Mart ayında üç farklı tiyatro oyunu izledim. Biri devlet diğer ikisi özel tiyatroların oyunlarıydı. İçimde farklı duygular uyandıran bu oyunlara gelin göz atalım şimdi.
Rumuz Goncagül
Oktay Arayıcı’nın kaleme aldığı Rumuz Goncagül, ülkemizin 70’li yıllarından bir kesit sunuyor seyirciye. Kızına zengin bir koca bulup evlendirmenin hayalini kuran bir annenin, bunu gazete ilanı üzerinden gerçekleştirmeye çalışmasını anne ve kızı üzerinden komedi yoluyla anlatıyor hikaye. Yazıldığı tarihten bugüne dek birçok kere sahneye konmuş, filmi dahi çekilmiş Rumuz Goncagül bu sezon Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneleniyor. İsmet Numanoğlu’nun yönettiği oyun 2 perde 2 saat 30 dakika.
Rumuz adlar kullanarak gazeteden koca arayanlar bugünün Türkiye’sinde televizyon programları aracılığıyla yuva kurmaya çalışıyor. Yani geçen yıllara rağmen değişen çok da bir şey yok. Bu yüzden de oyun metninin yıllara yenik düşmediğini ve bize bizi anlatmakta çok başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Oyunda Gülsün’ün ilanına pek çok yanıt geliyor ve anne kız adaylarla görüşmeye başlıyor. İçten içe Gülsün’ü sevmekte olan, evdeki kiracıları Sıtkı’nın da bu görüşmelere katılmasıyla olaylar karışıyor.
Hem güldüren, hem hüzünlendiren hem de düşündüren bir yapısı var Rumuz Goncagül’ün. Tüm oyuncuların karakterlerin içine büründüğü oyunda özellikle Dilara Keyf Günç (Anne İnsaf) ve kızı rolünde Özge Mirzalı (Gülsün) harika bir ikili olmuşlar. Hikayeyi alıp keyifle yoğuruyorlar sahnede. Yalnızca Ötüken Hürmüzlü Sıtkı rolünde gözüme battı. Onun haricinde 70’li yılları sahneye taşıyan kostümleri ve dekorları, tiyatronun içine serpiştirilmiş renkli dansları, eğlendiren müziği ve dile takılan şarkı sözleriyle çok enerjik ve keyifli bir oyun Rumuz Goncagül. Sezon bitmeden mutlaka seyredin. Önümüzdeki ayın programına buradan bakabilirsiniz.
Macbeth
Shakespeare’in en bilinen tragedyalarından olan Macbeth gücü elinde tutmak isteyen, hırsları, arzuları ve iktidar sevdası yüzünden elini kana bulayan ve canavarlaşan bir adamın hikayesini dile getirir. Hiç dinmeyecek bir hırsı ve bitmeyecek bir durumu anlattığından zamansız bir tiyatro eseridir Macbeth.
Tiyatro İstanbul ve Ekip Tiyatro’nun, Bülent Emin Yarar rejisiyle sahneye koyduğu, 2. Ankara Tiyatro Günleri kapsamında Ankara’ya konuk olan Macbeth bu ayın en çok merak ettiğim ve izledikten sonra da hayal kırıklığıyla ayrıldığım oyunu oldu. Oyun 2 perde 1 saat 40 dakika olarak sahneleniyor.
Oyun yapısal olarak farklı bir noktadaydı. Çeşitli renklerdeki tüller ve taht olarak da kullanılan bir el arabası dışında dekor yoktu neredeyse sahnede. Macbeth’in o ünlü cadıları da oldukça farklı şekilde aktarılmıştı hem duruş hem de kostümleri açısından. Bu yönüyle keyifliydi. Fakat bence bir tiyatro oyununu anlamlı kılan gösterdiği noktaya kuvvetli baskı uygulayabilmesi. Konusuna göre gerek seyirciyi sarsması, düşündürmesi, eğlendirmesi ya da onu bir bakış açısını sorgulamaya itmesi. Oyun farklı bakış açısına rağmen asıl anlatması gereken meseleyi karanlıkta bıraktı bana göre. Macbeth’in vicdan çarpışmalarına fazlaca dışarıdan bakmak durumunda kaldı seyirci. Macbeth ve karısı arasındaki öpüşme sahnesinin birkaç kere tekrarlanması, Macbeth’in oyunun sonuna doğru üzerindekileri çıkartması ve sonra tekrar giymesi gibi pek olmamış detaylara boğulmuştu. Oyuncular ellerinden geleni yapsalar da sonuç ortalama olarak kaldı benim gözümde.
Kuş Öpücüğü
Tiyatro D22’nin sahneye koyduğu Berkay Ateş’in yazıp başrolünü Güneş Hayat ve Emir Çubukçu ile paylaştığı Kuş Öpücüğü, toplumsal sorunları birbirlerine uzak kalmış bir anne-oğul üzerinden anlatıyor. Yılları hapiste geçen Hatice (Güneş Hayat) ve sokakta akordeon çalarak geçmini sağlayan kalbinden hasta Mehmet’in (Berkay Ateş), polis, uyuşturcu ve siren sesleri içinde tek göz odalı evlerindeki hayatı anlatan Kuş Öpücüğü 1 perde 90 dakika.
Hatice’nin oğluyla arasındaki uçurumu silme çabasını çok gerçekçi, acıtıcı fakat asla duygu sömürüsü yapmadan anlatıyor metin. Küçücük bir oda, bir yatak, akmayan musluklar, yatağın altına saklanmış öteberiler, tencerede kaynayan yemek ve onların arasında bir anne ve oğul. Anne ve oğulun sarsıntılı ilişkileri, Mehmet’i tedavi ettirebilmek için katıldıkları yarışma programıyla farklı bir hal alıyor. Reality show’larda görmeye alışkın olduğumuz manzaraları karşımıza getiren oyun dinamik bir yapıya bürünüyor yarışmayla. Hatice ve Mehmet, yarışıyor ve kazandıkları parayla soytarılaşıp soytarılaşmamak arasında kalıyorlar televizyon ekranında. Tüm kostümleri, duruşları ve dekorlarıyla Kuş Öpücüğü karşınızda yaşanıyor.
Hatice’ye hayat veren Güneş Hayat ne kadar gerçek ve ne kadar yalın bir oyunculuk sunuyor seyirciye. Anne oğula bürünmüş ikiliyi seyretmek akıp giden, düşündüren, üzen, sorgulatan, güldüren, şaşırtan ve en derinde iz bırakan bir oyun seyretmek demek. Mutlaka seyretmelisiniz Kuş Öpücüğü’nü.
Gelecek ay görüşmek üzere. İyi Seyirler!