Havanın yine sana karşı hiç de iyi niyetli olmadığı bir akşamüstüydü, kafanda “Acaba usta kombiyi halledebilmiş midir?” sorusuyla minibüslerin arasından zikzaklar çizerek ilerlemeye çalıştın. Beyaz yakalıların debriyajla olan münasebetlerini yaşadığı, ayın sonunun hangi güne denk geldiğini pek iyi bilenlerin ise otobüsün tam nereye yaklaşacağını hesaplama telaşında olduğu saatlerdi. Sen Güvenpark’tan geçiyordun, sümbülün demeti beş liraydı, üç simit bir lira. Aslında Yıldız’dan Beşiktaş’a inen bir dolmuşun içinde de olabilirdin şimdi ama, hikayemizdeki mütevazı samimiyeti bulamazdık o zaman.
“Yürüyeyim en iyisi hem spor olur,” dedin. Meşrutiyetten yukarı çıkmaya başladın. Yerlere saçılan rengarenk kartlar çamur içindeydiler. Sanki “gri, denizi olmayan, memur şehri” diyenlere inat, şehrin yerlere saçılmış, rengarenk binlerce kartviziti olurdu her akşamüstü. Ayaklarının altında eriyip giden kartlara takılırdı her defasında gözün. Yanından geçen adamlar da yere bakmak ister ama senin orada durup beklediğini görünce hızlıca yanından yürüyüp geçerlerdi, Selena Gomez’in Miranda Kerr’in resimlerinin üzerinde bulunduğu, Travesti Buse, Evde İnci yazılı kartlara. Tüm kerhaneleri kapatılmış bir başkentin en büyük devrimiydi bu kartlar. Ankara’nın işlek caddelerinden eksik olmazlardı hiçbir zaman. Onlar, Ankara’da bu denli canlı, bir gecede edebini adabını, raconunu öğrenemeyeceğiniz bir kültür mirasıydı aynı zamanda. Kartvizitler pavyon kültürünün ikinci kuşak kuzeniydiler, tanışmadan anlayamazdınız. Her şehrin, kendine has bir fantezi kültürü ve her şehrin insanlarının, o kültüre biat eden bir yapısı vardı. Fantezi olgularını yargılarsan, şehrin kendi olgusunu da yargılaman gerekirdi.
Lacan, sanki Ulus otellerinin misafiri olmuşçasına bu fantezi olgusu üzerine şunları söylüyordu: “Psikanalizin temelde söylediği, arzunun önceden verili bir şey değil, inşa edilmesi gereken bir şey olduğudur -öznenin arzusunun- koordinatlarını vermek, nesnesini saptamak, öznenin onun içinde benimsediği konumu belirlemek tam da fanteziye düşen roldür,” ardından, Efsane “Sarı Tutku”ya göz kırpıp şunları ekliyordu: “Bizler, fantezi yoluyla arzulamayı öğreniriz.” Yani Ankara insanının, özellikle de olaya çok uzakmış gibi gözüken esnafımızın, koordinatıdır pavyonlar. Nesnesidir; masasındaki rakısı, ağzından türkü dinlediği konsomatris. Felekten geçirilen bir gecenin hayalini yaşamak o kişinin yarattığı ve gün içinde kendine motivasyon kaynağı olarak gözünde canlandırdığıdır fantezi. Öte yandan, ayıbı olarak kabul görülendir böyle “şeyler”. Bu sebeple girişinde bir bankanın güvenlik donanımlarından çok daha fazlasına sahip meşhur kapıları vardır. Yaşanılanı yaşayan herkesin bildiği bir gerçeklik içinde dahi yaşasa, ona duvar örer bu kapılar.
Sen, rotanı Akay yokuşunun nefes nefese sonuna gelip, oradan Esat’a sapmışken, solunda kalan “night club” yazılı o kapıları bir bir arkanda bırakıyordun. Her biri gecenin rutin telaşı içindeydiler. Bu telaş senin belli belirsiz adımlarını sıklaştırmana yol açtı. Gündüzün insanlarının ceketlerini çıkarıp yerlerini başkalarına devretme sırasıydı şimdi. Sokakta Hasan Usta’ya rastladın. Kombiyi hallettiğini söyledi. İçin rahatlamış bir şekilde yoluna devam ederken, Hasan Usta da senin uzaklaşman için yavaş adımlarla yürüyordu. Biliyordun. Biliyordum. O da biliyordu.