‘’Fehmi’yi unuttuk!!!!’’ Ankara Reggea’si ise gerçekten güzel bir anıydı. Karşımızda çok ağır bir dinleyici kitlesi vardı. Dört beş şarkı çaldık, kitlede bir hareketlenme ya da alkış göremiyorduk. O zamanki gitaristimize gelmeden önce, ‘’melodiyi aklında tut, lazım olacak‘’ dedim. O anda spontane bir şekilde başladı Ankara Reggeasi. Performanstan sonra tabak çanak kalmadı tabi millet çok eğlendi…
Ankaralı reggea grupları arasında geleceğini gördüğünüz grup var mı?
Orçun: Dusty var. Reggea ile karışık tabi ama severek dinlediğimiz güzel bir grup.
Fehmi: Ais Ezhel var. ‘’Kökler Filizleniyor’’ diye bir çalışmaları var mesela, çok başarılı.
Orçun Sünear’ın ya da gruptaki herhangi birinin bireysel müziğiyle Sattas’ın müziği arasında fark var mı?
Orçun: Var, olmaz mı? Hepimiz ayrı müzik disiplinlerinden geliyoruz. Mesela kendi adıma söylemek gerekirse önceden trash metal grubundaydım; saçlar uzundu o zamanlar tabi, şimdi döküldü. Mesela Derya ise rock kökenli, Fehmi’yle de ayrıldığımız noktalar olmakla birlikte çoğunlukla benzeşiyoruz. Kısacası gruptaki herkesin tarzı farklı.
Lavarla’da “kentli olmak’’ ve “kent kültürü’’ konularıyla bağdaşacak yazılar yazmaya, etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Biliyoruz ki Reggae protest bir müzik, yaşadığımız yerlerin gittikçe yozlaştığını da düşünürsek, kent kültüründeki bu durumunun sizin müziğinizdeki yansımalarından bahsedelim mi biraz?
Orçun: Ooo, güzel soru, biraz düşüneyim… Ankara’da kent kültürü var mı diye soracağım ilk ama bu Lavarla’dan önceydi değil mi? Sonuçta Ankara’da hayat LA VAR LA!
Soruya dönecek olursak reggea üzerinden gidelim, genel bir cevap vermeye gerek yok. Reggae Jamaika gibi doğayla iç içe bir coğrafyadan çıkış yapmış bir müzik türü. Bizlerse; şehirlerde büyüyerek reggea yapan insanlarız. Bob Marley’in dediği gibi bir “beton ormanın’’ içindeyiz; dolayısıyla bu beton ormanın yarattığı betonlaşmanın verdiği sıkıntıları yaşıyoruz. Ne var ki bunun yanında mutluluklarımızı, aşklarımızı, sevgimizi de yansıtıyoruz. Reggea aslında protestten ziyade mesaj kaygılı bir müzik; yani illa protest olmak zorunda değil. Örneğin ‘’love reggea’’ diye bir tarz var sadece aşkla ilgili şarkılar yapılıyor.
Mesaj kaygısı dediniz, peki yaptığınız müzikle evrene bir mesaj gönderme hakkınız olduğunu ve olumlu bir dönüş alacağınızı garantilediğinizi düşünelim. Bu mesaj ne olurdu?
Orçun: En iyisini Bob Marley söyledi zamanında, başka söze gerek yok: “One Love!’’
Lavarla: Peki bir grup mottonuz yok mu?
Orçun: Zorluyorsunuz, alacaksınız o sorunun cevabını benden. Grup mottosu şu: “Özgürlük herkesin her istediği şeyi yapabilmesi değildir Özgürlük karşındakinin hakkına saygı duyman demektir…”
Biraz daha Ankara’dan çıkıp size dönersek; Reggae müziğini cover band anlayışından çıkarıp, müziğin bu topraklardan beslenebileceğini kanıtlamış bir grupsunuz. Bunu yaparken ilham aldığınız şeyleri merak ediyoruz.
Fehmi: Tabii ki de dinleyip etkilendiğimiz insanlar var ama kişisel bazda ilham aldığımız şey bu diyemeyiz. Bizim müziğimiz, bu topraklarda yaşadığımız için bu topraklardan besleniyor fakat tarzımızı bu şekilde sınırlamamız da doğru olmaz. Stüdyoya giriyoruz ve spontane işler yapıyoruz. Müziğimizin zorlama olduğunu düşünmüyorum.
Lavarla: Zorlama değil, tam da bu sebepten sorduk bu soruyu aslında. Bu toprakların reggea’sini yapıyorsunuz yani, Jamaika ya da başka bir kültür değil sonuçta….
Fehmi: Aynen, mesela biz Müzeyyen Senar dinliyoruz, Zeki Müren dinliyoruz rakı içiyoruz…
Lavarla: Ankara sahnelerinde Ankara Reggea’si, İstanbul sahnelerinde İstanbul Reggea’si yapıyorsunuz mesela…
Orçun: Fehmi’nin de dediği gibi ‘’Bir ben miyim?’’ şarkısında alaturka bir hissiyat var. Dinlediğimiz ve özümsediğimiz bir melodi sonuçta. Rakı içerken alaturka dinleyen insanlarız. Kısacası İstanbul ya da Ankara reggeasi yok, reggea eşittir reggea. Bu topraklardan bir şeyler katmaya çalışıyoruz ve biz de hala bu toprakların müziğinin öğrencileriyiz. Sen ben yok, biz varız.
Bu dünyada karşı olmak için çok sebep var, isyan edilecek konu sürekli mevcut fakat dünyanın iyi yanlarıyla kötülere atıf yapmak ve bunu başarabilmek zor bir iş. Kadınlar, eğlence, hafif tempo dans olarak anlaşılmaya müsait bir müziğin bu anlamdaki dengesini nasıl kurdunuz?
Orçun: Aslında reggea öyle bir müzik türü diyormuşum, arkadan kızlar çıkıyormuş. Mesela Jamaika’da öyle müzik yapıp eğlenen çok grup var.
Seçkin: Abi bizde niye böyle şeyler yok?
Orçun: Yani aslında cidden var öyle bir müzik, istersen yaparsın, tercihle alakalı bir durum.
Fehmi: Kastettiğiniz denge tam olarak şöyle; söyleyecek bir şeyimiz varsa, bir şeye tepki gösterilmesi gerekiyorsa, tepkimizi veriyoruz, sözümüzü söylüyoruz. Bir formülü yok kısacası. Dışarıdan formül var gibi mi duruyor sizce?
Lavarla: Hayır aksine yok, bu sebepten soruyoruz biz de. Her şey spontane gelişirken ortak bir paydanız vardır mutlaka, bunu merak ediyoruz.
Fehmi: Hepimizin rahatsızlık duyduğu şeyler aynı dolayısıyla herkes birebir aynı düşüncede olmasa da sonuç olarak aynı kanıya varıyoruz. O yüzden söylenmesi gereken şeyleri açık seçik söyleme kısmında hiçbir sürtüşme olmuyor. Hepimizin ayrı bir kalemi olsa da aynı deftere yazıyoruz.
Mesela şarkı sözleri nasıl çıkıyor?
Orçun: Ben şarkı sözleri yazarken Fehmi araya girip fikir söylüyor ya da diyelim ki beste yapıldı, söz yazılacak, bir konu lazım ve bu konunun bir sorundan ileri geliyor olması lazım. Örneğin kadın cinayetleri hakkında yazmaya karar verdik diyelim; ya nadasa alıyoruz şarkıyı ya da ‘’tamam evet oldu’’ diyoruz. Aşka karşı olduğumuz, aşkı çok sevdiğimiz; kötüye karşı olduğumuz, kötüyü sevdiğimiz şarkılarımız da var ama kötüyü sevmek derken ironik bir kötüden bahsediyorum, işte dengemiz bu.
Tuğçe Türksoy: Lavarla ahalisi! Ne yapıyorsunuz yetmez mi? Bırakın adamları sahneye son beş…
Ufukta yeniden Ankara var mı?
Fehmi: Olmaz mı, 9 Haziran’da Ankara Anadolu Lisesi (AAL) bahar şenliğinde Teoman’dan önce sahne alacağız, Teoman bırakmamış müziği.
İki gün boyunca her sorumuza sabırla ve samimiyetle cevap verdikleri için, Sattas’a Lavarla Ailesi olarak teşekkür ederiz.
Röportaj: Güneş Tancuay, Nil Koza, Işıl Selen Çiçek