Hancı değişir, misafirler gider, yenileri gelir… Ama han hep orada kalır.
Ankara hala keşfedilmeyi bekleyen bir hazine. Gezdikçe, gördükçe, öğrendikçe bu şehre sevgisi büyüyor insanın. Kendi muhitimizden kafamızı biraz dışarı çıkardığımızda, “Ankara’da yapılacak bir şey yok” diyenlere verecek güzel cevaplarımız oluyor. Önyargılar mıdır? Uzak geldiğinden midir? Sebebi bilinmez ama Ulus hak ettiği değeri görmüyor.
Kafamızı yaşadığımız muhitten çıkarmayı başardığımız bir gün Pilavoğlu Han’a yolumuz düştü. Aslında asıl düşünülmesi gereken Pilavoğlu Han’a daha önce yolumuzun neden düşmediğiydi. İnsan burayı keşfedince en çok kendine bu soruyu soruyor. Kocaman büyük kapısı, yorgun duvarlarıyla Pilavoğlu Han, benim anlatılacak çok hikayem var der gibi bakıyordu bize.
16. veya 17. yüzyılda yapıldığı düşünülen Han, Rahmi Koç Müzesi’nin tam karşısında. İlk adı ise Ali Paşa. Eskiden At Pazarı olarak bilinen alana bakıyor. Ufak tefek onarım ve tadilat çalışmaları yapılmasına karşın, restorasyon çalışması görmediği için çevredeki yenilenmiş tarihi binalara nazaran daha özgün, dokusu ve ruhu bozulmamış bir yapı. Aslında bizi içine bu kadar çekmesinin temel sebeplerinden biri de bu bozulmamış doku. İnşa edildiği yıllardan bugüne kadar bir çok farklı amaca hizmet vermiş. Bambaşka hikayelere şahitlik etmiş. İlk başlarda konaklama amacıyla yapılan han, daha sonraları çocuk ve kadın cezaevi, ticaretle uğraşanlar için depo ve son olarak da evsiz ve yoksulların konakladığı bir otel olarak hizmet vermiş.
Çok değil, sadece birkaç yıl önce evsizleri ağırlıyordu Han. Üst katları kimsesiz misafirleri, alt katları ise iş yerlerini barındırıyordu. 30-40 yıldır handa konaklayanlar, Ulus civarında hamallık veya seyyar satıcılık yapanlar vardı.
Şimdilerde ise sanatçılarla, zanaatkarların buluştuğu atölyelere ve kafelere ev sahipliği yapıyor. İki katlı hanın, üst katları daha çok ofis olarak kullanılıyor. Tasarım ve mimari ofislerin yoğunlukta olduğu üst katların manzarası ise enfes. Ankara’yı en güzel açılardan gören ikinci katı gezerken keşke bizim de burada ofisimiz olsa, diye iç geçirmeden edemedik.
O eski hüzünlü günlerine inat, sanatla ve tasarımla dimdik ayakta misafirlerini bekliyor. Atölyelerin ve dükkanların çevrelediği avluda oturmak gerçekten insana keyif veriyor. Saklı kalmış bu tarihi han, keşfeden herkesin uğrak yeri olmuş durumda. Huzurlu ve keyifli bir gün geçirmek için Pilavoğlu Han’da önce atölyeleri ve vintage mağazalarını gezip, sonra da Borges Cafe’de oturup bir şeyler yiyebilir ve tarihi atmosferin büyülü havasında dostlarınızla sohbet edebilirsiniz.
Ankara’nın geçmişten bugüne erişen veya erişemeyen diğer hanlar için buraya göz atabilirsiniz.
Kapak fotoğrafı Alaz OKUDAN ‘a aittir. Kaynaklar: 1–2–3