Nur Sağlamer, taşa ve tuvale aktardığı dalgalı denizleriyle Ankara’ya geldi!
Sanatçı ama aynı zamanda girişimci, çok yönlü. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Bakırköylü Sanatçılar Derneği, Cüzzamla Savaş Derneği, İktisatçılar Derneği, Antalya Girişimci İş Kadınları Derneği ve Antalya Uluslararası Kız Kardeşler Derneği üye olduğu, hatta kurucu başkan olduğu dernekler. Fuarlara, karma sergilere katılmış; kişisel sergiler düzenlemiş.
2 kitap
Dicle Sen Söyle ve Kemoterapi Değil Kameltropi başlıklı iki de kitabı var.
Bir kitabında Dicle var! Kardeşi Fırat gibi bizim topraklarımızda doğup büyüyen ve kadim Mezopotamya’yı kıvrım kıvrım, gürül gürül akan ırmak. Sağlamer,
“Dicle hep tanıdık değil miydi acılara, sevdalara, vurgunlara? Boşuna mı olmuştu Dicle’nin bunca kıvrımları? Dümdüz akarken içe dönüşleri, çağlayanlar oluşturması?” diye sormuş kitabında…
Diğer kitabında kemoterapi, pardon kameltropi var!
Eserlerindeki denizi anlamaya başlamak için kitabın önsözünden bir cümleyi süzelim:
“Güneş tepenin ardına saklanıyor saat 6’dan sonra benim için. Kolumu hareket ettirmem lazım. Zorlanmadan kendim yüzüyorum, yüzüyorum sanki hafifliyorum. Doktorum da bendeki hızlı iyileşmenin denizle çok ilgili olduğunu söylüyor. Deniz seni çok seviyorum çok…”
Kalıp baskı tekniği
Kalıp baskı tekniği, yok olmaması gereken bir somut olmayan kültürel emanet. Tokat, varsın denize 150 kilometre uzaklıkta olsun! Sağlamer, Tokat yazmacılığı kalıp baskıları 4. kuşağı olan Emel Ardahanlı’dan ders almış, tuvallerine yansıttığı denizi taş baskılara da yansıtmış.
Ankara’ya deniz geldi!
Sağlamer denizi şimdi de Ankara’ya getirdi! Resmin büyük ustasının “En büyük hayalimdi”, diyerek tanımladığı Mustafa Ayaz Müzesi’ndeki sergiyle.
Tablolarda martılar uçuyor, açık deniz veya sarp kayalıklar üzerinden,
Kiminde deniz feneri, kiminde tekne görünen…
Sağlamer’in resimlerinde bir güzellik var!
Hep mavi, hep içine alıveren…
Sergi, 30 Kasım – 11 Aralık tarihleri arasında Mustafa Ayaz Müzesi’nde, Ankara kışında deniz meltemi estiriyor!