Bilkent Senfoni Orkestrası (BSO) konserleriyle dünyaca ünlü müzisyenleri seyirciyle buluşturmaya devam ediyor. Geçtiğimiz cumartesi günkü konseri ise oldukça özeldi. Ölümü üzerinden 78. yıl geçsede; kalbimizde, ruhumuzda ve aklımızda her daim yaşayan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk Anısına düzenlenmişti çünkü. “Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir.” sözleriyle sanatın ve sanatçının en büyük destekçisi olan Atamızı genç ve yetenekli sanatçıları seyrederek, müziğin farklı tonlarının içinde yiterek büyük bir özlem, derin bir saygı ve şükranla andık o özel gecede.
Konser boyunca orkestra, şef Julien Masmondet yönetimindeydi. Fransız müzisyen kompozisyon ve şeflik eğitimine sahip, dünyanın pek çok ülkesinde, farklı orkestralarla çalışmış aynı zamanda toplumsal projelerde de yer almış bir sanatçı. Çağdaş bir müzik yorumcusu ve enerjik viyolonsel sanatçısı Fransız müzisyen Jean-Guihen Queyras ise konserin davetli diğer sanatçısıydı.
Atatürk Anısına konseri 3 bölümden oluşuyordu. İlk bölümde, 2013 yılında kaybettiğimiz Fransız besteci Henri Dutilleux’un viyolonsel repertuvarının temel eserlerinden biri olarak kabul edilen Tout un Monde Lointain (Tamamen Uzak Bir Dünya) adlı eseri seslendirildi. 1961 yılında bestelenen konçertonun bölüm başlıkları bestecinin kendi tarzıyla uyumlu bulduğu şair Charles Baudelaire’in şiirlerinden alıntılanmış. Şef Julien Masmondet’in Bilkent Senfoni Orkestrası ve Jean Guihen Queyras’la ortak müzik yarattığı bölüm renkli ve enerjik bir havaya sahipti. Zaman zaman solo performans sergileyen çellisti hem dinlemek hem seyretmek büyük keyif verdi. Jean Guihen Queyras parmaklarını çellonun üstünde kayıyormuş gibi dolandırıyor ve müziği yorumlarken sanki dünyayı yeni baştan kuruyordu. Parçayı bitirdikten sonra iki tane de ek parça çaldı, hem de önünde notaları olmadan. Gerçekten çok etkileyiciydi.
Aradan sonra konserin ikinci bölümü, ülkemizin genç bestecilerinden Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik bölümü mezunu Füsun Köksal’ın In par_en_thesis adlı bestesinin ilk kez seslendirilişiyle başladı. Günümüz hayatının gürültülü, yoğun, kişinin kendini kontrolsüz üretime koşması ve tüm bunların yanında birey oluşunu hatırlatma düşüncelerini içeren parça orkestra üyelerince yoğun bir şekilde çalındı. Parça zaman zaman durağan zaman zamansa çakmaya hazır bir şimşek gibiydi. Dinlemesi hem keyifli hem de çok gurur vericiydi.
Son bölümde Fransız besteci Albert Roussel’in ilk önce bale olarak yazdığı fakat sonrasında iki ayrı orkestra süiti haline getirdiği Bacchus et Ariane, op.43 Suite No.2 adlı eseri seslendirildi. Eserde ihanet, aşk, ölüm ve tutku bir aşk hikayesi üzerinden anlatılmakta. Genellikle orkestralarda son bölümler veya parçalar tüm seyirciyi kucaklayacak şekilde tempolu, daha duygulu ve enerjik bir yoğunlukta oluyor. Bu bölümde de bu değişmedi. Hem dramatik hem tempo açısından yüksekti. Üflemeli çalgıların keman sesleriyle birleşip, vurmalı çalgılarla güçlendiği nefis bir bitiriş bölümü oldu. Birkaç kere tempo ve ses o kadar yükseldi ki kalbimin sesini kulaklarımda hissettim. Büyüleyiciydi.
Bu güzel Atatürk Anısına konseri için Bilkent Senfoni Orkestrası’na teşekkürler. Tadı damağımda kaldı.
Bilkent Senfoni Orkestrası’nın gelecek programını buradan öğrenebilirsiniz.
Keyifli seyirler.