1967 yılında İl Özel İdaresi tarafından açılan “Ankara, Ulus Meydanı Çarşı ve Büro Binası Proje Yarışması” sonucunda birincilik ödülü Semra ve Orhan Dikel ekibinin projesine verilmiş. İnşaatı 1969’da başlayan tesisin tamamlanması ancak 1981’i bulduğu için Atatürk’ün 100’üncü doğum yıldönümünden hareketle “100. Yıl Çarşısı” olarak adlandırılmış. Yapı, zaman içinde çeşitli müdahaleler sonucunda özgün karakterini kaybetmiş; öncelikle çarşının çevresiyle ilişkisini güçlendirmek ve alandaki yaya trafiğini hafifletmek için boş bırakılan zemin kat kapatılmış, dükkanlara asma katların eklenmesinin yanı sıra cepheye projede olmayan müdahaleler yapılmış ve sonuçta bugün, çoğu Ankaralının geçerken anlam veremediği ve birçoğunun da bu sebepten dolayı yıkılmasını istediği veya umursamadığı bir yapıya dönüşmüş.
Mimarlık Dergisi’nin 1967 yılında basılan 7’nci sayısından özetle: Dikel’lerin projesini çekici kılan özellik olan zemin katın boş bırakılmasıyla, yani karşısındaki “emrivaki” meydanı Ankara Palas’a doğru devam ettirip “şekli ve gayesi belirsiz bir şehir mekanı doğurma tehlikesi” yaratmayacak, Ankara’nın iklim şartlarına uygun bir şekilde üstü kapalı bir meydan oluşturacak bir yapı olmasıymış. Özetle, 100. Yıl Çarşısı Ulus’a üstü kapalı bir meydan kazandırmakla kalmamış, mevsimler izin verdiğince dönemsel olarak kullanılabilecek teraslara da sahip bir yapı ortaya çıkmış. Ankaralılar, yapının I. TBMM binasına yakın tarafındaki alçak terasının bir dönem çay bahçesi olarak kullanıldığını aktarıyorlar ancak diğer teraslar hiçbir zaman kullanılmamış.
Çok katlı ofis bloğu, jürinin belirlediği temel prensiplere bağlı kalınarak Merkez Bankası tarafına yerleştirilmiş. Böylelikle çarşı kompleksi, kesişiminde yer aldığı caddeleri daraltmamış, bir zamanlar ovaya doğru bakan Zafer Anıtı’nın önünü de kapatmamış. Burada eklemek istediğim bir nokta da, saydığımız modern mimari eserlerin tamamının, 1950’lerden başlayarak cazibesini şehrin yeni gelişen bölgesine (yani Yenişehir’e) kaptıran Ulus’un tekrar çekim merkezi haline gelebilmesi için planlanan, tümü yarışmayla elde edilen ve başarıyla uygulanan projeler olması. Yine bu yapıların yıkılarak Ulus’un cazibesinin geri kazandırılacağı düşüncesi ise hayli düşündürücü.
Bugüne gelirsek
Ulus’taki modern mimari yapıların yıkımı yeni bir tartışma değil; planlama geçmişini bir kenara bırakırsak, ilk defa Aralık 2004’te “Ulus Tarihi Kent Merkezi Projesi” ile gündeme gelmiş[1], dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Ulus İş Hanı, Anafartalar Çarşısı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (ki çoğu kişinin ayrı bir bina sandığı bu yapı Ulus İş Hanı’nın ofis bloğudur, tıpkı yıkılan çok katlı bloğun Anafartalar Çarşısı’nın ofis bloğu olduğu gibi), (2003’te geçirdiği yangından sonra o tarihlerde henüz yıkılmamış olan) Modern Çarşı ve 100. Yıl Çarşısı’nın yıkılıp yerlerinin yeşil alana çevrileceğini, hatta buraya eski Ankara Evi tipi binalar yapılacağını duyurmuş. Bu andan itibaren örgütlü mimarlık camiasından tepki görmeye başlasa da proje gündemden hiç kalkmamış, sadece planın içeriğinde bazı değişiklikler olmuş. Örneğin, ilk yapılan açıklamalarda yıkılan çarşıların yerine yeşil alan yapılacağı, buralardaki esnafın devasa bir “Ankara Evi” görünümlü yeni bir çarşı binasına yerleştirileceği[2] söylense de böyle bir projeye dair herhangi bir görsele rastlanmıyor oluşu kaderin bilinçaltlarımıza bir lütfu. Zira 2018’de sabık başkan görevden alınıp yerine gelen (ve sonradan geçici olduğu anlaşılan) sabık başkan projenin altını tekrar ısıttı. Modern mimari eserleri yıkıp, Ulus’tan geçen trafiği nasıl yer altına alacağını bir animasyon[3] ile bize gösterirken Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü binasının yerinde yükselen ve şimdi yerinde Merkez Bankası Binası bulunan I. Evkaf Apartmanı’nın (Belvü Palas olarak da bilinir) hayaleti göz kırpıyordu. Ve tarihe, mimariye ya da herhangi bir bilimsel yaklaşıma saygısı olan herkesin tüyleri diken diken oluyordu.
2018’de Anafartalar Çarşısı’nın ofis bloğu yaz sıcağında Ankaralıları toz ve muhtemelen asbeste boğarken 2019 geldiğinde beklenemedik bir şey oldu ve Mansur Yavaş 2014’te kıl payı kaybettiği seçimi bu sefer kazandı. Muhalefetin büyükşehirleri geri kazanmasının gürültü patırtısı içinde gözde kaçan, Yavaş’ın 25 Şubat 2019[4] tarihli bir tweeti oldu. Burada “Ulus’a bir de Mansur Yavaş’ın gözünden bakarken”[5] dikkatli gözlerden kaçmayan, trafiğe kapatılmış caddelerin parlak döşemelerinde ilerleyen İstiklal Caddesi’nden aparma tramvay, erken Cumhuriyet dönemi yapılarının (elbette led ile) ışıklandırılmış cephe detaylarının önünde “boza ve sağlep” (salep yazılır, bazen sağlep okunur ama hiçbir zaman sağlep yazılmaz) sunan büfemsi mekanlar Ulus’un başına gelebileceklerin bir habercisiydi. Neyse ki görünürde yıkımı gerektirdiği düşünülen bir proje gibi durmasa da trafiğin yerin altına alınabileceğini düşünmek bile Ulus’un çok katmanlı, binlerce yıllık tarihinden bihaber projeler üretilebileceğinin işaretçisi gibi görünüyordu.
Yıkım, fikir yarışması ve anket
Yavaş’ın hızla el attığı yönetimde önceliği Ulus olmayınca ve Ürgüp Belediye Başkanlığı göreviyle tanıdığımız Bekir Ödemiş, Kültür ve Tabiat Varlıkları Daire Başkanı olarak atanmıştı. Kendisinin akademiyle ve konunun uzmanları ile iletişime açık olması[6] gibi artılar sayesinde aldığımız rahat nefes 2020 Haziran’ında 100. Yıl Çarşısı’nın yıkım ihalesinin duyurulmasıyla kesildi. Docomomo_tr, ICOMOS Türkiye, KORDER, Mimarlar Derneği 1927, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Türk Serbest Mimarlar Derneği temsilcileri ve bir grup akademisyen, yıkım sürecinin durdurulması ve çözüm önerileri geliştirilebilmesi için toplandı[7] ve bu temaslardan “100. Yıl Çarşısı ve Yakın Çevresi Fikir Projesi Yarışması” doğdu. 2022’ye gelindiğinde, şubat ayında duyurulan yarışma mayısta sonuçlandı, 3 eşdeğer ödül ve 5 mansiyon ödülü alan projelerin tümü yeniden işlevlendirme yoluyla yapıyı korumayı amaçlıyordu. Hangisi uygulanacak, nasıl karar verilecek derken 5 Temmuz’da Başkent Mobil Uygulaması’nın “Söz Hakkı” kısmında açılacak bir anketle kabaca “bu projelerden birini mi uygulayalım” yoksa “yerine park mı yapalım” gibi tuhaf sorularla karşı karşıya kaldık. Anlaşılan sonuçtan memnun olmayan birileri, hiçbir bilimsel değeri olmayan bir “anket” ile binanın sonunu getirmeye niyetliydi; gerçi sonuç en başından da belliydi. 19 Ağustos günü anket sonucu açıklandığında beni en çok şaşırtan sadece yüzde 69 evet çıkmasıydı[8]. Topu topu 28 bin kişi oy kullanmıştı ve bunun 20 bin kişiye yakını anlamadığı, tanımadığı, belki de hiç görmediği bir binaya düşman kesilmiş, onun yıkılmasını istiyordu.
Sonuç gibi ama değil
Geldiğimiz noktada sorunlu gördüğüm bir başka durum, mimari eserlerin korunmasına ve bunun için de değerlerinin anlaşılmasına dair yapılan bilgilendirme ve tartışmaların hep mimarlık camiası içinde kalması. Örneğin, bahsettiğimiz yarışma en detaylı olarak Arkitera websitesi başta olmak üzere yine mimari mecralarda paylaşıldı. Kamuoyunun bilgi eksikliği göz önünde bulundurulduğunda en azından hedef kitlesi mimarlık camiasıyla kısıtlı kalmayıp, başta sosyal medya olmak üzere, farklı mecralarda paylaşılsa 100. Yıl Çarşısı’nın yeniden işlevlendirmeyle Ulus’ta bir çekim merkezi yaratabileceğini daha fazla insan görebilirdi. Zira, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Lavarla sosyal medya hesaplarında yapılan konuyla ilgili paylaşımlarda, özellikle yıkım taraftarı olanların proje yarışmasından veya anketin diğer seçeneği olan park alanı yapılmasından haberdar olmadığı, binanın sadece yıkılmasını istedikleri gözden kaçacak gibi değildi.
Anketin açıklanmasını takiben binanın etrafı tahta perdelerle çevrildi. Görünen o ki Ankara Büyükşehir Belediyesi yıkım için elini çabuk tutacak, yaz sıcağının uzatmalarında Ulus’tan geçenlere toz ve muhtemelen asbest solutacak. Tutmayacak bir kehanet olmasını umsam da bu yıkım, tıpkı öncekilerde olduğu gibi, bu sefer de başka yıkımlar için emsal oluşturacak. Ankara, Cermodern örneğiyle yeniden işlevlendirme (adaptive reuse) kavramıyla tanışalı çok olsa da Havagazı Fabrikası, 100. Yıl Isı Merkezi, Çubuk Barajı Gazinosu gibi kayıp fırsatların ardından ağıt yakmak yerine elinde kalanı yeniden değerlendirmeyi (ya da işlevlendirmeyi) düşünmeli. Buna ek olarak, Ulus için tüketim odaklı gelişim planlarının sürdürülebilir olmadığı, kültürel/yaratıcı sektörlerin bölgede palazlanmasıyla gerçekten değer yaratılabileceği ihtimalleri konuşulmalı.
Kaynaklar
[1] “Ulus’un çarşıları tarih oluyor”, Sabah, 17 Aralık 2004.
[2] “Ulus’a Ankara Evi”, Hürriyet, 30 Aralık 2004.
[3] “Ulus meydanında araç trafiği tamamen yerin altına alınacak”, TRT Haber, 20 Eylül 2018, https://www.trthaber.com/haber/gundem/ulus-meydaninda-arac-trafigi-tamamen-yerin-altina-alinacak-385600.html
[4] Mansur Yavaş’ın ilgili tweeti
[5] Videonun sonunda “Ulus’a bir de benim gözümden bakın – Mansur Yavaş” yazmaktadır.
[6] Örneğin Aralık 2019’da TEDU MAUS’un düzenlediği “Yerinde Tarih” serisinin Anafartalar Çarşısı ayağında aramıza katılmış, yaptığı konuşmada başta Ulus’un çarşıları ve hal konusunda uzmanların görüşleri doğrultusunda hareket edeceklerini ilan etmişti.
[7] Sürecin kapsamlı bir aktarımı için Elif Selena Ayhan Koçyiğit, Leyla Etyemez Çıplak ve Yiğit Acar’ın “100. Yıl Çarşısı Koruma – Yıkım Tartışmaları ve Ulus Tarihî Kent Merkezine Bütüncül Yaklaşım Önerisi” makalesi incelenebilir.
[8] Detaylı bilgi için: Arkitera.com
Kapak Görseli: @ankaraapartmanlari