2020 yılı felaketleri ile birlikte geldi. Hem Türkiye’de hem de dünya çapında çeşitli doğa felaketlerinin yanında endüstri devriminin ilk dönemlerini aratmayacak ölçüde salgın hastalıklar baş göstermeye başladı. Geçtiğimiz yıllarda şarbon ile korkmuştuk, bu günlerdeki salgın hastalığımızın adı ise yeni koronavirüs (2019-nCoV)! Yeni dememizin sebebi 1960’da keşfedilen genellikle kuşlarda ve memelilerde hastalıklara yol açan ve insanda ciddi bir hastalığa neden olmayan bir virüs çeşidi olan koronavirüsün mutasyona uğrayarak ölümcül bir hal almasından kaynaklanıyor.
Bu virüs daha önceki yıllarda SARS ve MERS adıyla da salgın hastalıklara neden olmuştu. SARS 2002-2003 yılları arasında Hong Kong’da yayılmış ve ölüm oranı yüzde 10 civarında olduğu açıklanmıştı. MERS ise 2012 yılında Suudi Arabistan’da ortaya çıkmış, ölüm oranı ise yüzde 36 olarak açıklanmıştı. Yarasaların bu virüslerin kaynağı olduğu biliniyor. SARS’ın bulunduğu Uzak Doğu coğrafyasında bu virüs türler arası geçiş yaparak misk kedisine bulaşmış, MERS’in bulunduğu Orta Doğu coğrafyasında ise deveye bulaştığı ve sonrasında virüslerin zoonotik geçiş yani hayvandan insana bulaşarak yayıldığı saptanmış.
Yeni koronavirüsün, en güncel ismiyle COVID19’un (Coronavirus disease 2019) Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıktığı ve buradan hızla yayıldığı bilinmekte. İlk verilere göre kentte bulunan Huanan deniz ürünleri pazarından insanlara bulaştığı düşünülüyordu fakat virüsün yayılma yolları incelendiğinde pazara, virüsün bulaştığı bir kişi tarafından getirildiği ve buradan da çok hızlı bir şekilde diğer insanlara bulaştığı sonucuna varıldı. Dünya Sağlık Örgütü’nün her gün yayınladığı raporlardan hastalıkla ilgili önemli kırılma noktalarını takip etmeniz mümkün. Bunlardan bazıları:
- İlk hasta 31 Aralık 2019’da Wuhan’da nedeni anlaşılamayan bir zatürre teşhisi ile hastaneye yatırıldı. 7 Ocak’ta bu hastalığın bir çeşit koronavirüs olduğu anlaşıldı.
- Wuhan’da 31 Aralık 2019 ile 3 Ocak 2020 arasında 44 hasta bildirildi.
- 20 Ocak’ta ilk defa Çin anakarası dışında bir hasta rapor edildi. Bu hasta Güney Kore’deydi ve kısa zaman önce Wuhan’da olduğu tespit edildi.
- 23 Ocak’ta Amerika’daki ilk hasta rapor edildi. Bu hasta da kısa süre önce Wuhan’da bulunmuştu.
- 25 Ocak’ta Avrupa kıtasında (Fransa ve Almanya) ilk hastalar görülmeye başlandı. İngiltere’de ise daha önce hiç Çin’de bulunmayan bir kişi iş arkadaşından bulaşan hastalık sebebiyle hastaneye kaldırıldı.
- 2 Şubat’ta Çin’de ölen kişi sayısı 304’e yükselmişti. Çin dışında ilk ölüm Filipinler’de gerçekleşti.
- 11 Şubat’ta Dünya Sağlık Örgütü Yeni Koronavirüs (novel corovirus, 2019 nCoV) olarak adlandırdıkları virüse COVID19 (coronavirus disease 2019) ismini verdi.
- 20 Şubat’ta İran’da ilk hasta rapor edildi.
- 28 Şubat’ta Dünya Sağlık Örgütü tarafından bütün dünyadaki tehlike seviyesi ‘very high’ (çok yüksek) seviyesine yükseltildi. Bu arada Hubei (Çin) de iyileşenlerin sayısı 36.117 olarak açıklandı.
Dünya Sağlık Örgütü her gün dünyadan gelen bilgileri derleyerek durum raporunu kendi sitesinde paylaşıyor. Bu konuyu yakından takip edenler için Dünya Sağlık Örgütü’nün konuyla ilgili haritası da bulunmakta. Bu harita ile en güncel bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Şubatın ikinci yarısında virüsün Avrupa’da, Amerika kıtasında ve İran’da hızlı bir şekilde yayılması insanların endişelerini arttırdı. Uzmanlar bir süre daha virüsün yayılmaya devam edeceğini bildirdi. Bu noktadan sonra önemli olan korunmak için neler yapabileceğimiz.
Kuluçka süresinin 14 gün olduğu belirtilse de Çin’deki bir hastada 27 gün sonra hastalığın ortaya çıkması kuluçka süresinde kişiden kişiye farklılıklar olabileceğini gösteriyor. Hastalığın grip kadar hızlı ve kolay şekilde bulaşması ürkütücü olsa da şu ana kadarki koronavirüs salgınlarına göre yaklaşık yüzde 3 ile oldukça düşük ölüm oranına sahip. En ürkütücü nokta ise bu virüs için hala bir ilaç bulunamamış olması. Hastalıktan korunmak için birçok devletin sağlık bakanlıkları küçük broşürler ve posterler hazırladı. Yapılması gerekenler de oldukça basit aslında: hasta kişilerden uzak durmak, ellerinizi düzenli olarak yıkamak, kendinizi hasta hissettiğinizde hızlı bir şekilde sağlık kuruluşlarıyla iletişime geçmek ve en önemlisi kendinizi tecrit etmek.
Günümüzde seyahat, hayatın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Bu tür bulaşıcı hastalıkların özellikle havalimanları, tren istasyonları, otobüs garları gibi insan sirkülasyonunun çok yoğun olduğu yerlerden hızla bulaştığı bilinmekte. Koronavirüs tam anlamıyla kontrol altına alınana kadar bu tür yerlerde özellikle çok dikkatli olunması gerektiği bildiriliyor hatta gerekli olmadıkça seyahatlerin ertelenmesi öneriliyor. Şu anda Türkiye’den Çin, İtalya ve İran seferleri karşılıklı olarak iptal edilmiş durumda. Dünya çapında riskli bölgelerde karantinalar başladı. 1 Mart tarihinde Louvre Müzesi süresiz şekilde ziyaretçilere kapatıldı. İtalya’da ve İran’da çeşitli bölgelerde karantina uygulamaları başladı.
İnternet üzerinden birçok gerçeklik payı olmayan senaryolar paylaşılıyor ve bu senaryolar insanları daha da karamsarlığa ve paniğe itecek derecede kötümser bakış açısına sahip. Aslında sağduyumuzu asla kaybetmeden çok basit davranışlar ve düşünce tarzı ile bu süreç atlatılabilir.
Bu hastalık çocuklara neredeyse hiç bulaşmıyor, asıl risk altında olan kişiler kronik hastalığı bulunanlar ve 60 yaş üstü. Hasta olan kişiler en hızlı şekilde tecrit edilmesi ve tek başına kaldığı bir hastane odasında tedavisinin yapılması gerekiyor. Wuhan’da bu kadar çok vakanın olması ve önüne geçilememesinin nedenleri arasında hastane koşullarının bu tecrite imkan vermemesi ve tedavi imkanlarının yetersizliği gösteriliyor (bakım kalitesinin düşüklüğü). Yüksek risk altındaki kişilerin bakımının daha iyi yapılması ancak hastanelere gelen kişi sayısının azalmasıyla mümkün bunun içinde kendi önlemlerimizi alarak hastalıklardan korunmamız gerekiyor.
Aslında bu önlemler oldukça basit:
- Öncelikle sağlığınıza dikkat ederek böyle bir virüsle baş etmeyi kolaylaştırabilirsiniz. Ne kadar sağlıklıysanız o kadar kolay atlatırsınız.
- Bu dönemde zorunluluk dışındaki seyahatleri ertelemekte yarar var çünkü ne kadar az insanla iletişime geçerseniz o kadar az risk altında olursunuz.
- Şu anda bütün dünyada maskelerle ilgili bir endişe var. Birçok maskenin fiyatı 5 katına çıktı ama gerçekte birçok maskenin görevi sadece sizin mikroplarınızın etrafa yayılmasını engellemekten ibaret. Karantina dönemlerinde kullanılan maskeler ise olduğunuz ortamla bütün ilişkinizi kesecek düzeyde olmalı; yani yanları korumalı ve önünde ventilasyon boşluğu olan maskeler kullanmalısınız. İnsanlar panik oldukları için birçok maskeye sahip olmaya, ihtiyaçtan fazlasını stoklamaya çalışıyor. Aslında şu anda bu maskeleri kullananlar, kronik hastalıkları olan kişilerin maskesiz kalmasına neden oluyor. Virüs korumasını sağlayacak özellikleri olan bir-iki maske size yeterli olacaktır.
- Karantina uygulamaları genellikle 2 ila 3 hafta arasında değişiyor. Bu süreci evden çıkmadan geçirebilmek adına daha çok kuru gıda stoklamak, kolay pişirilen kolay yenen yiyeceklerinizin olması süreci daha rahat geçirmenizi sağlayacaktır. Pişirme ve soğutma ihtiyacı olmayan yiyecekleri stoklamak daha kolaydır. Tabii ki susuz olmaz. Yeterli suyunuz da yanınızda olmalı.
- Düzenli kullandığınız ilaçlarınızın evde yeterli miktarda olup olmadığını kontrol edin ama bulunduğunuz toplumu da düşünerek haddinden fazla depolamaya da çalışmayın. Sizin kadar başkasının da bu ilaçlara ihtiyacı olabilir.
- 11 milyonun yaşadığı Wuhan’da bile karantina koşullarında ne elektrik ne de su kesintisi yaşantı. Bu nedenle sadece evde olmanın tadını çıkarabileceğiniz kitap, kutu oyunları veya konsol oyunları gibi eğlence ürünlerini de hazırda bekletebilirsiniz.
- Belki gerekli olur düşüncesiyle telefonunuzun daima açık kalması için dolu bir powerbank daima yanınızda olsun.